Viyana her mevsimde başka güzel, yılın her
ayında gezilebilecek bir şehir. Turistik ziyaretlerin yoğunlaştığı yaz mevsiminden ayrı, baharı,
sonbaharı ve kışı da ziyaretçilerine farklı güzellikler sunabiliyor.
Metro
(U-bahn), tramvay ve otobüsten oluşan mükemmel bir ulaşım ağı Viyana’da neredeyse
her yere toplu ulaşım ile gitmeyi mümkün hale getiriyor. Hatta, şehrin dışında
yer alan ve şehri yukarıdan gören bir tepe olan ve Viyana’daki (2.) Türk
kuşatmasının yenilgiyle sonuçlandığı yer olarak tarihimiz için de önem taşıyan
Kahlenberg tepesine bile, sık aralıklarla hareket eden otobüslerle gidebilir,
tepeden aşağıya inişte yoğun gölgeli ormanlarda orman yürüyüşü bile
yapabilirsiniz.
Kalınacak
gün sayısına göre tercihler değişecek olmakla birlikte en ekonomik tercih
haftalık ulaşım kartları. Geçerlik süresi pazartesiden başlayıp o haftanın pazar
gecesine kadar devam ediyor. Tek bilet ile karşılaştırıldığında oldukça
ekonomik olduğu görülüyor. Bunun dışında 24 saatlik , 48 saatlik bilet seçenekleri
de var. Geçerlik süresi içinde istendiği kadar, istendiği yönde
kullanılabiliyor. Metro, tramvay, otobüs olmak üzere tüm toplu ulaşım
araçlarında geçerli. Metro istasyonlarına girip çıkarken, turnike veya benzeri bir sistem yok. Sistem, dürüstlük
çerçevesinde insanların inanarak katılımıyla yürüyor. Seyrek de olsa kontroller
yapılıyor ve bilet gösterilemez ise cezaları oldukça ağır. Alınan bileti ilk
kullanımda girişlerde yer alan makinelere sokup okutmak ve kullanım süresinin
sonuna kadar saklamak gerekiyor.
Havaalanından
şehre en uygun ulaşım tren ile sağlanıyor. Bilet fiyatı diğer seçeneğin iki
katı olan hızlı tren CAT, 16 dakikada ulaşırken, normal tren de şehre yaklaşık
25 dakikada varıyor. Bunun dışında
otobüs seçeneği de mevcut.
Geçmişte
Viyana şehrini çevreleyen surların yıkılmasıyla oluşan boşluk üzerine yapılan
ve Viyana’yı neredeyse bir daire şeklinde çepeçevre dolaşan en önemli caddesi
olan Ring , aynı zamanda Viyana’nın en tarihi, en turistik mekanlarını da
çevreliyor. Ring içinde 1A, 2A, 3A otobüslerine binerseniz şehrin en önemli , en
görülmesi gereken noktalarını içeren bir tur yapmış oluyorsunuz. Dolaştığı
yerlerdeki her duraktan binilebilir ise de, Graben caddesinde Peterskirch’in bulunduğu köşe uygun bir başlangıç noktası
olarak önerilebilir.
Şehri
çevreleyen bağlık, ormanlık alanlar ile şehir arasında, daha ziyade sayfiye
yeri görünümündeki Grinzing’te, çok sayıda restoran, şarap-bira bahçesi
bulunuyor. Viyanalıların da çok rağbet ettiği bu bölgeye Shottentor
(Universitat) metrosundan 38 no’lu tramvay ile ulaşılabileceği gibi, U4 ün son
durağı Heiligenstadt ‘ta inilip metro
istasyonunun hemen önündeki duraklardan hareket eden 38 A numaralı otobüs
ile de ulaşılabiliyor. Burada, şarapevi diyebileceğimiz “heuriger” olarak isimlendirilen işletmelerde, çoğunlukla
kendi bağlarının üretimi olan şarapları tadabilir, yerel müzisyenlerin canlı
müzikleri eşliğinde yemek yiyebilirsiniz. Bunlardan ana cadde üzerinde
kilisenin karşısında bulunan “Heuriger Reinprecht” özellikle tavsiye edilebilir. (Cobenzlgasse no 22) Birbirinden ilginç birden çok salon ve
odası ile yerel lezzet ve havayı yaşayabileceğiniz bir yer. Burayı bir çok tur
firması da ekstra “Grinzing meyhaneleri” turları için kullanıyor. Aynı yol
üzerindeki Rudolfshof da kayda değer bir “heuriger”
.Grinzing’de bunlardan başka da
benzer yerler var ve ortak özellikleri
kendi bağlarında ürettikleri şarapları sunmaları. Yaz mevsiminde bahçeler, kış
mevsiminde salonlar özellikle hafta sonları akşamlarında kalabalık oluyor.
