Tura geldi, Tura Gittik – 1 (Yola Çıkış-Amsterdam) | |
Bu sene tatilde ne yapalım dedik? Ben yazı, Hanım tura dedi. Tura çıkınca, Tura gittik. Peki, nereleri gezelim deyince, Dedik ki Az zamanda çok işler başaracak yerler olsun. Hollanda, Fransa, Almanya, Lüksemburg ve Belçika. Yedi günde, beş ülke. Ön üç büyük şehir, İki gece, Amsterdam/Hollanda, İki gece, Paris/Fransa, Bir gece, Brugge/Belçika, Bir gece, Köln/Almanya. Kısaca BENELUX diyorlar, Ben ise Bana lüks diyorum! Gitmeden önce, Bir toplantı yapıldı. Şirket sahibi Atilla Bey, İki şey vurguladı; Aman hırsızlara dikkat! Beni bile çarptılar… Ki Bu işi yıllardır yaparım. Her gidene de nasihatlerde bulunurum. Aklıma gelir başıma gelmez diye düşünürdüm. Gülme komşuna gelir başına. İkincisi; Götürün efendim götürün. Götürün efendim götürün deyince; Aklıma götürmekten başka bir şey gelmedi. Çünkü Bizim gördüğümüz hep götürenler, Biz ise neyi götürecektik? Meğerse Götüreceğimiz gıda maddeleriymiş! Başladık hazırlıklara… Memlekete gelen turistlerin, Bizim gibi valizler dolusu dolaştıklarını pek görmedim. Hatta ayıptır söylemesi ama söyleyelim; Yanlarına yedek don bile almıyorlar ama Bizler ne bulursak, O da lazım olur, Bu da lazım olur derken, Kişi başına en az iki valiz! Bizim de öyle oldu. Üç kişiyiz tam tamamına altmış kilo. Dedik ki, İnşallah fazla para almazlar tartıda. Ya onlar yanlış yapıyor, Ya da biz? Ama bence onlar doğru yapıyor. Tabi bunda gelir seviyesi yüksekliği ile Bizim buranın oldukça ucuz olması yatıyor. Bir de kulağımızda Atilla Beyin, Bir yemeğe yüz Euro verirsiniz dediği kalınca, Alın efendim, alın, Götürün, efendim götürün, Valizler Hollanda ineği gibi şişti de şişti. Dedik ki Yapacak bir şey yok! Bu sefer, Böyle gidelim, Bir dahaki sefere tecrübelerden yararlanırız. Tecrübem; Sabah kahvaltıları bedava. Ne yersen ye, Tıka basa. Ata’mız ne demişti; Türk milleti zekidir! Bir kahvaltıdan, Öğle ve akşam yemekleri çıkar. Hatta artar bile! Yanınıza sadece hazır çorba ile Birkaç konserve, Otellerde zaten sıcak su ile Su ısıtıcısı var. Kahve ve çay bedava. Akıllı bir planlama ile O kadar valize gerek yok! Gezi ile birlikte, Benim hamallığım da başladı. Kim taşıyacak? Tabi ki ben! Hırsızlığa karşı da iki önlem aldık; Birincisi; Asker para çantası. İçine pasaport fotokopileri. Kazara çalınırsa, Hiç değilse geçici giriş imkânı sağlarmış! Altı valizi hazırlamak kolay değil, Ki, Ben kapatırken yoruldum. Aman onu unutmayalım, Aman bunu unutmayalım derken, Canımız çıktı. Geçenin üçünde kalktık, Bir taksiye atladık, Şirketin önüne geldik, İki otobüs ve şirket yetkilileri bizleri bekliyordu. Bizler için ilk heyecan, Kim bilir onlar için neydi? Daha valizleri yükleyince, Otobüs yan yattı, sağa doğru, Ayıptır söylemesi ama söyleyelim; Elli iki kişi idik, Esenboğa’ya gittik, Havaalanlarında, Serbest piyasa ekonomisi altında, Küçük bir pet suyun iki Euro’ya satılması. Bu fiyatlar, Benim diyen Avrupa havaalanlarından daha pahalı. Acaba böyle olunca, Daha mı Avrupai oluyoruz? Yoksa Serbest ekonomi demek; Vatandaşı bir güzel kazıklamak mı demek? Tuvaletler desen temiz değil, Hem de taret muslukları varken, Demek ki; Elin gâvuru (lafın gelişi)tareti takmasa da Bizden daha temiz, Doğruya doğru. Zaten AB ile aramızda ilk müzakere; Tuvalet konusu olmalı. Bizde taret musluğu var, Onlarda yok. Bizde ücretsiz tuvalet var, Onlarda nerdeyse hiç yok. Bunu halledersek, gerisi kolay! Biz klasik tuvalete, Onlar alafrangaya alışmış. Bizdeki alafrangalar, nedense, Onlardaki gibi temiz olamıyor… Uçağımız Onur air idi. Onur air bir ara çok gündeme geldi. Hatta uçuş yasağı bile kondu, Daha sonra kaldırıldı. Benim fikrim; Emniyetli, sağ salim uçalım da Lüks ve konfor ikinci planda. Zaten bu kalemler de fiyatı artırıyor… Eskiden uçak deyince, Sadece maddi durumu müsait olanlar binebiliyordu. Son zamanlarda hem dünya da Hem de güzel memlekette olumlu gelişmeler var... Görünüşte çok fakir, Aslında çok zengin dilenciler ise en çok binenler! Nasıl ki Dolmuşlar ucuz oluyor, İmece taşıma usulü, Bu uçaklar da öyle. Sürümden kazanıyorlar. Eskiden kraliçeye benzer hostesler konur, Yemek ve içkilerin en iyisi servis edilir, Çoğu kimse binemezdi. Şimdilerde tam tersi. Easyjette içecek bile para ile Bilet satış internet üzerinden, En ucuz onlar taşıyor. Yurtdışına giderken aklımdan geçen; Keşke çalışmaya gidecek vatandaşları, Bir esas dâhilinde seçip, Eğitip gönderebilseydik. Şimdi AB’ye girişte çok olumlu yansımaları olurdu. Maalesef İpini koparan, Eğitim ve kültür seviyesi çok düşük olanlar, Yasalardan kaçan, Art niyetliler, Gittiler… Eli yüzü düzgün adamlar burada kaldı. Avrupalı da tanıya tanıya onları tanıdı. Şimdi gel de hayır biz öyle değil, Böyleyiz de! Gördüğüne mi? Duyduğuna mı? AB’ye girişte orada yaratılan, Olumsuz imajların, Aleyhimize olduğu aşikâr. İşin ilginci orada yıllardan beri yaşamakla beraber, Pek değişiklik göremiyorsun. Bir de neyle övünüyorlar? Bir kelime bile yabancı dil öğrenmedim! Bunların adetlerinden tekini bile almadım! Orada kuzu olan vatandaşlarımız, Sanki burada yılların acısını çıkarır gibi Bizden bile beter olabiliyorlar… Orada hıza riayet ederken, Yurda, İsmail YK’ dan bas gaza ile giriyorlar… Eskiden uçar iken, Bir bilinmeyene doğru uçardık. Ama şimdilerde çoklu ortam destekli, Haritalarla, Uçak o an nerede, Hangi yolu izliyor? Ne kadar yüksekteyiz? Süratimiz? Ne kadar zaman sonra varacağız gibi Soruların cevapları, Monitörlerden veriliyor. Bu da çok güzel bir uygulama. Yanıma bir beyefendi oturdu, Kendisi danışmanlık yapıyormuş, Koyu bir muhabbete girdik, Uçak tekeri yere vurdu, Kendimize geldik. Amsterdam Schiphol Havaalanı, Dünyaca meşhur. Yüz beş metre ile en yüksek uçak kulesine sahipmiş! Havada kuş yok! Uçak sürüsü var! Birbiri peşi sıra, İnen binen kalkan uçaklar… Nedeni de; Vergilerin düşüklüğü ve hizmet kalitesi. Temiz mi temiz tertemiz. Başladık beklemeye valizleri, Bekle Allah bekle, Neyse gelsin de, Bir de çıkmaz ise o zaman yandık! Hollanda süt ürünlerinde, Özellikle peynir ve tereyağında dünyaca meşhur. Gördüler mi valizde el koyuyorlar. Bunun nedeni; Bizden daha iyi yapanlar mı var? Ya da El koyalım da Evdekiler ekmek ister, Yanına, Peynir ve tereyağ! Gözümün önünde bir kilo tereyağa el koydular! İçim gitti ama İstersen hık de Adamı anasından doğduğuna pişman ederler! Elin oğlu acımaz adama! Şakaya bile gelmez, Olayı bir büyütürler, Tur yerine sınır dışı ederler, İlk uçakla! Sus sus kimseler duymasın! Tura katılan elli iki kişi olunca, Rehberin de işi zor. Elinde şirket levhası, O nereye biz peşine, Hemen çıkışta, baktık otobüs bizi bekliyor… Bir baktık, Bir otobüs, Bir de şoför! Bizde olsa, iki şoför, bir muavin. Bir hizmetli en az dört kişi. Çaylar, Kahveler, Kekler, Pastalar çörekler... Bunların hiç biri yok! Çünkü Hizmet pahalı bir sektör Avrupa’da. Hepsini aslanlar gibi şoför yapıyor. Otobüsün iç temizliği dâhil! Günde yasal süreden fazla süremiyor. Beş saatte bir, yarım saat, mola veriyor. Geceleri mutlaka otelde kalıyor, Belgeleri saklıyor. Kontrollerde aranıyor, bu belgeler. İkinci şoför olursa, En fazla on altı saat! Ama ikisi de otelde yatmak şartı ile Otobüs içinde kemerler bağlı olacak. Şoför bizi bildiği için Arada bir rehber vasıtası ile anons ettiriyor; Kemerleri takın! Dinleyen kim? Çünkü Bizler doğuştan Kemerliyiz! Cezalar çok ağır. Şoförümüz en az üç dil bilen, Otuz yıllık tecrübeli biri. Yaklaşık 2500 km yol kat ettik, Güzergâhı çok iyi biliyor, Kurallara hâkim, Belçikalı. Biraz soğuk ve ciddi duruyor. Bizim otobüslerdeki servis havayollarında yok! Bir de arada bir kaza yapmasalar? Hele mola yerlerindeki tuvaletler bedava! Değerini bilelim! Avrupa’da bu doğal ihtiyaç bile para ile 0,30 ila 0,50 Euro arası değişiyor. Tavsiyem, yanınızda bozuk para bulundurmanız. Tuvaletler temiz mi temiz. Çünkü Bu konuda kültür oluşmuş. Çıkan temiz bırakınca, giren de temiz buluyor. Ben şahsen klasik tuvaletlerin rahatlığını, Hiç bir yerde bulamıyorum. Toplu yerlerde yarısı alafranga, Yarısı klasik, Özürlü ve engelliler de düşünülse hiç fena olmaz. Hedefimiz; Amsterdam’dan Paris’e gitmek. Ve geceyi orada geçirmek. Hollanda’da dağ yok! O an aklıma Ferdi geldi. Burada yaşasa idi ‘’Ben de bu dağların nesine geldim’’ Nasıl bestelenirdi? Ya da ‘’Dağ başını duman almış, Yürüyelim arkadaşlar’’ Rahmetli Barış Manço; ‘’Dağlar dağlar’’ ‘’Dağ dağa küsmüş, dağın haberi olmamış’’ ‘’Dağ dağa kavuşmaz, insan insana kavuşur’’ Atasözü çıkmazdı, buralardan. Hangi dağa tırmanırdın? Laf aramızda dağcılık federasyonu var, Ve de Dağa tırmanmaya çok meraklılar. Ama dağı olan yerlere gidiyorlar. Abudabililer olsa, Bastırırlardı parayı, Şöyle Ağrı Dağı gibi Yedi yıldızlı bir dağ yaparlardı, valla! Paranın gözü kör olsun! İnsan insana kavuşur, dağ dağa kavuşmaz sözünü, Değiştirdim; Dağ dağa kavuşmaz, Devre devreye kavuşur. Sağ olsun Cem geldi, Ziyaret etti. Büyük incelik gösterdi. Tabi dağ olmayan yerde, Terör de olmuyor… Terörün en sevdiği yerler dağlar! ‘’Alır giderim başımı, dağlarla. Dağa çıkarım bak ha!’’ Askeri harekât olsa Hedef gösterecek dağ yok! Rehberimizin dediğine göre; Yolda araç yavaşlatma yükseltilerine dağ diyorlarmış! ‘’Nasıl ki bizim denizin dibinde Hatçem Demirden evler’’diye bir türkümüz var, Onların da su ile başı dertte. Fakat Allah’ın verdiği aklı kullanınca, Dezavantaj avantaja dönüşmüş! Nasıl mı? Hollanda aslında bir bataklık. Sık sık su baskınları oluyor. Bazı yerler deniz seviyesinin de altında! Eksi altı buçuk metre. Bu durumda, Kuzey Denizi ne yapacak? İçeriye doğru akacak! Nereden? Nehirlerden. Bizim ‘’Halime’yi samanlıkta bastılar’’ türkümüz var ama Onları da ha bire deniz basıyor. Sanki kalbin ana damarlarından, İçeriye doğru kılcal damarlar gibi kanal yapmışlar. Bizler demir ağlarla ördük yurdu, Onlar da Her yere kanal yapmışlar. Kanallara da yel değirmeni. Yel değirmenleri su taşkınlarını yavaşlatıyor, Fazla suyu dengeli bir şekilde, Diğer yel değirmenine aktarıyor. Bu esnada, tahıl öğütülüyor, Turistler geziyor. Bir taşla, üç kuş vurma, buna denir. Bizler de ağzımız açık bir şekilde vay be derken, Paralar ceplerine giriyor. Kanallarda kanal tedavisi bile yapıyorlar! Her tarlanın etrafı kanallarla çevrilmiş, Çite gerek yok! İçine yeteri kadar inek, Koyun, At, Deve(Yok devenin nalı, bu kadar da atılmaz ki!) Koymuşlar, çobana gerek yok. Çünkü hayvanların dört bir tarafı düşmanlarla(su ile) çevrilmiş! Bu durumda ne yapsın hayvanlar? Ye, iç, yan gel yat! Üstüne gübre. Yirmi dört saat geçe gündüz yeşil ot. Gel keyfim gel, Oh ne güzel hayat! Hele vakti gelince bir de kesmeseler! Hollanda’da adım başı bisiklet! Yolun her yerinde bisiklet yolu var! Ama Bu bisikletler dağ tipi değil, Düz, klasik tipler. Bisiklet olur da hırsızlığı olmaz mı? Bunu duyunca rahatladım. Malum benimki geçenlerde çalındı da! Hırsızlık evrensel. Bu bisikletler, laf olsun diye yok! Yaşlısı, genci, Eteklisi, pantolonlusu hepsi biniyor, Sağlıklı yaşam esas. Bisiklet park yerleri, Bazı yerlerde üç beş katlı, Sadece bisikletler için. Yollarda asfalttan taşa doğru gidiş var, Binalarda ise serbest tasarım. Maksat; yaratıcılığı teşvik etmek. Binalar tamamen birbirinden farklı, Özgün yapılar… Nehirleri ve kanalları yük taşımada, mükemmel kullanıyorlar. Gemi tasarımları da birbirinden çok farklı. Rehberin erkek olmasının da çok faydası var, Halden anlıyor, Alışveriş merkezlerinden uzak tutuyor! Bayan rehber olsa O da gidecek bir şekilde, alışveriş merkezlerine. Bazı turcuların alışveriş krizi gelmedi değil! Buna rağmen emellerine ulaşamadılar. Mümkünse yanınızda faturalı bir cep bulundurun ama Uluslar arası dolaşım maalesef ucuz değil. Kısa ve öz konuşun, Hatta mesajlaşmayı tercih edin, Rehberin cebini mutlaka alın ve kaydedin. İnsan kaybolur, Başına bir iş gelir. Bilmeden sizi birileri ararsa, Hemen uyarın, Yurtdışındayım, Size de çok yazar. Acil değilse sonra görüşelim, deyin. Gruptan kopmayın, Sürüden ayrılanı kurt kapar! Yaban ellerde tatil zehir olabilir, Hollanda’da zenci oldukça çok. Fakat ayrı bir renk katmışlar, Ve çok sempatikler. Amsterdam’dan sonra ilk mola; Rotterdam! Eğer rehber, serbest bırakacaksa grubu, Şehrin en bilinen, Meydanına götürüyor. Burada da mutlaka bir Mac’in Donald’ı var. Bir saat sonra, Aha burada buluşalım, diyor. Son derece akıllıca. Rehberimizin dediğine göre; Ben böyle grup görmedim dedi. Son derece uyumlu, Bu uyum, Başından sonuna kadar hiç aksamadı. Şahsen ben, Mac Donald’ların bu kadar faydalı olduğunu, Yurtdışında anladım. En kolay buluşma yeri. Ekonomik karın doyurma yeri. Yaklaşık beş Euroya mide tamam. En önemlisi; Tuvalet! Mac Donald’lar olmasa, Çoğumuz maalesef altımıza yapardık! Şöyle bir sorun var; Erkekler tuvaletinde kuyruk yok! Bayanlarda ise Aman Allah’ım! Nedeni; Erkekler ayakta da Küçük su döktüklerinden avantajlı. Çözüm; Bayanların tuvalet sayısı daha fazla olmalı. Her molada yapılacak ilk iş; Tuvalet ihtiyacının giderilmesi. Bunu yapmazsanız, Biraz sonra intikamını feci alır! Normal işyerleri tuvalet olsa bile buyur demiyor, Varsa da yok diyor. Rotterdam’da elektronik malzeme satan, Bir mağazaya girdik. Karşımıza kahraman bir hemşerimiz çıktı. Metrekareye bir Türk düşer olma yolunda, Hızla ilerleniyor. Dilenci göremedik, İnsanlar genelde mutlu görünüyor… Bu yüzlerinden okunuyor, Düzen var, Sistem tıkır tıkır işliyor. Hollanda yeşil mi yeşil! Su olmayan yer yok. Su olan yer de yeşil oluyor… Şemsiye ve yağmurluk, Sanki milli kıyafetleri. Obez insanlara pek rastlamadık. En önemli taşıma vasıtası bisiklet olunca! O bisikletlere burada biz binsek, Ne kadar da eski denir. Ama ne yapsınlar? Dağ yok ki Vitesli bisiklete binsinler. Hızlı tren çok yaygın. Ama bu trenler raydan çıkmayan tipten. Önce emniyet tedbiri alınmış, Test edilmiş. Bizde ise ilk deneme maalesef, Sanki üzerine hızlı yazıldı. O da ilk fırsatta raydan çıktı. Suçlu kim? Ölenler… Neden? Her şey Allah’tan. İnsanın kılı değerli olur mu? Kimse kılına dokunamıyor, Bizde ise insan hayatı sudan ucuz! Üreme oranı yüksek. Birinin başına bir şey gelse, Hemen arkadan birileri yetişiyor. Bizde tarihi binaları yıkıp Yeni bina yapma alışkanlığı var. Onlar ise tarihi binaları çok iyi koruyor, Aynı zamanda kullanıyor. Benim bildiğim Avrupa’da Adanalı göremedim! Adanalı yasak masak dinlemez, Kendini atar, kanala. Arada bir kanal şehitleri olsa da Hiç bir güç Adanalıya engel olamaz! Ya Adanalı yok, Ya da Kanunlar öyle sıkı ki Kimse yemiyor. Kanal olacak, Ve Adanalı öyle duracak? Ölümü göze almış asker gibi atlar kanala. Bu kanalda Adanalılar, Yüzemez diye bir yazı da görmedim ama Adana’da bağlasan durmaz halkımızın, Buralarda bu kurallara Otomatik uyması ne kadar ilginç değil mi? İnsan aynı, insan. Ortam değişik! Sanki birden kuzu oluyorlar, Elin diyarında. Rüzgâr santralleri çok yaygın. Enerji var ise canlı var. Enerji var ise hareket var. En çevreci, En ucuz enerji, doğal enerji. Ben bunu doğal gazdan bilirim. Tarlalarda bol bol mısır gördük. Aklıma bizim mısırcılar geldi. Hani şu yürü ya külüm denen mısırcılar. Hollanda o kadar küçük bir ülke olmasına rağmen, Tarım ihracatında dünyanın sayılı ülkelerinden biri. Su var mı, var, Toprak az ama Akıl olunca, İnanılmaz bir tarım ülkesi olmuşlar. Almak isteyene çok dersler var ama Benim anlamadığım; Yurtdışına giden bir sürü resmi yetkili var, Şimdiye kadar her biri bir güzellik getirseydi, Hep beraber köşeyi dönerdik! Bunların yaptığı, benim yaptığım gibi Ben Paris’teyken... Tamam, kardeşim sen Paris’te ol, O güzellikler neden gelmez buralara? Sadece ben Paris’te iken, demek için mi gidilir, yurtdışına? Yediğiniz içtiğiniz sizin olsun, Gördüklerinizi anlatın, hiç değilse? Kalın oralarda, kalın, Harcırahları alın, alın, Ama bir şeyler de katın! Mesela ben ne aldım? Alafranga tuvaletin kapağını temizlemek için Sıvı kimyasal bir temizlik maddesi koymuşlar, Tuvaletten önce temizliğini kendin yapıyor ve örtüyorsun, Çok hoşuma gitti, Ve Tam düşündüğüm gibi idi. Bisiklet kullanımı teşvik edin, Kullansın herkes. Bisiklet yolları yapın, Yöneticiler işe bisiklet ile gidin, Kampanyalarda bisiklet verin, Reklâmını yapın, Sadece hava atmak için gidiyorsanız, En havalı