Renkli Kadim Başkent Xi-An...



Bir haftalık Çin seyahatimiz tüm hızımızla devam ediyor. Gezimizin Pekin ayağını tamamladıktan sonra artık istikamet diğer popüler bir şehir olan Xian (Şian). Bu arada Pekin gezi yazımızı okumak isterseniz  Uzak Doğu’da Keyifli Bir Başkent: Pekin… internet sayfamızı ziyaret edebiliriniz. Pekin’den Xian’a hızlı trenle geçeceğiz ve trenimizin kalkış saati 06.58. Yolculuk yaklaşık 5 saat sürüyor. Sabah oldukça erken saatte kalkıp 05.15'de otobüsle Pekin Batı tren istasyonuna hareket ettik ve saat 05.45'de ulaştık. Çok erken bir saat olduğu için kahvaltımızı otelde yapamadık ama otel bizlere küçük bir kahvaltı paketi hazırlamıştı: Peynirli tost, kruvasan, elma ve kola. Öğle yemeği saatinde de trende olacağımız için Mc Donalds’dan menülerimiz de ayrıca teslim edildi. Sabahın çok erken bir saati olduğu için trafik alışılmışın dışında sakindi. Sanırım üç günlük Pekin gezimizin yaklaşık 7-8 saati otobüslerde geçmişti. Büyük bir metropolü gezmenin en masum kötülüklerinden birisi bu olsa gerek. Pekin'de üç gün boyunca mevsim normallerine göre çok daha sıcak ve nemli bir havayla karşılaşmıştık. Şansımıza ayrılacağımız bugün hava sıcaklığı 22 dereceye düşüyor ve yer yer yağmur olacağı raporlanıyor. Gerçi Xian içinde yağmur gösteriyor ama bakacağız. 

Gezi ekibimiz toplu halde Xian şehir surlarına çıkan merdivenlerde…

Pekin Batı tren istasyonu, buradaki her şeyde olduğu gibi, oldukça büyük. Tren garına girerken biletle birlikte Çin vatandaşları kimliklerini, yabancılar ise pasaportlarını göstermek zorundalar. Ayrıca tıpkı havalimanındaki gibi bavulları x-ray cihazından geçiriyorsunuz. Sonrasında bir kontrol noktası daha var ve Xian trenin kalkacağı 11 no'lu bekleme salonuna geçiyoruz. Sabahın bu çok erken saatinde bile yüzlerce insan yollara düşmüş. Zaman ilerledikçe kalabalık artıyor. Trenimizin kalkış saatini beklerken otel tarafından bizlere verilen kahvaltı paketlerimizi mideye indiriyoruz. Çin’de çok farklı türde tren alternatifleri var ve bunlar harflerle sembolize edilmiş. Örneğin bizim trenimiz G serili en hızlı trenlerden. Ortalama 250 km hızla gidiyor ama normal şartlarda 305 km hızı görüyor. Aslında 384 km hıza kadar çıkabiliyormuş ama son dönemlerde güvenlik gerekçesi ile hızı azaltmışlar. Bunun dışında C ve D serili trenler de hızlı tren kategorisinde sayılıyor. Z serili trenler genelde uzun mesafe ve geceyi uyuyarak geçirebileceğiniz trenler. Bunlar dışında K ve T serili diğerlerine göre nispeten daha yavaş giden trenler de mevcut. Bizim biletimiz 2.sınıf, bir tarafta üçlü koltuk, diğer tarafta ikili koltuk var. Koltuklar yeterince geniş, aralıkları da gayet iyi. Bunun dışında basit bir kafeteryanın olduğu vagon da var. Her iki vagon arasında tuvalet, lavabo ve sıcak su alabileceğiniz yerler bulunuyor. Hatta sıcak suyun yanında kâğıt bardak bile alabiliyorsunuz. Bu anlamda uçak gibi bir tren olduğunu söyleyebilirim. G serili hızlı trenlerde 2. Sınıf bilet fiyatı 500 Yuan civarındayken, 1. Sınıf bilet fiyatı ise 825 Yuan civarında. 1. Sınıf kategorisinde her iki yanda ikişer koltuk var, daha rahat ve geniş olduğu kesin. Bunun dışında tamamen yatak olabilen (175 cm), kırmızı deri koltuklu, özel mikrofonu ile görevliye seslenebileceğiniz, baş tarafı yumurta görünümünde kapsül gibi olan business class vagonu da mevcut. Burada fiyatlar 1600 Yuan civarına kadar yükseliyor ancak bazı ikramlar da mevcut.


Pekin Batı Tren İstasyonu oldukça büyük bir yer. Ortalama bir havalimanından büyük olduğunu söyleyebilirim. Zaten böyle bir şehre de böylesi yakışır…