Turistik
rehberlerin tamamında yer alan ve bu sebeple turistlerin de yoğun olarak ilgi
gösterdiği şehrin çok tanınan şnitzelcisi Stephansdom’un çok yakınında Gutenberg meydanına bakan bir pasaj içinde bulunuyor. Özellikle dikkat etmezseniz girişini görmeden geçebileceğiniz daracık bir pasaj içindeki bu küçük yeri, kapısında bekleşen turist kalabalığından da tanımak mümkün. Aynı işletmenin, pasaj girişinin yer aldığı sokak olan Baeckerstrasse üzerinde az ileride, nispeten daha rahat yer bulunabilen bir restoranı da bulunuyor. Ama kışın da yazın da rezervasyonsuz gitmemek en iyisi. İnternetten rezervasyon yapabiliyorsunuz. (http://www.figlmueller.at) Burada yer bulunamaz ise pasajın ve sokağın girişinde rahatça görülebilen Gutenberg restoran da önerilebilir. Bu bölgeyi dolaşırken bir sonraki sokak olan Fleischmarkt’ta bulunan Yunan Ortodoks Kilisesi de görülmesi gereken bir eser. Yalnızca ayinlerde ve özel törenlerde açıldığı için genel olarak kapalı oluyor.
Viyana’da
tatlı denince mutlaka önerilen diğer bir yer de Saacher olmakla birlikte Saacher
Torte’ nin Türkiye’den giden çoğu gezgin tarafından “ününe layık” bulunmadığını
da belirtmek gerekiyor. Ama Opera’nın hemen arkasındaki Saacher otelin yanında
bulunan Cafe Saacher, sarayı andıran dekorasyonu ve kadın erkek garsonlarının
kıyafetleriyle dahi, ziyaret edilmeyi hak ediyor. Bir başka ünlü pastanesi de Hofburg girişinin
karşısındaki sokakta (Kohlmarkt) yer alan geçmişi 1786 ya uzanan Demel. Sigara
içilebilen alt katında, masaların bulunduğu yerden camla ayrılmış mutfak
bölümündeki çalışmalar izlenebiliyor. Üst kat ise daha şık bir tarzda döşenmiş.
İsim hakkı daha önce davranan Saacher tarafından alınan Saacher Torte burada da
bulunuyor.
Viyana,
birinci dünya savaşı sonunda uzun ömürlerini tamamlayan 4 imparatorluktan
(Osmanlı, Rus, Avusturya- Macaristan, Alman) birisinin, görkemli geçmişini
cömertçe sergileyen başkenti olduğu kadar, aynı zamanda müziğin de başkenti
sayılabilir. Müzikle yaşayan bir kent olarak tanımlamak pek de abartılı olmaz.
Operaları, tiyatro, konser salonları sürekli olarak dolu. Salonlar özellikle
görülmeye değer. Opera binası (Staatsoper) konumuyla son derece merkezi bir
yerde olduğu gibi, şehrin sanat yaşamının önemli merkezlerinden. Biletler aylar
öncesinden tükenmiş oluyor. Yalnızca
gezmek isterseniz, bilet alıp, oluşturulan gruplardan birisine katılıp
gezebilirsiniz. Salonunu görmek için bile gezmeye değer olduğu söylenebilir.
Ama bu şekilde gezmenin ötesinde bu salonlardan birisinde bir opera, bir oyun,
bir konser izlemek mutlaka gerekiyor. Çok önceden bilet alınmamış ise
Staatsoper’de yer bulmak mümkün olmayabiliyor ama örneğin Volksoper’de daha
rahat yer bulunabiliyor.Çok sayıdaki konser salonlarında, kiliselerde hemen her
gece düzenlenen konserleri izleyebilirsiniz. Sokaklarda çoğunluğu üniversite öğrencisi olan gençler bu
konserler için bilet satıyorlarsa da internet üzerinden bilet almayı tercih
edebilirsiniz. (önerilebilecek bir adres : http://www.viennaclassic.com
) Opera, aynı zamanda , şehirde hafta sonlarında, geceleri sabaha kadar devam
eden gece ulaşım ağının önemli duraklarından
birisi. Bu arada Opera’nın sol
yanında Kartner’in Ring’e çıktığı noktadaki metro istasyonu girişinde (aşağıda)
yer alan müzikal tuvaleti de görmeden geçmemek gerek.
Heeresgeschichtliches
Museum olarak adlandırılan , genel tanımlamayla Askeri Müze olarak adlandırabileceğimiz müze, Viyana’nın
bakımlı parklarından Schweizer Garten’ın arkasında Arsenal adı verilen binalar kompleksinde kurulmuş.