meslek grubu; Lastikçiler, Havanız batsın! Hollanda da kanal olur da Bu kanala, Araç düşmez mi? Düşer, tabi. Ama düşemez! Çepeçevre demirle örmüşler, İstersen düş? Zorlasan bile biraz zor. Biz muhtemelen görünmeyecek şekilde, Uyarı levhası asar, Yanına da Fatiha duası. Bol bol helvalarını yerdik gibi geliyor! Bisiklete binmek kültür olmuş, Bizde ise ben bisiklet yolu pek göremiyorum. Kazara bir kazaya karışsan, Suçlu da çıkarsın. Kardeşim niye arabaya binmiyon? Paran mı yok? Ölümüne mi susadın? Git Allah işine, Adamın başını belaya sokma! Akşam akşam. Bu kadar belediye başkanı gider yurtdışına, Ya benim gördüğümü onlar görmüyor, Ya da Bu şeytan icadı deyip vazgeçiyorlar. Bataklıklar içinden çıkmış Hollanda, Bir ara yangınlara maruz kalmış. Onlar da oturmuş bir güzel yeniden yapmışlar. Sel baskınlarına uğraya uğraya, Savunma mekanizmaları geliştirmişler. Akıl var işin içinde, akıl. Kanaldan evlere eşya çıkarmak, Kolay değil. Bu esnada, Evin tepesindeki kaldıraç sistemi devreye giriyor. Pencereden içeri alınıyor. Yağmura karşı eğimli yapılmış evler. Yağmur daha az çarpsın diye. Sular daha kolay aksın çatılardan, Hani derler ya Saka kuşu gibi küllerimden yarattım kendimi, Hollanda da bataklıktan. Dünyanın en eski ve büyük hava yolu şirketi, KLM ise bir başka gurur kaynakları. Adı hiç değişmemiş, Kuruldu kurulalı. Göklerde süzülüyor. Rotterdam da bir hamburgerci ye gittik, Şu bizim Mac Donald var ya Hani Donald’ın yeri. Aslında bizde daha yaygın bu ‘’yeri’’ kelimesi. Nerdeyse dükkânların yarısı, Ahmet’in yeri, Mehmet’in yeri. Ama sevgili halkımıza Donald’ın yeri gibi gelmiyor. ‘’Mac Donald’s’’ olarak benimsemiş durumdalar. Çünkü marka olmuş! Bizde en iyi marka; Çay markası mı acaba? Donald’ın yerinde, Biraz çekim yapayım dedim, No Sir, dedi. No, no, no… Nihat Doğan gibi saygı ile karşıladık. Adamları tebrik etmek lazım, Dünyanın her yerinde aynı standardı yakalamışlar. En merkezi yerde olmaları, Tuvalet hizmeti, Ekonomik, Ayaküstü atıştırma, Molaların kısa olması, Rehberlerin tercih etmesi, Randevu için cazip olmaları gibi nedenlerle, Tercih ediliyorlar. Mecbur kalmadıkça asla yemem ama Yaban ellerde aç kalmaktansa… Zenciler ayrı bir renk katmışlar, Hollanda’ya… Onları görünce çikolata geliyor akla, nedense Genellikle, ağır işleri yapıyorlar. Bir renk nelere kadir! Beyazsan, şanslısın. Şarapta ise kırmızı daha çok tercih sebebi. Nasıl ki cinsiyetini seçemiyorsun, Renk te öyle ama Nasıl da fark ediyor, yaşamda. Resmi açıklamalarda ayrım yok dense de Hayat var diyor gibi Çukulata alırken ise beyaz pek tercih edilmiyor. Avrupa’da taş yollar revaçta. Biz ise asfalt aşığıyız. Asfalt olsun, çamurdan olsun! Belediye gelse, taş yapsa, kırarız. Belediye çalışmıyor, Asfalt alacak paranız mı yok, deriz. Gönül ferman dinlemiyor, Beyaz zenci evliliği, Melez çocuklar, Sevimli mi, sevimli. Duygusal bakışlı. Kafamdaki araç park yerini gördüm, Yola bir cep yapmışlar, Arabalar yol akışına birbiri peşi sıra park etmekte. Hem yol akmakta, Hem de parktan yola çıkarak, Hemen trafiğe karışmakta. Kurallara uyuyorlar… Kurala uymak kültür olmuş. Biz de ise Kurallar yasak gibi algılanıyor. Yasaklar da çiklet gibi çiğneniyor. Kurala uymanın eğitim boyutu var, Anadan babadan çevreden, Öyle görme boyutu var. O seviyeye gelmek için Daha çok fırın ekmek yeme derdimiz var, Var oğlu var. Hele trafik kuralları son derece katı, Ve çok ağır cezaları var. Bir gerçek var ki Bizler içeride kurt, Dışarıda kuzuyuz kuzu. Yaban ellerde son derece masum, İçeride işe son derece vahşi. İnsan aynı insan, Değişen sadece yer. Bunu kim yapar? Kültür sorunu olan milletler. Yol işaretlemeleri ve ikaz işaretleri, Olması gereken şekilde. Bizde ise biraz işimiz Allah’a kalmış. Geçenlerde tam solladım, karşımda koca bir TIR, Hata bende ama Ben de yolun teke düştüğünü anlamadım ki Allah yardım etti de şu an bu yazıları yazabiliyorum. Yoksa Trafik şehidi! Çünkü onlarda can çok değerli. Diyelim bir inşaat alanı. Alınması gereken tedbirler, En olması gereken şekilde alınmış. Eşeği sağlam kazığa bağla, Sonra Allah’a emanet et, ilkesi her yerde geçerli. Kaza olmuyor mu? Oluyor… Ama asgari. Kişisel hatalardan. Devlet işi şansa bırakmıyor. Eczanelerde yeşil bir işaret var, Sürekli yanıp sönüyor. Çünkü Bizdeki gibi adım başı eczane yok. Şehir içi arabalarda park sorunu nedeniyle, Minnacık arabalar yaygınlaşıyor. Bizim tabirle, döt kadar arabalarla. Park etmek çok kolay, Kapladığı alan çok komik. Ağaca bağlıyorlar bisikleti, Üzerine aşma kilit, Sanki sarmaş dolaş. Park yerleri var paralı makine ile Koluna bir bant bağlayıp, Ne idüğü belirsiz kişiler haraç toplamıyor. Avrupa’yı Uzakdoğulular geziyor, Hem de fark edilecek bir şekilde. Allah vergisi tiplerinden, Her yerde belli oluyorlar. Sadece gezmiyorlar ama dikkatle inceliyorlar, Film, video çekiyorlar, Son derece de sempatikler. Bizim de Uzakdoğu’ya gidip Suçu olmadığı halde suçlanınca, Pencereyi açıp neden kendini aşağıya atıyor, Anlamamız lazım. Biz de ise Herkes bu ne vicdansızlık derken, O kişi pişmiş kelle gibi sırıtıp millete benim vicdanım, Son derece rahat diyor. Ya onlarda, Ya da Bizde bir hata var ama Anneler her yerde anne. Annelikte fark yok. Bir anne çocuğunu emzirmekle meşgul, O an dünya umurunda değil! Kafe kültürü Avrupa’da çok yaygın. Bu kendini belli ediyor. Kafe kelimesinin tam manasını orada anlıyorsunuz. Ben kafeyim diyor. İlk molada karnı doyurmak gerek, İnsan aç olunca ve zaman sınırlı, Karnım doyarsa doysun da Nasıl doyarsa doysun diyor. Dikkatimi çeken; Bizde ekmek masaya bırakılır, Ye yiyebildiğin kadar, Onlarda ise her dilimi para ile Gözünü sevdiğim memleketim! Çorba , Ve makarna, Üç aşağı beş yukarı her yerde aynı lezzette. Paralı yollar Onlarda da var. Ama çok kuyruk yok. Cep telefonu kullanıyorlar ama bizim gibi manyak değiller. Malum bizler, Asla cepsiz yapamayız. Sanki anamızın karnında cep telefonu vardı! Emzik gibi alışkanlık yaptı! Hem cepten hem de cebimizden olur, Ama banamısın demez, Ha bire konuşuruz. Belki boş boş konuşuruz ama konuşuruz! Hatta son zamanlarda belki herkes dinleniyor, Halkımızın umurunda değil, Aman canım, Dinlerlerse dinlesinler, Bizim gizlimiz saklımız yok ki! Diyelim rehber oldunuz, Size emanet edilen, Başlarını yaşlarını almış da olsalar, Sorumluluklarınız var. Küçükler söz dinlemez görünseler de Büyükler daha yaman! Çok gezen mi? Çok okuyan mı? Bence her ikisi de. Şimdi desem ki Kızım Avrupa şöyle Avrupa böyle, Kendin çal, Kendin dinle. İnanıyorum, bu şekilde alınması gerekenleri aldı. Uygulamalı eğitim, bu olsa gerek. Eski araba pek göremedik, Görseniz de bunlar nostaljik olanlar. Kamyonlar bizdeki gibi yüklenmiyor. Geçenlerde Türkiye’de önümüzde, bir kamyon vardı, Allah’a emanet! Zaten Şunlar yazılı idi; Maşallah! Allah’a emanet! Ha devrildi ha devrilecek, Yüreğimiz ağzımıza geldi. Üzerime her an devrilebilir diye sollayamadım. Ne zaman düz yola çıktık, En uzağından, dikkatlice, baka baka sollayabildik. Kamyon taşımacılığı çeki düzen istiyor. Otobüste ise Onlardan daha ilerideyiz. Dikkatimizi çekti, Nerdeyse çocuk yaştaki kişiler, Kamyon veya TIR şoförü, Avrupa’da. Bu kadar genç insanlara, Koca koca TIR’ların hemen verilmesi ne kadar doğru acaba? Bizimkiler gibi Şöyle biraz pala bıyıklı Remzi olmalı! Her ne kadar Ata’m, ‘’Köylü milletin efendisi’’demişse de Bizde çiftçiye biraz köylü gibi bakarlar. Son yıllarda, ekili alanlarda, Ekmek yerine sanki ekmeyin, Buraları arsa yapıp satın der gibi Bir hava var. Ekili alanlar, tarım alanları ilan edilmez, Ve buraları muhafaza edilmez ise İleride aç kalma ihtimalimiz çok yüksek. Tarım alanı, bir kişinin malı değil, Milletin bence. Çünkü Oradan herkes ekmek yiyecek. Böyle giderse, Açlıktan birbirimizi yiyebiliriz. Elin oğlu, daracık alanda, Daha nasıl fazla verim elde edebilirim derken, Bizler, tarım alanlarını nasıl imara açabiliriz, Açmazı içindeyiz! Bu konuda sadece ormana kafa yorulmakta, Tarım alanları hiç gündeme gelmemekte. Sonsuz hürriyet olmalı mı? Olmalı diyenler, Ne zaman millet açlıktan birbirini yiyecek, O zaman anlayacak. Araçlarda bisiklet taşıma yeri, sanki olmaz olmaz bir talep. Ama arkasında ama tepesinde. Araç nere, bisiklet ora. Bir yaşam tarzı haline gelmiş. Başıboş hayvan göremedik. Hayvan ve sahibi anca beraber, kanca beraber, Bakımları yerinde. Sonraki Yazı: Tura geldi, Tura Gittik – 2 (Paris) |
Yazılan Yorumlar... | |
Ferudun Babacan (14 Mart 2011) |
Uzak Kardeşim, Öyle güzel şeyler yazmışsın ki Çok teşekkürler... |
Uzak (14 Mart 2011) |
Bilgi fışkıran, oldukça eleştirel, güldüren, gülerken de düşündüren bir anlatım. Allahtan devamı da var. Teşekkürler Ferudun Bey. |
Adnan KOYUNCU (14 Şubat 2011) |
Buna gitmeden gormek diyebiliriz. Agzınıza saglik. Okudum ve oralari tekrar yasattıgınız icin tesekkurler... |
Ekrem Sarac (14 Şubat 2011) |
kisa gezinin uzun yazisi, dedigin gibi az zamanda cok isler basarmissin Ferudun abi, darisi bazimiza ... |
Erdin İVGİN (13 Şubat 2011) |
Feridun Bey, Yazınızla bizi hem gülümsettiniz hem de düşündürdünüz. Sosyal sorunları, toplumsal çelişkileri mizah yoluyla göstermeniz yazınızın güçlü yönü. Ayrıca bir gezi yazısının bu şekilde de olabileceğini de görmüş olduk. Teşekkür ederim… |
ballesterj (13 Şubat 2011) |
Bravo my friend. I dont understand but Im glad for your writing... |
Ferudun Babacan (12 Şubat 2011) |
Neşe Hanım, Rehberimiz çok iyi idi, grup ta çok uyumlu. Sorunsuz geçti,mutlu ve huzurlu. Yorumunuz için çok teşekkürler... |
NEŞE (12 Şubat 2011) |
Kocaman bir gülümseme ile güzel yazınızı okudum...Devamını sabırsızlıkla bekliyor,teşekkürler ediyorum.Merakımı lütfen bağışlayın ama 52 kişi ile birlikte gezmek sizi nasıl etkiledi? |