Yaklaşık 5 saatlik yolculuk boyunca kah şekerleme yaptık, kah bir şeyler atıştırdık ve bira ara Mesut'la kafeteryaya gittik. Milk tea denilen ve Çin'e özgü "taro" adı verilen aromatik bir lezzeti denedik ve çok beğendik. Trende satılan her şey bardak ya da bir kabın içinde hazır geliyor. Siz üzerine sıcak su döküyorsunuz. Kahve için 30 Yuan isterken milk tea için 6 Yuan istediler. Aralarında neden bu kadar fark olduğunu Said’e sorduğunda birisi bizim, diğeri ithal bir ürün, bu yüzden pahalı diye cevapladı. Vagonları gezerken business classtaki koltukları deneme fırsatımız da oldu. Çok rahat olduğu kesin ama uçaktan pahalı. Tam görevli bizi ikaza geliyordu ki vagondan sıyrılmayı başardık ve sefil turist vagonumuza geri döndük. Xian'a kısa bir mesafe kala yağmur başladı ve maalesef o gün akşama kadar devam etti. Xian'a tam saatinde yani 12.50'de vardık. Yeni inşa edilen Xian Kuzey Hızlı Tren Garı adeta havalimanı gibi. Bunu abartı olarak söylemiyorum, devasa garda ne ararsanız var. En çok da Çinli elbette. Bu ülkeyi ziyaret eden insanların “asla Çinlilerin özel bir gününde Çin’e gezmeye gelmeyin” tavsiyesinin ne kadar doğru olduğunu anlıyorum. Sıradan bir günde dahi bu kadar kalabalık varsa tatil döneminde kim bilir nasıl oluyordur. Trenden indikten sonra yerel rehberimiz Tracy ile buluştuk. Tracy ufak tefek, sakin, tam profesyonel bir rehber. Gezi boyunca anlatımı o yaptı ve Said bize çevirdi. İşini iyi yapan Tracy gruptan olumlu puan aldı diyebilirim. 

Burası bizim seyahatimizi gerçekleştirdiğimiz 2. Sınıf vagonu…

Eğer 1. Sınıf yolculuk yapmak isterseniz bu vagonda seyahat ediyorsunuz…

Yok ben doğuştan “business class” yolcusuyum diyorsanız yeriniz burası oluyor…

Tren garının çıkış noktasındaki büyük alana otobüslerin gelmesine izin vermedikleri için yaklaşık 400 metrelik yolu yağmurda yürümek zorunda kaldık ve tahmin edebileceğiniz gibi sırılsıklam olduk. Aslında otele gitmeden doğrudan gezi programımıza başlayacaktık ancak üstümüz başımız rezil olduğu için küçük bir değişiklik yaparak otele geçmeye karar verdik. Xian’da turistler için değişik bir uygulama var. Bavullarınız otele sizden farklı bir araçla gidiyor. Bunun sebebini anlamadım, bizim Said'e sordum. Yükle uğraşılmasın, rahatça geziye başlansın diye burada böyle yapıyorlar dedi. Bence anlamı yok çünkü geziye başlansa bile otobüsün altında duran bavulların kime ne zararı olabilir ki? Zaten hangisi kimin bilmedikleri için odalara da götüremediklerine göre anlamsız ve gereksiz bir uygulama diye düşünüyorum. Zaten yağmurun bize fazladan bir zararı da oldu. Biz 14.30’da otelimize geldik. Odalar önceden ayarlanmış ama bizim otobüs, bavullarımızı getirecek olan araçtan önce gelince biraz saçma oldu. Yaklaşık yarım saatlik gecikme sonrası gelen bavullarımızı odalara koyup yola çıktığımızda saatler 15.30’u gösteriyordu. Xian’daki otelimiz Empire Park Otel, beş yıldızlı ve güzel bir otel. Odalar geniş, temiz. Tıpkı Pekin’deki otelimizde olduğu gibi havludan diş fırçasına ve su ısıtma makinesine kadar her şey mevcut. Aynı zamanda paket çaylar ve birer şişe su ücretsiz kullanıma hazır. 

Xian Kuzey Hızlı tren garı yeni inşa edilmiş. Her yönüyle modernizasyon fışkırıyor. Sadece burada yolculuk yapacakların kalabalığı ve büyüklüğü dikkate almaları gerekiyor…

Programa geçmeden önce Xian hakkında kısa bilgi vermekte yarar var. Xian, Çin’in Şensi (Shaanxi) eyaletinin başkenti. 8 milyonluk nüfusu ile Çin’in küçük! şehirlerinden birisi olarak kabul ediliyor. 3100 yıllık tarihi ile Roma, Atina ve Kahire ile birlikte dünyanın en eski 4 medeniyet şehrinden birisi olan Xian’ın eski dönemlerdeki adı “Chang’an” yani “ebedi şehir”miş. Qin, Han ve Tang Hanedanlıkları dahil olmak üzere 13 hanedanlığa başkentlik yapan Xian, Çin medeniyetinin doğduğu yer olarak kabul ediliyor. Bu noktada Çin tarihi ile ilgili önemli bir söz aklımıza geliyor: “Şangay’a gidin ve 100 yaşındaki Çin’i görün, Pekin’e gidin ve 1000 yaşındaki Çin’i görün, Xian’a gidin ve 3000 yaşındaki Çin’i görün”. Tarihi İpek Yolu’nun doğu ucunun başlangıcı olan Xian, dünyaca ünlü Taş Askerler ya da diğer adıyla Terracotta Savaşçıları’na da ev sahipliği yapıyor. Xian, bugün için tarihi, doğal güzellikleri, birbirinden lezzetli yemekleri ve önemli bir üniversite şehri olma özellikleri ile ön plana çıkıyor. Bazı kaynaklar Pekin küçük bir kasaba iken, Şangay daha ortada bile yokken Xian’ın, Çin’in en önemli kenti olduğunu söylüyor.