Avusturya’nın askeri geçmişine ait zengin bir koleksiyonu barındırıyor. Günümüzde
bir orta avrupa devleti olan ve denizle bağlantısı bulunmayan Avusturya’nın geçmişteki
“Deniz Kuvvetleri”ne ayrılan salon müzenin en ilginç bölümlerinden birisi. Burada
Avusturya’lı amiraller, denizciler, gemiler ve denizcilik geçmişine ait eserler
sergileniyor. Bu kısmın en önemli parçası da 1918 temmuzunda Adriyatik’te Trieste
Körfezi’nde bir İtalyan denizaltısı tarafından torpillenerek batırılan ve 1962
yılında çıkartılan U-20 sınıfı Avusturya denizaltısının kalıntılarının
sergilendiği bölüm. Diğer bir önemli bir bölüm, birinci dünya savaşının
başlamasının görünür sebebini oluşturan ünlü suikasta ayrılan salon. Burada ,
Saraybosna’daki gezisi sırasında, bir Sırp milliyetçisinin kurşunlarına hedef
olarak yaşamını yitiren Avusturya-Macaristan İmparatorluğu veliahtı Arşidük
Ferdinand ve eşinin vurulduğu üstü açık otomobil ile ölümleri sırasında
üzerlerindeki elbiseler ve suikasta ilişkin diğer parçalar sergileniyor. Türk kuşatmasının
sona erdirildiği Viyana zaferini konu alan büyük boydaki yağlıboya tablo ve
kuşatmayla ilgili parçaların sergilendiği salon da bizim açımızdan bir başka
ilginç bölüm.
Viyana’yı
kuşatan Merzifonlu Kara Mustafa Paşa komutasındaki Osmanlı ordusunun Jan
Sobieski komutasındaki birliklerin hücumu
karşısında tutunamadığı ve yenilginin başlangıç noktası olarak da
anılabilecek Kahlenberg tepesi, Viyana’nın yukarıdan izlenebildiği yegane yer.
Burada Cobenzl isimli başka bir mevkide de yine şehre yukarıdan bakan
restoranlar var. Yaz mevsimi ziyaretçileri için de Kahlenberg’in az aşağısında
yer alan ve 4 havuzlu günübirlik girilebilen bir havuz tesisi, hem güzel bir
gün geçirmek hem de Viyana’yı içinde bulunduğunuz havuzdan seyredebilmek için
önerilebilir. Bu bölgeye Grinzing’e gidiş için kullanılan otobüs ile
gidilebilir. Yalnız tüm 38 A
numaralı otobüsler Kahlenberg’e kadar gitmiyor. Son durağının neresi olduğuna
özellikle bakmakta yarar var.
Maria-Theresien
Platz’ın iki yanında karşılıklı olarak konuşlanmış Doğa tarihi Müzesi (Naturhistorisches Museum) ve Viyana Sanat
Tarihi Müzesi (Kunsthistorisches Museum) görülmeyi hak eden müzeler. Özellikle soğuk
kış günlerinin programında yer alması önerilir. Doğa Tarihi Müzesi kendi
kulvarında, yüzyılların birikimini içeren koleksiyonlarıyla dünyanın iddialı müzelerinden.
Willendorf Venüsü de müzenin en meşhur
parçalarından. Viyana Sanat tarihi Müzesi de çekirdeğini Habsburg’ların sanat koleksiyonlarının
oluşturduğu gününüzün önemli bölümünü geçirebileceğiniz bir müze. Aynı zamanda
önemli bir Mısır kolleksiyonuna da sahip.
Maria
Theresa heykelinin sırtının baktığı tarafta Museums Quartier olarak
adlandırılan bir müzeler kompleksi var. İç avlusu güzel havalarda özellikle çok
hareketli , çok eğlenceli oluyor. Museums Quartier’in hemen yanı başından
başlayan Viyana’nın önemli bir alışveriş caddesi. Cadde
üzerinde batı yönünde ilerlerken Zieglergasse metro durağından hemen sonra sol
taraftaki bir binanın altında yer alan bir pasaj (Schulhofpassage) , binaların avlularını
birleştirerek aşağıya doğru inerken , küçük cafe-restoranlarıyla özellikle
güzel havalarda Viyana’nın değişik bir yönünü
keşfetmek isteyenler için çekici olabilir. Aslında kış akşamlarında da güzel
olduğu rahatlıkla söylenebilir.
Batıya
ilerlendiğinde caddenin canlı kısmı,
Westbahnhof’a ulaşarak son buluyor. Bundan sonra da devam eden caddenin
sonunda Teknik Müze yer alıyor. (aradaki mesafenin yürünmeyecek kadar uzun
olduğunu özellikle belirtmek gerek, tramvaydan yararlanılabilir) Viyana’da en ilgi çekici müzelerden birisi
olan Technisches Museum için , aslında bir müzeden çok, yaşlı, genç, çocuk,
herkes için uygulamalı bir bilim merkezi de denilebilir. Bir kelime almanca bilmeyenler
bile sıkılmadan gezebilir. Almanca açıklamaları izleyebilenler için ise çok
daha öğretici.
Westbahnhof yalnızca önemli bir ulaşım merkez istasyonu
değil. Metro ve tren sisteminin üzerinde küçük sayılamayacak bir de alışveriş
merkezi bulunuyor. Şehir içinde alışveriş merkezi barındırmayan Viyana için
önemli bir yenilik olduğu söylenebilir.
Mariahilfer Strasse’den Westbahnhof’a doğru çıkışta, sağ tarafta Kaiser str. köşesindeki yuvarlak
cepheli binadan hemen sonra ikinci katta bulunan Köö billiardcafe , uzun
caddede yapılacak yorucu bir yürüyüşte uygun bir dinlenme noktası olarak
önerilebilir. Genellikle gençlerin, öğrencilerin tercih ettiği, bir bölümünde
güzel bir bilardo salonu da bulunan hoş bir mekan.
Teknik Müzenin
önündeki Auer-Welsbach parkın hemen ardında Schönbrunn sarayı uzanıyor.
17.
yüzyılda inşa edilen Schönbrunn sarayının uçsuz bucaksız izlenimi veren bahçelerinde
1752 de kurulan ve dünyanın en eski hayvanat bahçesi olarak bilinen Hayvanat
Bahçesi (Tiergarten) çocuklu aileler için özellikle ilgi çekici olacaktır. Özellikle
güzel havalarda sarayın bahçesinde yer alan ve ücretli olarak girilebilen
labirent ve oyun alanı (ırrgarten) , yetişkinler için de eğlenceli olabilir.
Sarayın bahçesi içinde karşıdaki tepede yer alan 1775 yapım tarihli Glorietta , Viyana’nın değişik
bir cephesine oldukça yukarıdan bakıyor. Palmenhaus , yine saray bahçesinde yer alan , o
dönemlerden kalma yapım tekniği ile dikkat çeken, tropik bir çok bitkiyi
barındıran dev bir sera. Viyana’nın çok sayıda yüzme havuzlarından
birisi de sarayın bahçesi içinde bulunuyor. Sarayın bahçesinin önemli bir
bölümünü kaplayan orman gerçekten yoğun, sık bir yeşil alan. Bazen hoş
sürprizlere de sahne oluyor. Yaz mevsimindeki gelişlerimizden birisinde,
Glorietta’ya doğru yürürken, ağaçların arasından çıkıp çim alana doğru önümüzden
koşarak geçip giden bir tilki, açıkçası böylesi bir yerde görmeyi
umabileceğimiz bir hayvan değildi. O kadar yakından geçmişti ki, köpek
olmadığını anlayıncaya kadar bakakalıp fotoğraf makinemizi doğrultamamıştık.
Prater bir
lunapark olarak ilgi çekici. Benzerlerinden farkı oldukça geniş bir alana yayılmış
olması. Çocuklar için baştan çıkartıcı olduğunu söylemeye gerek yok ama,
oyuncakların kapalı olduğu saatlerde bile , yaz olsun kış olsun mutlaka ziyaret
edilmesi tavsiye edilebilecek bira bahçeleri belki de Prater’in en çekici
noktaları. Önerilebilecek ilk yer ise mutlak surette Schweisserhaus olacaktır. Aynı zamanda bir kasap olan Karl
Kolarik tarafından 1920 yılında kurulan
ve aile tarafından işletilmeye devam edilen bu devasa bira cumhuriyetinde,
kışın en soğuk günlerinde bile , açık havadaki ısıtma sistemi sayesinde tadına
doyulmaz sosisler eşliğinde biranızı yudumlayabilirsiniz. Riesenrad isimli
dönme dolap, Prater’in en ünlü parçalarından. Vagon şeklindeki büyük kabinleriyle
, ağır ağır dönerek geniş bir Viyana manzarasını seyretme imkanı veriyor. Hemen
altında bulunan hediyelik eşya mağazasında imparator Franz Joseph ve kraliçe Sisi’nin balmumu heykellerinin önündeki
kanapede oturup Viyana’nın bu iki ünlü
siması ile fotoğraf da çektirebilirsiniz.
Viyana mimari eserleriyle de dikkat çeken bir şehir.
Friedensreich Hundertwasser’in yaşayan-içinde
yaşanan eserleri gezginlerin ilgisini çekiyor. Bunlardan en bilineni ve turların standart duraklarından
birisi olanı Hundertwasserhaus olarak bilinen, belediye tarafından yaptırılan
ve halen içinde ikamet edilen bir bina.
Binanın hemen karşısında yine Hundertwasser’in eseri bir pasajda hediyelikler satan bir çok mağaza var. Bodrum
kattaki tuvalet, sırf görmek için bile girmeye değebilir. Yine buna yakın bir
yerde Kuntshaus var ki bünyesinde bir restoranın yanı sıra Hundertwasser
müzesini de barındırıyor. Ayrıca dönemsel sergilere de evsahipliği yapıyor.
Hundertwasser’in Viyana’daki diğer bir eseri ise Spittelau semtinde yer alan katı atık enerji
santrali. İlgi çekici bacası, şehrin bir
çok yerinden görülebiliyor. Spittelau metro istasyonunun hemen yanında. Yine
buna çok yakın mesafede , dünyanın yaşayan mimarı starlarından Zaha Hadid’in
tasarladığı bir konut sitesi bulunuyor. Dışarıdan her tarafı yamuk gibi görünse
de içinin oldukça ferah ve kullanışlı olduğu rahatlıkla söylenebilir.
Stephansdom,
Viyana’nın merkezi kabul ediliyor. İçi de dış görünümü kadar heybetli ve
etkileyici. Arka tarafında yer alan küçük mağaza ve pasajlar da mutlaka
gezilmeli. Bölgede, bir çok vitrinde yer alan minyatür eşyalar, kurşun askerler
gerçekten etkileyici.
Favoritenstrasse’nin
, Reumannplatz ile Keplerplatz arasında uzanan bölümü, oldukça canlı, hareketli
bir bölge. Türkler şehrin her yerinde yerleşmiş olmakla birlikte bu bölgede
yoğun olarak bulunuyorlar. Favoritenstrasse paralelinde Leibnizgasse’de kurulan
bir açık hava pazarı, satıcılarının çoğunun bizden olmasıyla da Türkiye’den bir
parça gibi. Quellenstrasse’de çok sayıda Türk işletmesi yan yana sıralanıyor. Reumannplatz
yakınlarındaki Antonskirche de rahatlıkla Viyananın etkileyici katedralleri
arasında sayılabilir. Türkiye’den gidenlerin, önündeki Antonplatz’da
kendilerini yabancı hissetmeyeceklerini özellikle belirtmek gerekiyor.
Karlsplatz
Viyana’nın diğer bir önemli merkezi. Viyana Şehir Müzesi ve 1815 yılında kurulan Viyana Teknik Üniversitesi’nin ana
binası burada bulunuyor. Az ilerideki üniversite kitaplığı, köşesini aşağıdan
yukarıya kaplayan heykeliyle Resselpark’a bakıyor. Rathaus
önündeki kadar büyük olmasa da burada kurulan weihnachtsmarkt da
kendisine özgü bir hava taşıyor. Buradaki punçlar buraya özgü bardaklarda satılıyor.
Kilisenin önündeki havuz boşaltılıp, çocuklara yönelik midilli pisti haline
getiriliyor. Kilisenin ve meydanın, geceleri, karlar altındaki ışıklandırılmış
görünümü harika. Yaz mevsiminde ise festivallere, konserlere mekan oluyor.
Camilere 100 metre yakında içki satılamayan bir ülkeden gelip, burada şehrin ön
önemli katedrallerinden birisinin hemen önünde yapılan festivallere bira
firmalarının sponsor olduğunu görmek şaşırtıcı.
Graben’de yürürken Jungferngasse köşebaşında, birden bire sokaktan adeta
taşarcasına karşınıza çıkan Peterskirsche, bütün fotoğraflarında sokaktaki
diğer binalarla görüntülenmeye yazgılı bir kilise. İki tarafı arasında
sıkıştığı sokakta en ilginç görüntüsünü, herhalde Goldschmiedgasse tarafından veriyor.
Graben
kışın ayrı, yazın ayrı güzel. Kohlmarkt ve Kartnerstrasse ile birlikte en lüks
markaların bulunduğu önemli caddelerden birisi. Bahar yaz aylarında ,
kafe-restoranların caddeye yayılmış masalarıyla çok daha canlı görünüyor. Vebadan
kurtuluşa adanan veba anıtlarının en görkemlilerinden birisi burada bulunuyor.
Gasometer,
henüz tur programlarında yer almamakla birlikte aslında gerçekten görülmeye
değer bir yer. 1896 yılında şehrin havagazı ihtiyacının karşılanması için
yapılmış. 2001 yılında tamamlanan yenilenme çalışmalarının sonunda bir yaşam
kompleksi olarak düzenlenmiş. İçinde konut alanları, iş yerleri, eğlence,
alışveriş merkezleri bulunuyor. Bir bölümü de öğrenci yurdu olarak düzenlenmiş.
Son noktası Simmering olan U 3 hattı üzerinde. İstasyon çıkışı, ana girişe o
kadar yakın ki , metro neredeyse içine çıkıyor da denilebilir.
Şehrin
dışında da bir yerlere gidilecek zaman
varsa, turların standart programlarında yer alan ancak özel araçla
gidilebilecek olan Mayerling av köşkü ve
yeraltında iki katlı olarak oluşmuş Seegrotte Gölü dışında, Opera önünden kalkan tramvay ile
gidilebilen Baden kasabası önerilebilir. Ancak , bizdekinin aksine hafta
sonları şehirdekiler şehirdışına
akmayıp, Baden’liler şehre gittiklerinden cumartesileri tenha olduğunu
hatırlatmak gerekiyor. Küçük , sevimli bir kasaba. Küçüklüğüne karşın,
barındırdığı görkemli binalar ile , geçmişte imparatorluğun kaplıca sayfiyesi
olarak kullanıldığı anlaşılıyor.
Mezarlıklar, şehirlerin
ayrılmaz parçası. İnsanların, yakınlarına, anılarına, geçmişlerine verdiği
önemi gösteriyor. Viyananın merkez mezarlığı “Zentralfriedhof” Avrupa kıtasının en büyüklerinden.
Havaalanına gidiş gelişte trenyolunun bir tarafında çok geniş bir alanda uzanıp
gittiğini görebilirsiniz. Simmering’de yeralan bu mezarlıkta Ludwig van
Beethoven’in yanı sıra,Johannes Brahms, Franz Schubert gibi önemli besteciler
yatıyor. Yine, yılbaşı konserlerinin vazgeçilmez kapanış parçası Radetzky
Marşının bestecisi (Baba) Johann Strauss ile Mavi Tuna valsinin bestecisi
Johann Strauss ve aynı aileden Josef Strauss’un mezarları da burada yer
alıyor.
Rathaus
önündeki meydan şehrin nabzının attığı başlıca noktalardan birisi. Hemen her
mevsim ayrı bir aktiviteyle önemli bir buluşma merkezi oluyor. Her yıl yaz
mevsiminde temmuz ağustos aylarına yayılacak şekilde düzenlenen “Rathaus Film
Festival” bu aylarda Viyana’ya farklı bir hareketlilik getiriyor. Rathaus’un ön
cephesinde kurulan dev boyuttaki perdede çeşitli konserler , operalar ve
başkaca gösteriler izlenebiliyor. Rathaus’un önünde sıralanan sandalyeler ve
arkasında kurulan tribünlerde gösterimleri izleyebileceğiniz gibi, bu alanın
hemen arkasında oluşturulan ve çeşitli yiyecek içecek standlarının yer aldığı
alanda oturup hareketli ortamın tadını da çıkartabilirsiniz.
Aynı
alan noel öncesinde bambaşka bir görünüme bürünüyor. Yine alanda kurulan ahşap
kulübelerden oluşan büyük bir açıkhava çarşısı, panayır havası içinde gün ve gece boyunca büyük bir kalabalığı
ağırlıyor. Çok çeşitli yılbaşı hediyelikleri, şekerciler, krepçiler,
sosisçiler, biracılar, takıcılar, şapkacılar ve en önemlisi de punç (punsch) büfeleri
bu dönemde Rathaus’u kentin sakinleri için vazgeçilmez kılıyor. Burada punç
içmek istediğinizde bardaklar için ayrıca depozit ödüyorsunuz. İçtikten sonra
bardağı iade ederken depoziti geri alıyorsunuz. Ama buradaki bardaklar yalnızca
Rathaus’a özel ve başka yerde bulamayacağınız bir hatıra objesi niteliğinde.
Örneğin Karlsplatz ‘da kurulan weihnachtsmarkt’ da oraya özgü başka punç
bardakları kullanılıyor. Rathaus
önündeki alanda , akşamları, çatıları karla kaplanmış ahşap kulübeler arasında,
kalabalığın içinde dolaşırken, oldukça yakından gelen müziğin , canlı olarak çatıda
ağaçların dalları arasına kurulmuş bir platformdaki orkestradan geldiğini fark
etmek şaşırtıcı oluyor.
Noelden
sonra 24 ocak – 9 mart tarihleri arasında, Rathaus bu kez büyük bir buz pistine (Wiener Eistraum) ev
sahipliği yapıyor. Aslında buna buz pisti değil de buz pistleri kompleksi demek
daha doğru olur, Birbirine bağlı iki büyük pistin yanı sıra bir küçük pist ve
aralarında oluşturulmuş buzdan yollar, Viyanalıları yine bu alanda
buluşturuyor.
Donaupark
çok geniş bir alanda oluşturulmuş bizim “park” ölçülerimizin ve anlayışımızın oldukça
ötesinde bir yeşil alan. İçindeki “Donauturm” olarak adlandırılan kule, çok geniş bir Viyana
manzarası sunuyor. Kulede yer alan ve 360 derece dönen restoran kafede en az
birkaç turluk bir sürede oturulması da tavsiye olunur.
Donauzentrum
, Tuna kıyısındaki bölgede kurulmuş ve Viyanalıların rağbet ettiği şehir
içindeki yegane büyük alışveriş merkezi. Viyana’da büyük alışveriş merkezleri,
bizdeki gibi merkezde değil genellikle
şehir dışında kuruluyor. Bunlardan (2012 de) yeni açılan ve 140 mağazanın yer aldığı
G 3 alışveriş merkezi şu sıralarda yeni olmasının da etkisiyle olsa gerek,
Viyana’lıların akınına uğruyor. Floridsdorf’tan ücretsiz G3 otobüsü ile de gitmek
mümkün ama aşırı kalabalık sebebiyle sıkıntılı olabiliyor.Donauzentrum kolaylıkla
ulaşılabilecek bir yerde, U 1 hattının Leopoldau yönünde, Kagran durağının tam
karşısında.
U
1 hattına binilecek olursa, kuzeye doğru, metronun açıktan geçtiği bölgede yer
alan Alte Donau istasyonunda hiç olmazsa bir sonraki metroya kadar kısa bir
indi bindi ile en azından istasyondan çıkmadan kanala doğru şöyle bir
bakılmasında fayda var. Yazın ayrı bir güzelliği olan bölge, kışın kanalın buz
tutmasıyla tamamen farklı bir güzelliğe bürünüyor. İnsanı şaşırtan, bu
güzelliğin şehrin içinde olması.
U
1 hattının Reumanplatz yönünde bir sonraki durağı olan Kaisermühlen’ de Birleşmiş
Milletler merkezi yer alıyor. Burası Birleşmiş Milletlerin New York’taki genel
merkezinin ardından Avrupa’daki iki önemli mekezinden birisi. (Diğeri
Cenevre’de) Bu duraktan da kısa bir yürüyüş ile Alte Donau veya Kaiserwasser
kısıyısındaki plaj tesislerine gidilebiliyor.
Viyana
bir orta Avrupa şehri olmasına rağmen Viyana’lıların örneğin deniz kenarında
bulunan İzmir veya İstanbul’daki insanlardan çok daha fazla yüzüp
güneşlenebildikleri rahatlıkla söylenebilir. Kanal kıyısındaki plajlara ilave
olarak , şehrin içine dağılmış 50 civarında havuz tesisi var. Bunlara küçük
ücretler verilerek girip bütün bir günü havuz başında geçirebilirsiniz. Bunlar
herkese açık tesisler olmasına karşın çoğunun
bizdeki çok yıldızlı tesisleri aratmayacak kalitede olduğunu görmek
gerçekten şaşırtıcı. Yaz mevsiminde,
otobüslerde, metrolarda, havuza
gittikleri kıyafetlerinden beli olan çok sayıda insanla karşılaşmak
mümkün.
Naschtmarkt
, şehirde başka bir ilgi çekici köşe. Şarküteriler, manavlar, oturup bir şeyler
yiyebileceğiniz kafe restoranlar, küçük şarap evleri, hediyelikçiler özellikle güneşli
havalarda zaman geçirmek için ideal.
Yakındaki Secession değişik
mimarisiyle dikkati çeken, dönemsel
sergilerin yanı sıra sürekli sergilerin izlenebildiği bir modern sanat galerisi. Aralarında Gustav
Klimt’in de yeraldığı, klasik anlayışa
başkaldıran yenilikçi sanatçıların ondokuzuncu yüzyılın sonunda başlattıkları
harekete merkez olmuş bir bina.
Hofburg
, Avusturya-Macaristan imparatorluğunun geçmişteki ihtişamını yaşatan kışlık saray. Zaman içinde
eklenen binalarıyla, bir saraydan ziyade saraylar kompleksi de denilebilir
aslında. Ana binasının önünde Prens Eugene’ in at üstünde heykeli bulunuyor.
Binanın bir kanadında yer alan Efes Müzesi’ni gezmek insanda değişik duygular
uyandırıyor. Selçuk’taki Efes müzesi ile karşılaştırılamaz ise de görsel
etkileyiciliği olan eserler barındırıyor. Otto Bendorf’un kazı başkanlığındaki
ilk dönemde bulunarak Padişah iradesi ile Avusturya’ya hediye edilen bronz
atlet heykeli, müzenin en önemli parçalarından. Yine Celsus Kitaplığı’ndan
çıkarılan bazı heykeller de burada. Efes kazıları, başladığı 1895 yılından bu yana yüzyılı aşkın bir süredir Avusturyalılar
(Avusturya Arkeoloji Enstitüsü) tarafından
yürütülüyor. Hofburg’un arka tarafı Burggarten. Eskiden adı üstünde sarayın
bahçesi iken şimdi büyük bir park olarak kullanılıyor. Mozart’ın heykeli
burada. Parkın bir kanadında Palmenhaus Cafe var ki, sarayın tropik bitkiler
serası iken bu hale dönüştürülmüş.
Ring
üzerinde ters istikamete devam edilecek olursa, sarayın baktığı yönde , uzakta
Rathaus’un kuleleri görünüyor. Rathaus’un hemen yan tarafında Parlamento, onun
da karşısında Volksgarten bulunuyor. Volksgarten’in yanındaki Burgtheater
tam karşısındaki Rathaus’a bakıyor. Bunları biraz geçtiğinizde Cafe
Landtman’ın yanından devam edip Üniversiteye geliniyor. Üniversite merkez
binası , Cafe Central’in bulunduğu Palais Ferstel’i yapan Viyana’lı mimar Heinrich von Ferstel’in imzasını taşıyor. Etkileyici
bir bina. İçeriye girmeye kalktığınızda ilk dikkatinizi çeken sağınızdan
solunuzdan Türkçe konuşarak gelip geçen öğrencilerin sayıca fazlalığı
oluyor. Bahar aylarında
Üniversitenin yanındaki Sigmund Freud Park’in çimleri, serilip yayılmış, sohbet
eden, okuyan, çalışan öğrencilerle açık hava kütüphanesi haline geliyor. Parkın
ardındaki Votiv Kirche, Franz Joseph’in
bir Macar ayrılıkçısının suikastından kurtulmasının adağı olarak
yapıldığı için bu isimle (adak kilisesi) anılıyor. Şu sıralarda mültecilerin
hak arama girişimlerinde kullanılan bir merkez konumunda.
Schottentor’dan kanal kıyısına dümdüz uzanan Schottenring boyunca gidildiğinde, yolun sonunda solda görkemli kışla (Rossauer Kaserne) bulunuyor. Halen Savunma Bakanlığı’na ait olarak kullanılıyor. Mimari olarak Arsenal ile benzerliği dikkat çekiyor ki, zaten aynı dönemlerde, şehrin iç güvenliğinin sağlanması için askeri amaçla inşa edildiklerinden normal olsa gerek.
Viyana
merkezinde yeralan diğer bir park da içinden geçen kanalın ikiye ayırdığı Stadt
park. Bir köşesinde konser salonu Kursalon ve onun da arkasında Viyana’nın en
bilinen fotoğraf mekanlarından Johann Strauss
anıtı bulunuyor. Öyle meşhur ki, şehirdeki birkaç webcam noktasından
birisi. (http://www.wien.gv.at/english/webcam/stadtpark/)
Yine
Ring üzerinde yer alan bir diğer önemli bina Parlamento. 1884 de inşası
tamamlanan bina, ikinci dünya savaşında önemli ölçüde hasara uğramış,
onarılmış. Yunan tapınaklarına benzer cephesiyle oldukça farklı ve etkileyici.
Stadt
Park’ın kuzey yönündeki Stubentor Brücke’ün yanındaki Museum für Angewandte
Kunst yani MAK şehrin belli başlı güzel sanatlar merkezlerinden birisi. Her
zaman zengin bir programı var. Gerçekten çok ilgi çekici tasarım çalışmalarının
sergilendiği MAK’ın kafeteryası da çok hoş bir mekan.
Schwedenplatz kanal kenarında hareketli bir bölge.
Bahar yaz mevsiminde gidilirse “Eissalon am Schwedenplatz” da biraz zor da olsa
yer bulunabilirse gelen geçeni izleyerek dondurma yemek oldukça keyifli. Yazın
, bölgedeki buluşma noktalarından birisi olan bu dondurmacı kışları kapalı
oluyor. