Sabah erken kalkıyorum, güneşin doğuşunun yarattığı renkler manzarayı çok daha mükemmel yapmış. Eşim uyanmadan sabah duşumu yapıyorum. Benim işim bittiğinde o da uyanmış oluyor. Onun hazırlanması ile kahvaltımızı yapmak üzere aşağı iniyoruz. Doktorlar bizden önce inmişler bile. Kahvaltımızı hızlı bir şekilde bitirip, son kahvelerimizi de içtikten sonra bizi Corfu Adasına götürecek olan otobüsümüze doğru hareket ediyoruz.
Corfu Adasına feribot Igoumenitsa limanından kalkıyor. Parga'dan yaklaşık 1 saatlik keyifli bir yolculuk sonrasında bu liman şehrine varıyoruz. Igoumenitsa Yunanistan'ı denizden Avrupa'ya bağlayan bir liman şehri. Biz de daha önce buradan feribotla İtalya'nın Ancona şehrine geçmiştik. O yolculuğumuz 16 saat sürmüştü ve gerçekten konforlu bir feribotla yapmıştık. Corfu Adasına ise bizim Sirkeci - Harem İDO feribotlarımızdan biraz hallice olan araç taşınabilen bir feribot ile geçeceğiz.
|
Biz bindik sıra otobüsümüzde... |
|
Denizin ortasında bir yerdeyim... |
Yaklaşık 1,5 saat sürüyor yolculuğumuz. Corfu Limanında indikten sonra tekrar otobüsümüze binip şehrin merkezine doğru geçiyoruz. Corfu adası indiğimiz andan itibaren sanki bir Yunan adası değil de İtalyan adasıymış izlenimi bırakıyor bende ilk bakışta. Şehrin merkezine inip ana meydandan dar sokaklara doğru yürümeye başlayınca bu artık izlenim olmaktan çıkıyor tamamen bir İtalyan şehrinde geziyormuşuz hissine dönüşüyor. Adada neredeyse denizin üzerine iniyormuşcasına bir his yaratan pisti ile bir de havalimanı var. Yaz aylarında Almanya, Fransa, İtalya, İngiltere ve Rusya'dan inen uçaklar bir çok turisti adaya ve adanın pırıl pırıl plajlarına ulaştırıyor. Havaalanının yakınında küçük bir adanın üzerine konumlandırılmış Vlacherna Manastırını ise yukarıdan seyredebileceğiniz bir teras alanı bulunuyor. Burada hediyelik eşya satan dükkanlar ve bir şeyler yiyip içebileceğiniz kafeler mevcut.
|
Denizin ortasında Corfu Havaalanı... |
|
Vlacherna Manastırı... |
Ada, tarihi boyunca İngilizler, Venedikliler, Fransızlar, Ruslar, Almanlar, İtalyanlar, İspanyollar ve Türkler arasında gidip gelmesine rağmen adaya 1386-1797 yılları arası Venediklilerin hükmetmesi sonucu daha çok İtalyan ve birazda İspanyol etkisi bütün sokaklarda ve binalarda açıkça görülüyor. Tüm sokakların zemini geniş kesme taş bloklarla döşeli. Yürümek aynı İtalyan sokaklarındaki gibi çok keyifli. Bir çok küçük dükkan hediyelik eşya, içki ve mutfak için gerekli küçük eşyalar satıyor. Bir dükkanda bize değişik gelen Kumquat likörünü tadıyor ve çok beğeniyoruz. Birer şişe almamız elbette boynumuzun borcu. Ufak tefek hediyelik magnet, sabun vs gibi alışverişlerimizi de burada aradan çıkartıyoruz.
|
St. Spridon Kilisesi... |
|
Sokaklarda İtalyan esintisi... |
|
Burası en beğendiğim köşelerden biriydi... |
|
Corfu'da yorgun gezgin... |
Bu dar ve güzel sokaklarda dolaştıkça elbette karnımız acıkıyor. Öğlen yemeği için rehberin önerdiği balık pazarını buluyoruz. Balık pazarı ve sebze meyve pazarı iç içe. Tarihi kalıntıların üzerine konumlanmış bir pazar yeri. Aynı zamanda bazı balıkçıların hemen oracıkta taze balık ve deniz ürünlerini pişirip servis ettikleri masalar var. Pazarı biraz dolaştıktan sonra bir tanesini gözümüze kestirip oturuyoruz. Hamsi tava ve patates kızartması söylüyoruz bu kez. Tabi ki Greek salata olmazsa olmazımız. Ayrıca muhteşem bir patlıcan söğürme geliyor ki hakikaten ömrü hayatımda bunun gibisini bir kere Karaburun'da yemiştim bu da ikincisi oluyor, çok lezzetli. Bir de midye. o da gerçekten parmak yedirtiyor. Abim ve kızlar bu yemeğe ev yapımı beyaz şarap ile eşlik ederken ben nedense öğle Uzo'sunu tercih ediyorum. Bol buzlu iyi gidiyor. Tercih doğru... Hesap toplam 40 Euro geliyor ki yediklerimize göre gayet uygun, dün akşam da 80 Euro vermiştik. Öğlen yemekleri adam başı 10 Euro, akşam yemekleri adam başı 20 Euro. Yemekler oldukça hesaplı...
|
Tarihi kalıntılar Pazaryeri'nin tam altında... |
|
Corfu'da deniz ürünleri gerçekten çok taze ve leziz... |
|
Keyfimiz yerinde... |
Yemek sonrasında ara sokaklarda yürümeye devam ediyoruz. Gerçekten her sokak her bina çok keyifli. Biraz sokaklarda kaybolarak, biraz da tekrar tekrar aynı yerlere çıkarak sonunda sahile doğru yönelmeyi başarıyoruz.
|
Dar merdivenler, eski boyalı evler... |
|
Fotoğraf çekeni çekeni de çekerler... :) |
|
Teyzem birlikte fotoğraf çekilme isteğimi kırmadı... |
Yolun doğru olduğuna artık iyice emin olarak kıyıya doğru yürüyoruz. Feribotumuz 17:00'de kalkacak. Feribot hareket etmeden önce birazda Corfu'nun liman tarafını görmek istiyoruz. Eski şehrin deniz kıyısında bir tarafta 13. yüzyılda inşa edilmiş Eski Venedik Kalesi, diğer tarafta da 16. yüzyılda inşa edilmiş Yeni Venedik Kalesi bulunuyor. İkisi de ziyarete açık ve gezilebiliyor. Ancak çok istememize rağmen zamanımız yetmeyeceği için ikisini de gezemiyoruz. Belki bu güzel adaya bir kere daha gelme bahanesi olur bizim için.
|
Feribotumuz bizi bekliyor... |
Feribotumuza biniyoruz, artık güneş iyice batıyor. Igoumentisa'ya vardıktan sonra da bir saatlik otobüs yolculuğu ile yeniden Parga'ya dönüyoruz. İyice yorulmuşuz. Akşam yemeği için hiç otele gitmeden rehberimizin önerdiği geleneksel bir Greek tavernasını deneyeceğiz bu kez. Bilenler bilir taverna bizdeki gibi sazlı sözlü bir yer değil elbette. Yunanlar restorana taverna diyorlar hepsi o. Saat neredeyse 21:00'e geliyor. Anayola yakın Tsimas Restoranı otobüsün bizi bıraktığı yerden kısa bir yürüyüş sonrasında kolayca buluyoruz. Dışarıdan çok sempatik gözüküyor. Risklerden bir tanesi sezon bittiği için restoranın kapalı olması idi, onu bertaraf ediyoruz çünkü restoran açık hatta bahçede yer alan 6-7 masanın neredeyse tamamı dolu. Tek boş masaya da biz oturuyoruz. Risklerden ikincisi ise çok fazla yemek çeşidi bulamamaktı. Onun için emin değilim şu an, garson ile konuştuktan sonra anlayacağız.
|
Tsimas Greek Tavernası |
Garson olarak restoranın sahibi Nicos Tsimas geliyor zaten siparişlerimizi almak için. İkinci riskin gerçekleştiğini de ne yazık ki Nicos gelince anlıyoruz. Geleneksel Yunan mutfağına dair hiçbir şey kalmamış. Bize ancak kalamar ve barbun kızartabileceğini, biraz cacıkisi biraz da patlıcan musakkası olduğunu söylüyor. Ve elbette kocaman bir Greek Salad. Kurt gibi acıkmışız zaten ne derse kabul ediyoruz. Tabi ki akşam yemeğimizin vazgeçilmesi Uzo ve buzlu sularımız. Muhteşem ekmekleri var yalnız. Mükemmel zeytinyağına bandırarak yemek öncesi herkes birer dilim ekmeği götürüyor. Misafirperver ve konuşkan bir yapısı var Nicos'un, Türk olduğumuzu öğrenince daha da keyifli oluyor her masamıza geldiğinde sohbeti. Sonra arada hiç istememiş olmamıza rağmen kaşarlı, patatesli, mantarlı bir güveç getiriyor. Tadı ve suyu enfes. "Bu da sizin için özel, hanıma yaptırdım. Siz seversiniz..." diyor. Bu güvecin suyu da muhteşem ekmeklerden nasipleniyor tabi ki. Sonrasında günün yorgunluğu yine Uzo ve barbunlar eşliğinde keyifli sohbetlerle akşam yemeği sofrasında atılıyor. Nicos'un sürprizi bununla da bitmiyor. Yemek sonrası kahvelerimizin yanında dört kocaman dilim baklavayla geliyor. Kulağıma eğilip "laf aramızda sizin baklavalar daha güzel" diyor. Bu konuda doğruyu söyleyen bir Yunan'ı ilk defa görüyorum. Kahve ve tatlı faslımız bitince otelimize dönüyoruz...
|
Biraz açız sanki... |
|
Tsimas Restoran, tavsiye edilir... |
İyi bir uyku sonrasında kahvaltımızı da yaptıktan sonra son kahvelerimizi de Parga manzarasına karşı yudumluyoruz. Artık dönüşe başlıyoruz. Bavullarımız hazır, ama bu kez otobüse kadar herkes kendi çıkartıyor. Bugünün programı yol üzerinde uğrayacağımız meşhur kayalıklar Meteora ve Kavala'da akşam yemeği olacak. Parga'dan Meteora'ya 2,5 - 3 saatlik bir yolculuğumuz olacak. Oradan Kavala 4 - 4,5 saat, en sonunda da Kavala'dan İstanbul'a gümrük geçişi ve Anadolu yakasına da geçişi düşünürsek 6 - 7 saat. Eve varışımız tahminen gece yarısını geçecek... Yani yolumuz uzun. Artık keyfini çıkara çıkara gideceğiz yapacak bir şey yok. Neyse ki özel bir tatil ya da bayram değil o yüzden gümrük çok kalabalık olmaz diye umut ediyoruz.
Bavullarımız otobüsümüze yüklendikten sonra Meteora'ya doğru yola koyuluyoruz. Avrupa Birliği fonları sayesinde yapılan Yunan otobanları rahat ve sarsıntısız bir şekilde hedefimize ulaşmamızı sağlıyor. 13.00 civarı Meteora'da oluyoruz.
METEORA
Meteora Yunanistan'ın Kalambaka bölgesinde kayalık bir bölge. Anlamı Yunanca'da "havada asılı kalan" demekmiş. Bazı kayalıklar baktığınız açıya göre gerçekten öyleymiş gibi duruyor. Aynı zamanda bu bölgede çok dik uçurumlar da bulunmakta. Bu yerden çok yüksek olan dev kayalıkların üzerinde nasıl inşa edildiği bugün bile zihinleri zorlayan çok sayıda Manastır bulunuyor. UNESCO tarafından da bu bölge 1988 yılında "Dünya Mirası" olarak kabul edilmiş. Bu manastırların başlıcaları arasında Büyük Meteoron Manastırı, Varlaam Manastırı, Agios Nicholoas Anapafsas Manastırı, Agios Stefanos Manastırı sayılabilir.
Otobüsümüzün bizi bıraktığı yerden kısa bir yürüyüş sonrasında Büyük Meteoron Manastırının giriş holüne geliyoruz. Bilet işlemlerimiz rehberimiz tarafından halledilince çok dar olan merdivenlerden yavaş yavaş yukarı doğru çıkmaya başlıyoruz. Gerçekten yavaş çıkıyoruz çünkü aynı merdiveni turunu tamamlamış olan turistler de kullandığı ve insanların devamlı fotoğraf çektirme istekleri yüzünden trafik yavaş ilerliyor.
|
Büyük Meteoron Manastırı gerçekten etkileyici... |
Otobüsümüzün bizi bıraktığı yerden kısa bir yürüyüş sonrasında Büyük Meteoron Manastırının giriş holüne geliyoruz. Bilet işlemlerimiz rehberimiz tarafından halledilince çok dar olan merdivenlerden yavaş yavaş yukarı doğru çıkmaya başlıyoruz. Gerçekten yavaş çıkıyoruz çünkü aynı merdiveni turunu tamamlamış olan turistler de kullandığı ve insanların devamlı fotoğraf çektirme istekleri yüzünden trafik yavaş ilerliyor. Toplam çıkmamız gereken basamak sayısı ise 195...
|
Dar merdivenler tam 195 basamak... |
|
Varloom manastırına sadece tahta teleferik ile ulaşılıyor... |
|
Rahiplerin ve keşişlerin günlük yaşam aletleri... |
|
Büyüteç arkasında görülebilen en küçük haç içindeki ikonalar muazzam... |
|
Arka planda Meteora şehri... |
|
Tahta teleferiği çalıştırmak için gerekli insan gücü... |
|
Meteora'dan sevgilerle... |
Meteora gezimizi de bitirip otobüse dönüyoruz. Artık son durak Kavala'da akşam yemeği. Yaklaşık saat 19:00 gibi Kavala'da akşam yemeğimizi yemek için masaya oturuyoruz. Bu gezinin son meze-barbun-salata-Uzo görevini de yerine getirdikten sonra, gümrük geçişi 23:30'u ve eve varışımız da yaklaşık 03:00'ü buluyor.
Yorucu, yorucu olduğu kadar da keyifli ve dolu dolu bir gezi oluyor bizim için.
Sağlıkla ve seyahatle kalın...