Büyük Vahşi Kaz Pagodası giriş kapısı…

Büyük Vahşi Kaz Pagodası…

Pagodanın yakından görünüşü…

Xian’daki ilk durağımız Büyük Vahşi Kaz Pagodası (Big Wild Goose Pagoda). Şehrin güneyinde, merkeze yaklaşık dört km mesafede, 50.700 m2 alanı kapsayan Da Ci’en Tapınağının içinde yer alan pagoda, Budistler açısından Çin’deki en kutsal mekânlardan birisi olarak kabul ediliyor. Yeri gelmişken pagodadan önce biraz Buda ve Budizm hakkında bilgi vermekte fayda var. Buda, tahmini olarak milattan önce 560 yılında, Hindistan’ın Benares şehrinin 160 km kuzeyinde yer alan Lumbini köyünde doğmuş. Gerçek adının Gautama ya da Gotama olduğu tahmin ediliyormuş. Buda ismi, aydın, ilhama kavuşan anlamında daha sonradan kendisine verilmiş. Kendisi bir prens olan Buda 29 yaşına geldiğinde, yaşamdaki acılara son vermenin yolunu bulmak amacıyla saraydan kaçmış ve bir ormanda inzivaya çekilmiş. Uzun bir açlık döneminden sonra yeniden normal yaşama dönmüş ve düşünceler alemine dalmış. 35 yaşına geldiğinde Nerancara Nehri kenarında bir ağacın altında otururken zihninin aydınlandığını, yani “Nirvana”ya ulaştığını anlamış. 80 yaşında vefat edinceye kadar o dönemlerde çok yaygın bir inanış olan Brahmanın bozulduğunu, insanlar arasında sınıf farkı olmadığını ve putlara tapılmaması gerektiğini savunmuş. İşte Buda’nın peşinden gidenlerin oluşturduğu inançta Budizm olarak adlandırılmış. Her ne kadar yaşarken kendisinin tanrı olmadığını defalarca kez ifade etmiş olsa da ölümünden sonra takipçileri Buda’yı adeta putlaştırarak tanrı gibi görmüşler. Geçen yüzyılın sonunda Buda ile ilgili keşifler ortaya çıktıkça gerçekte bir tanrı değil normal bir insan, belki de bir peygamber olduğuna inananlar çoğalmış. Pek çokları da Budizm’i bir tür felsefi akım olarak değerlendirmiş. Bugün için dünyada 500 milyondan fazla insanın Budizm’e inandığı tahmin ediliyormuş.


Pagodanın alt tarafında bulunan salonda altın renginde Buda ve rahiplerinin heykelleri var. Ana heykelin her iki tarafında nefis işlemeler bulunuyor. İnsan seyretmekten kendini alamıyor…

İnternette bulunan kaynaklarda Budizm’in dört esasından bahsediliyor:

1- Hayat, ıstırap ile doludur. Zevk ve sefa, bir hayal, bir aldatıcı rüyadır. Doğum, ihtiyarlık, hastalık ve ölüm de acı bir ıstıraptır. 

2- Bu ıstıraplardan kurtuluşa mani olan şey, bilgisizlik yüzünden kapıldığımız hevesler ve ne olursa olsun, muhakkak yaşamak arzumuzdur. 

3- Istırabı yenmek için, bütün geçici heveslerle birlikte muhakkak yaşamak arzusunu da terk etmek gerekir.

4- Yaşama hevesinin sönmesi ile insan rahata kavuşur. Bu hâle "Nirvana" ismi verilmektedir. Nirvana, hiçbir hevesi ve ihtirası olmayan bir insanın, dünya zevklerinden elini çekerek kutsal istirahata kavuşması demektir. 

Çin ülkesine Budizm inancının milattan sonra 67 yılında Han Hanedanlığı döneminde geldiği, Sui ve Tang Hanedanlıkları döneminde (581-907 yılları arasında) zirveye ulaştığı, Çin’in geleneksel yapısına, hayat felsefesine ve inanç anlayışına büyük etkisi olduğu kabul ediliyor.

Bir başka salonda soldan sağa doğru ilerleyen ve Buda’nın doğumundan nirvanaya ulaştığı ana kadar ki hayat hikâyesi tasvir edilmiş…

Tapınakta görev yapmış başrahiplerin mezarlarını simgeleyen taşlar…

Yeniden Büyük Vahşi Kaz Pagodası’na dönersek; ilk defa 652 yılında Tang Hanedanı imparatorlarından Gaozong tarafından inşa ettirilen tapınak, Hindistan’dan elde edilen Buda’ya ait eşya ve materyallerin toplanması amacıyla kurulmuş. Budist Başrahip Xuanzang, bugünkü Xian’dan yola çıkmış ve İpek Yolu ile çölleri aşarak Hindistan’a ulaşmış. 17 yıl süren yolculuk boyunca 100’den fazla ülke/eyalet görmüş, bulabildiği kıymetli Buda emanetleri ve eşyalarını toplamış, ayrıca 657 adet Sanskritçe metinle Xian’a geri dönmüş ve bu metinlerin çevirisini yaptırmış. Pagoda ilk yapıldığında beş katlı ve 60 metre yüksekliğindeymiş. Sonradan yapılan iki kat ilave ile bugün 64,5 metre yüksekliğe sahipmiş. Budist mimarinin en güzel örneklerinden birisi olarak kabul edilen Pagoda, karşıdan bakıldığında büyük bir kare koni gibi görünüyor. Yeri gelmişken ismiyle ilgili de bir efsaneyi aktarayım: O dönemler Budizmin iki farklı ekolü bulunuyormuş. Bunlardan birisi belirli koşullarda ve belirli hayvanların etlerini yerken diğeri hiçbir şekilde ağzına et koymuyormuş. Gün gelmiş hiçbir yerde et bulamamışlar. Rahiplerden birisi “Bugün hiç etimiz yok. Umarım merhametli Buda bize yiyeceğimiz eti gönderir” diyerek dua etmiş. Tam o sırada gökyüzünde yaban kazları sürüsü görünmüş ve en öndeki iri yaban kazı kanadı kırıldığı için aşağıya düşmüş ve ölmüş. Rahipler bu durumu Buda’nın kendilerine bir mesajı olarak algılamışlar ve onun kurallarına daha sıkı sarılmaları gerektiğine karar vermişler ve et yemeyi bırakmışlar. Yaban kazının düştüğü yere de Pagodayı inşa etmişler.

Tapınakta her yerde Buda var. Gerçi böyle garip, hatta biraz da komik olanları da yok değil hani...

Tapınaktaki keyifli anlardan birisi de Çin yazı ve resim sanatına dair örneklerin yer aldığı küçük sunum gösterisiydi…

Yoğun yağmur altında pagodayı gezmeye çalıştığımız için çevremizdeki güzelliklerin tam olarak farkına varamadık. Pagodaya çıkış geçici olarak yasaklandığı için yukarıya çıkma şansımız olmadı. Yalnız Pagodanın yaklaşık iki derece eğik olduğunu söylemem lazım. Peki bunu biz farkettik mi? Elbette hayır, yerel rehberimiz Tracy bizi uyardı. Sonrasında daha dikkatli bakınca farkediyorsunuz. Hemen Pagodanın alt tarafında bulunan salonlardan birinde altın renginde bronzdan bir Buda heykeli mevcut. Her iki yanında da rahipler var. Bunun dışında tüm salon Buda’nın işlemeleri ile dolu. Kapı oymalarına özellikle dikkat etmenizi öneriyorum. Tüm salonun bir bütün olarak çok gösterişli bir havası olduğu kesin. Avluya açılan diğer salonlarda da Buda’nın nirvanaya ulaştığı süreci betimleyen resimler bulunuyor. Bahçe bölümünde yer alan Budist Rahipler Ormanı, tapınakta görev yapmış başrahiplerin mezarlarını simgeleyen bir tür küçük kulelere ev sahipliği yapıyor. Başka bir bölümde Çin yazı ve resim sanatının anlatıldığı küçük bir gösteriye şahit olduk. Kullanılan boya ve teknikler insanı kendisine hayran bırakıyor doğrusu. Pagoda’da çok keyifli zaman geçirdiğimizi söyleyebilirim. Eminim hava koşulları daha güzel olsaydı geniş bahçenin güzelliklerine daha çok nüfus edebilirdik ama bu kadarı da yeter diyelim ve programımıza devam edelim.

Xian şehir merkezinde, surların hemen dış tarafında bulunan Tang Dynasty Palace giriş kapısı...

Xian’da neredeyse her şey Terracotta Askerleri ile birlikte anılıyor. Gerçi Tang Hanedanlığı’nın mirası olduğu için bu durumu normal kabul etmek lazım…

Bizim olduğumuz balkon tarafından sahne ve akşam yemeği eşliğinde şovu seyreden misafirlerin bulunduğu yer...

Gezimiz tamamlandığında saatler 18.00’i gösteriyordu. Aslında normal programda bir sonraki akşam gideceğimiz Tang Hanedanlığı Şovu, hava yağmurlu olduğu için rehberlerimiz tarafından bugüne alınmıştı. 18.45’te başlayacak olan şovdan yaklaşık 15 dakika önce, şovu izleyeceğimiz Tang Dynasty Palace’a ulaştık. Önceden bilet işlemleri halledildiği için balkondaki yerimize geçtik. Alt tarafta akşam yemeği eşliğinde şovu izleyecek olan gruplar vardı. Aslında bizim yerimizin onlardan çok daha iyi olduğunu söyleyebilirim. Şovla ilgili detaylara geçmeden önce biraz Tang Hanedanlığı hakkında bilgi vermek istiyorum. Pek çok uzman tarafından Çin tarihinin en parlak dönemi olarak nitelendirilen Tang Hanedanlığı, sadece 37 yıl hüküm süren Sui Hanedanlığının yıkılmasından sonra 618 yılında kurulmuş ve 907 yılına kadar toplam 289 yıl boyunca Çin’e hükmetmiş. Sui İmparatoru Yang’ın zalimliği ve baskıcı uygulamaları sonucu çıkan isyanlar neticesinde Sui Hanedanlığı yıkılmış ve başkent Xian’ı yöneten Li Yuan (Gaozu) imparator olunca Tang Hanedanlığı resmen başlamış. 649 yılına kadar hızla gelişen imparatorluk sosyal kalkınma, ticaret ve ekonomi anlamında büyük bir refaha ulaşmış. Belirli dönemlerde sallantılar yaşamış olsa da bunların üstesinden gelen Tang Hanedanlığı 907 yılına kadar hüküm sürmüş. Sonrasında hiçbir aile egemenliği sağlayamadığı için 960 yılına kadar geçen döneme Çin tarihinde “Beş Sülale” dönemi adı veriliyormuş. Devlet Memuru olacakların sınavla alınması, bilim ve teknoloji alanındaki yenilikler (matbaa ve barut en önemli örnekleri), sanat ve edebiyat alanındaki gelişmeler Tang Hanedanlığında ilk akla gelenler. Bu dönem aynı zamanda Çin’de Budizm’in de çok yaygınlaştığı bir dönem olarak kabul ediliyormuş.



Tang Hanedanlığı şovundan keyifli kareler...

Tang Hanedanlığı hakkında verdiğimiz bu kısa bilgiden sonra dönelim Şova. Şov, Tang Hanedanlığı Sarayı olarak adlandırılan büyük bir binada sergileniyor. 1988 yılında kurulan ve şehir merkezindeki surların hemen dış tarafında yer alan bina, misafirlerini, giriş bölümünde Xian deyince herkesin aklına gelen Terracotta Savaşçılarının gerçek boyutlarda heykelleri ile karşılıyor. Kırmızı halılarla çıkılan merdivenler bizi şovu seyredeceğimiz birinci kattaki balkon bölümüne götürüyor. Giriş biletlerimizin üzerinde adam başı 268 Yuan fiyat var. Bu da yaklaşık 43 Dolar falan yapıyor. Eğer şovu yemekli izlemek isterseniz bu rakam 80 Dolara kadar çıkıyor. Bence yemeksiz ve balkonda seyretmek çok daha mantıklı. Başlamadan önce dağıtılan menülerden istediğiniz bir içeceği seçebiliyorsunuz. Tabi bu içecekler ekstra. Şov saat tam 18.45’te başladı. 10 bölüm halinde hazırlanmış olan şov, 13 hanedanlığa başkentlik yapmış olan Xian’la birlikte sanatsal anlamda büyük atılımlar gerçekleştirmiş olan Tang Hanedanlığını anlatıyor. Şov, bir saat boyunca hanedanlığın aşamalarını, taht oyunlarını ve geleneksel yapıyı İpek Yolu’na kadar uzanan müthiş bir dans, müzik ve görsel güzellikler eşliğinde sunuyor. Sahne dekorları, kıyafetlerin renkleri ve ihtişamı, harika bir koreografi ile müthiş keyifli bir gösteri izliyoruz. Yolu buraya düşen herkese bu şovu izlemesini tavsiye ediyorum. Aşağıda şovdan kısa bir bölümün yer aldığı videoyu ekliyorum.


Şov bitince aynı binanın zemin katında bulunan oldukça büyük restoranda ilk kez açık büfe olarak yemek yedik. Böylesi çok daha iyi oldu zira istediğiniz şeyden istediğiniz kadar yeme şansımız oldu. Özellikle “dumpling” denilen, Çin mantısı olarak adlandırabileceğimiz yiyecek çeşitlerini de deneme fırsatımız oldu. Ayrıca diğer restoranlarda bir bardak içecek hakkımız varken burada bira ve şarap dahil sınırsız içecek vardı. Yuvarlak masalarda keyifli sohbetler eşliğinde geçen akşam yemeğimizden gruptaki arkadaşların sabit menülü yemeklere göre çok daha memnun olduğunu söyleyebilirim.Otobüse binip otele geldiğimizde saat 21.00 olmuştu. Gün içinde otele gelip eşyalarımızı odalara çıkardığımız için fazla bir zaman kaybımız olmadı, biz de çevreyi dolaşmak için Mesut, Emre ve Gökhan'la dışarıya çıktık. Yaklaşık 600-700 metre ileriden sağa döndükten sonra 500 metre daha gidince bir alışveriş merkezine rastladık ama saat 21.50 olduğundan kapanmasına 10 dakika vardı. İçeriye sokmadılar. Bizde hemen alt tarafında bulunan Starbucks'ta oturduk. Fiyatlar Türkiye'den daha pahalı. İçecek fiyatları 24-39 Yuan arasında değişiyor. Biz Emre ile Green tea latte denedik ama çayır çimen gibi yemyeşildi, beğenmedim. Gökhan'la Mesut latte içtiler. Otele geldiğimizde saat 23.00 olmuştu. Günün yorgunluğu her tarafımızı sarmıştı...

Şehir surlarında bugün için tur otobüslerinin misafirlerini beklediği alan bir zamanlar okçuların düşmanları abluka altına aldığı bölüm oluyor…

Surların en güzel giriş kapılarından birisi olan Yongning...

23 Mayıs 2017 Salı

Xian'daki ikinci günümüzde hareket saati artık bizim için bir klasik haline gelmiş olan saat 08.00’de. Otelimizin sabah kahvaltısı gayet tatmin ediciydi. Her zamanki gibi ne olduğunu anlamadığımız şeyler yanında damak tadımıza uygun yiyecekler de mevcuttu. Bugünkü ilk durağımız Xian’ın olmazsa olmazlarından birisi kabul edilen Şehir Surları. Xian Şehir Surları, Çin’de ayakta kalan en eski ve en sağlam savunma duvarı olarak kabul ediliyor. Bu konuda Çin Seddi ile bile yarışabileceğini söyleyenler var. Ming Hanedanlığı’nın (1368-1644) ilk İmparatoru Zhu Yuanzhang henüz imparator olmadan önce kendisini ziyaret eden bir keşiş “şehrin çevresine büyük duvarlar yaptır, bolca yiyecek stok et, o zaman imparator olabileceksin” diye nasihatte bulunmuş. Hanedanlık kurulduktan sonra Zhu imparator olmuş ve keşişin kendisine söylediklerini yerine getirmiş ve Tang Hanedanlığı döneminde inşa edilmiş olan duvarları yeniden yaptırmaya başlamış. Bugün için surlar 13,7 km uzunluğunda, 12 metre yüksekliğinde ve üst tarafta 12-14 metre genişliğinde devasa bir kompleks. Sur boyunca her 120 metrede bir çıkıntı biçiminde dışarıya uzanan ayrı bir sur var. Toplam 98 adet olan bu ek surların yapılma amacı dışarıdan tırmanmaya çalışanlara engel olmakmış. 120 metrelik mesafe öyle kafadan belirlenmemiş. Saldırıda bulunan düşmanı her iki taraftan okla vurma mesafesine uygun olarak inşa edilmiş. Bunların üst bölümlerinde küçük kuleler bulunuyor.

Surların ihtişamı her yerden anlaşılabiliyor. Ateşli silahların olmadığı bir dönemde bu surları aşmak gerçekten çok çok zor bir iş…

Surların üzeri o kadar geniş ki adeta bir surun üzerinde değil de sanki sokakta yürüyormuş gibi hissediyorsunuz. Buraları bisikletle gezmek gerçekten çok keyifli olurdu...

Eski dönemde henüz ateşli silahlar icat edilmediği için böylesine bir duvarın en zayıf noktası şehre giriş kapıları olacağı için kapılar ve bunun çevresindeki duvarlar adeta bir labirent gibi inşa edilmiş. Dört kapının tamamında birbirine geçmeli avlular bulunduğu için birisinden geçmeyi başaranlar, 24 saat bekleyen okçuların hedefi olurmuş. İkinci noktayı da geçerse mızrak, ok ve tuzaklarla çevrelenmiş üçüncü bölüm onları beklermiş. Bizim ziyaret ettiğimiz kapı, ünlü Çan Kulesine yakın olan, güney kapısı Yongning, en güzel dekore edilmiş olanı. Kapı uzun yıllar ziyarete açılmamış, sonrasında restore edildikten sonra 2014 yılında turizme kazandırılmış. Kapıda, Zhenglou, Jianlou ve Zhalou adlarında üç farklı kapı kulesi bulunuyor. Merkezdeki kapı kulesi oldukça gösterişli ve büyük. Yan kulelerin her ikisinin de ana kule ile tünel bağlantısı yapılmış. Bugün için otobüs park yeri olarak kullanılan bölüm okçuların hazır beklediği bölüm, yani düşmanın çepeçevre sarıldığı yer. Burada verilen serbest zamanda surların üzerinde keyfimizce dolaştık. Genişlik o kadar büyük ki hiç de bir duvarın üzerinde yürüyormuşsunuz gibi gelmiyor. Sanki caddede gidiyorsunuz. Uzun yürüyüş sırasında bol bol fotoğraf çektim, etrafımı dikkatle izlemeye çalıştım. Çin’de gerçekten her şey olduğundan daha büyük ve gösterişli. Etkilenmemeniz mümkün değil. Daha fazla zamanımız olsaydı bisiklet kiralayıp tüm surların etrafında gezebilirdik ama olmadı. Bisikleti en az iki saatlik kiralayabiliyorsunuz ve fiyatı 45 Yuan. Daha sonraki her 10 dakika içinse 5 Yuan ödemeniz gerekiyor. Surlara giriş ücreti yetişkinler için 54 Yuan, 120-140 santim arası olanlardan yarım ücret alınıyor. 120 santimden kısa olanlar tahmin edebileceğiniz gibi ücretsiz.




İhtişamlı surlardan keyifli kareler...

Surlardaki gezimizi tamamladıktan sonra belki de pek çok ziyaretçinin Xian’a gelme sebebi olan Terracotta Savaşçılarına doğru yola çıkıyoruz. Surlardan ayrıldıktan sonra şehrin bir diğer simgesi olan Çan Kulesi selamlıyor bizi. Kule, kadim başkent Xian’ın merkez noktası olarak kabul ediliyormuş. 36 metre yüksekliğindeki ahşap kule, 1384 yılında İmparator Zhu tarafından olası düşman saldırılarını erkenden öğrenmek ve gözlemek amacıyla inşa ettirilmiş. Başkent büyüdükçe merkezi değiştiği için 1582 yılında orijinal yerinden yaklaşık 1000 metre doğuya doğru şimdi bulunduğu yere taşınmış. Enteresan olan husus, yeri dışında tüm parçalarının ilk halindeki orijinal parçalar olması. Bu da o dönemde dahi Çin mimarisinin ne kadar gelişmiş olduğunun bir göstergesi olarak kabul ediliyor. Buradan başlayıp Xi Caddesini geçerseniz meşhur Müslüman mahallesine ulaşabiliyorsunuz. Özellikle şehri yürüyerek gezmek isteyenler için ideal bir başlangıç noktası olarak kabul ediliyor. Ziyaret etmeye vaktimiz olmadı ama Xian’a gelenlerin görmeden geçmemesi gereken bir yer olduğu söyleniyor.



Yol üzerinde uğradığımız atölyede savaşçıların heykellerinin özelliklerini, nasıl yapıldıklarını öğreniyor ve gözlemliyoruz. Bazı arkadaşlar hatıralık almayı da unutmuyorlar elbette…

Çan Kulesini uzaktan selamladıktan sonra hedefimize doğru ilerlemeye başladık. Terracotta Savaşçıları Müzesi yolunda bir atölyeye uğradık. Atölye,  savaşçılarla ilgili her şeyi bulabileceğiniz bir bir imalat ve satış merkezi. Yapılış öyküleri, hangi malzemelerin kullanıldığı, nasıl yapıldığı tek tek anlatılıyor. Burayı gezmenin oldukça keyifli olduğunu söylemeliyim. Adım adım dünyanın sekizinci harikasına doğru ilerliyorduk. Dünyaca önemli böyle bir yerin genel Xian yazısı içinde kaybolmasına gönlüm razı olmadığı için ayrı bir yazı olarak kaleme aldım. Terracotta Savaşçıları gezimizle ilgili detayları okumak isterseniz Toprak Altındaki Savaşa Hazır Ordu: Terracotta Savaşçıları… internet sayfamızı ziyaret edebiliriniz.


Çay sunumu çok keyifli zaman geçiriyor. Ayrıca çay hakkında da bir çok farklı bilgi öğreniyoruz…

Terracotta Askerleri ve Atları Müzesinin tamamını gezmek yaklaşık 2 saatimizi aldı ama tadı damağımda kaldı diyebilirim. Çin gezimizde zamanın bizi en az üzdüğü yer olduğunu söyleyebilirim. Bence 2 saat normal bir ziyaret için gayet yeterli, özel ilgisi olanları saymıyorum tabi. Geziyi tamamladıktan sonra hemen o bölgede bulunan Çin restoranında yemek yemek için yürüyerek ilerledik. Bu bölge bir nevi açık alışveriş merkezi olarak tasarlanmış, birkaç restoran ve çay tadım merkezleri ile süslenmiş. Restoranların bulunduğu bölgede keyifle alışveriş yapabileceğiniz dükkânlar bulunuyor ve sonuna kadar pazarlığa açık olduğunu söyleyebilirim. Örneğin satıcının 30 Yuan fiyat biçtiği magnetleri 4 Yuandan aldık. Belki kalabalık olduğumuz için bu kadar fiyat indirdi ama biz de Çin’de alışverişi biraz öğrendik galiba.

Rehberimiz Said ve Xian’daki yerel rehberimiz Tracy otobüste bizleri bilgilendirirken…

Öğle yemeğimizi aldığımız restoran ahşap malzemelerle bezenmiş keyifli bir yerdi. Aslında burası büyük bir Çay evi, aynı zamanda yemek programı da uyguluyorlar. Her zamanki klasik yemeklerimizi yedikten sonra masalarımız toplandı, temizlendi ve Çin çayı sunumuna uygun hale getirildi. Her masada ayakta duran Çinli kızımız beraberinde getirdiği minik fincanlarla hazırladığı çayları sırayla hepimize ikram etti. Yanılmıyorsam 12 farklı çayın sunumu yapıldı. Elbette Çin’de “çay” denilince bizdeki tavşankanı siyah çay akla gelmiyor. Buradaki çay, rengi açık sarıya kaçan (ıhlamur renginde) ve tadı daha yumuşak olan bir çay. Çinliler çayı 2000 yıl önce keşfetmişler. İlk zamanlar özel törenlerde içilirmiş, zamanla üretim artmış ve gündelik yaşamın bir parçası haline gelmiş. O kadar ki çay bir yana diğer her şey bir yana. Çaylardan tadım yaparken aynı zamanda Türkçe olarak hazırlanmış, çaylar hakkında bilgilendirici notları okuduk. Yasemin, melisa ve beyaz çay grup içinde oldukça popülerdi. Fiyatları normalden biraz daha yüksek ama rehberimiz Tracy burada satılanların doğal olduğunu, bu yüzden biraz daha pahalı olabileceğini söyledi. Bazı arkadaşlarımız alışverişlerini tamamladıktan sonra buradan ayrıldık.


Xian Büyük Camii, bizim bildiğiniz camilere benzemiyor. Mimarisi, yapısı her şeyi farklı…

Bir sonraki durağımız olan Xian Büyük Cami (Ya da Ulu Camii) ve Müslüman mahallesine ulaştığımızda saatler 17.00’yi gösteriyordu. Cami giriş ücreti 25 Yuan, aslında Müslüman olanlardan alınmaması gerekiyormuş ama Çin'de artık her şey ticarete dönmüş. Gerçi bizim programımızda olduğu için bizler bireysel olarak herhangi bir ücret ödemedik ama mesele para değil. Rehberimiz Said'de orada bulunan görevliye tepki gösterdi. Daha önceki ziyaretlerinde Müslümanlardan ücret alınmadığını, namaz kılmaya geldiğimizde ne olacağını sordu. Cevap enteresan: Namaz vakti değil. Kazası ne olacak peki? 


Xian Büyük Cami’den kareler…

Çin’de pek çok şehirde cami var ancak Büyük Cami, Çin’in en eski, en büyük ve en iyi korunmuş camilerinden birisi olarak kabul ediliyor. Caminin içinde bulunan bir taş tablette yazdığına göre Tang Hanedanlığı döneminde 742 yılında inşa edilmiş. Bu dönem İran ve Afganistan’dan gelen tüccar ve gezginlerin burada yerleşik hayatı seçip Hanlılarla evlenmesinin bir sonucu olarak ortaya çıkmış. İşte bugünkü Müslümanlar o dönemdekilerin büyük büyük torunlarıymış. Birbirine geçmeli dört küçük bahçeden oluşan cami 12.000 m2lik alana yayılıyor. Camiye ilk girdiğinizde adeta bir Budist Tapınağına girmiş gibi hissediyorsunuz. Bunun en büyük sebebi caminin mimarisinin de geleneksel Çin mimarisine göre yapılması. Sert ve köşeli olmayan Çin mimarisi caminin her yerine hakim. Yürüdüğümüz yol bizi 9 metre yüksekliğinde ahşap bir kemere çıkarıyor ve kemerli yol bizi geniş bir avluya götürüyor. Birbirine geçmeli bu avlu sistemi bulunduğumuz yere oldukça ferah bir hava katmış. Avlunun girişinde antik dönemlerden kalma birçok dikilitaş var. Dördüncü avlu, buraya yerleştirilen Anka Kuşunun adıyla anılıyor ve burası rengârenk desenler ve yazmalarla süslenmiş duvarlarla çevrili. Oldukça eski ağaçlar da diğer güzelliklere eşlik ediyor. Camide kubbe ve minare bulunmuyor. İçindeki duvarlar lambriden ve bunların üzerine Kuranı Kerimin tamamı Çince ve Arapça yazılıymış ve aynı anda 1000 kişi namaz kılabiliyormuş. Fiziksel olarak çok farklı da olsa insanın binlerce kilometre ötede kendine yakın bir şeyler bulabilmesi çok güzel.



Xian Büyük Cami’den kareler…

Cami ziyaretimizi tamamladıktan sonra dünyaca ünlü Müslüman Mahallesi sokaklarını talan edebilmemiz için saat 19.00’da buluşmak üzere 1,5 saatlik serbest zaman verildi. Xian’da yaşayan 20.000 Müslümana atfen Müslüman Mahallesi olarak bilinen bölge, Büyük caminin çevresindeki cadde ve sokaklardan oluşuyor. Buradaki her şeyin ortak özelliği Müslüman olması. Elbette herkesin birbirini tanıması, hatta pek çoğunun uzaktan ya da yakından birbirine akraba olması da var. Sağlı sollu dükkânlarda ne ararsanız bulabilirsiniz. Çakma North Face çantaları 90 Yuan, Colombia montları 100 Yuan, büyük tahta şişlere dizilerek satılan kuzu etleri (tek şiş 10 Yuan), kalamar (şiş başına 20 Yuan), köfte (10 Yuan), haşlama etler, hemen gözünüzün önünde yapılıp satılan diğer yemekler, her türlü meyve, dondurmalar, taze meyve suları, bunun yanında hediyelik eşyalar, ünlü markaların çakmaları, binlerce insan... Bazı şeylerden ücretsiz tadarak, bazı şeylerden satın alarak bir buçuk saatin nasıl geçtiğini anlamadık. Herkes toplandığında saat 19.00 olmuştu ve Çin'e geldiğimizden beri ilk defa Çin'e geldiğimizi hissetmiştim. Turistik yerleri geziyorduk ama halkın arasına karışamıyor, insanları göremiyorduk. Müslüman Mahallesi bu anlamda herkesi memnun etmişti. Keşke daha fazla zamanımız olsaydı da buradan çok daha fazla keyif alabilseydik. Burayı anlatmak için fotoların yetmeyeceğini düşünerek aşağıya bir de video ekledim. İyi seyirler.


Caminin ana binası önünde panoramik bir çalışma…

Müslüman Mahallesinden ayrıldıktan sonra akşam yemeği için Tracy eğer memnun kalındıysa bir önceki akşam tiyatro binasında bulunan açık büfe restorana gidebileceğimizi söyledi. Otobüsün içinde gerçekleşen küçük bir oylama sonucunda tekrar gitmeye karar verdik. Tüm yemekler, bulundukları yerler dahi bir önceki günün aynısıydı. Buranın güzel tarafı mutlaka beğendiğiniz bir şeyi bulabilmeniz. Hiç biri olmasa koca bir tabak ketçaplı makarna ve patates kızartması can kurtarıyor. Gerçi o kadar da vahim durumda olanımız yoktu ama yine de alternatif iyi bir şey. Yemek sonrasında otele dönerken bir önceki akşam giremediğimiz alışveriş merkezinin önünde yaklaşık 15 kişi otobüsten indik. Alışveriş Merkezi oldukça büyük, kapanış vakti yaklaştığı için hızlıca dolaşmak zorunda kaldık. Uluslararası markaların satıldığı popüler mağazalarda fiyatlar bir hayli yüksek. Hatta Türkiye’den daha pahalı olduğunu söyleyebilirim. Bu tür mekanlarda pazarlık yok sadece ürünün kendi indirimleri ya da kampanyaları varsa onu uyguluyorlar. En alt katta Walmart Süpermarket var. Oraya da şöyle bir uğradık, ufak tefek birkaç parça şey satın aldıktan sonra 21.45 gibi ayrıldık.



Müslüman Mahallesi grup olarak belki de gezi boyunca en keyif aldığımız yerlerden birisi oldu. Müthiş atmosferde daha fazla zaman geçirmek isterdim doğrusu…

Yemek sonrasında otele dönerken bir önceki akşam giremediğimiz alışveriş merkezinin önünde yaklaşık 15 kişi otobüsten indik. Alışveriş Merkezi oldukça büyük, kapanış vakti yaklaştığı için hızlıca dolaşmak zorunda kaldık. Uluslararası markaların satıldığı popüler mağazalarda fiyatlar bir hayli yüksek. Hatta Türkiye’den daha pahalı olduğunu söyleyebilirim. Bu tür mekanlarda pazarlık yok sadece ürünün kendi indirimleri ya da kampanyaları varsa onu uyguluyorlar. En alt katta Walmart Süpermarket var. Oraya da şöyle bir uğradık, ufak tefek birkaç parça şey satın aldıktan sonra 21.45 gibi ayrıldık. Mesut ve Emre ile küçük bir marketten aldığınız biraları (tanesi 3 Yuan) metro girişinin orada mideye indirdik. Tam bulunduğumuz noktada kiralık bisikletini park yerine koyan çocuk İngilizce bilince kısa bir süre onunla sohbet ettik. Toplum mühendisliği okuyan genç Türkiye'deki referandumu dahi biliyordu. Biraları görünce "sizler kaybettiniz herhalde" diye espri bile yaptı bize. Bisiklet kiralama işi Çin’de çok yaygın. Sadece turistik yerlerde değil pek çok noktada bisiklet kiralama şansınız var. Bisiklet için en az 300 Yuan depozito yatırıyorsun. İlk bir saat ücretsiz ve sonraki her bir ilave saat için 1 Yuan ödüyorsun. Kaybedersen ya da başka bir şey olursa 300 Yuan depoziton yanıyor. Hemen hemen her metro durağının etrafında park yeri var. Araçların trafiğe çıkışını en az düzeye indirmeye  odaklanmış güzel ve oturmuş bir sistem.


Bizim Türkçe bilen bisikletçi arkadaşı uğurladıktan sonra otelimize geçtik. Çok yorulmuştuk ve yataklarımız bizi bekliyordu. Xian keyifli bir şehir. Her şeyden önce tek başına Terracotta Savaşçıları Müzesi bile Xian’a gelmek için çok çok önemli bir neden olsa gerek. Dünyanın yeni yedi harikasından birisi olarak kabul edilen Müze’yi mutlaka görmelisiniz. Müslüman Mahallesi zaten başlı başına eğlenceli bir yer.  Bunun dışında Xian’dan da büyük keyif alabileceğinizi söyleyebilirim. Tek yapmanız gereken biraz daha fazla zaman ayırmanız ve kendinizi şehrin büyüsüne bırakmanız.

Seyahatle kalın….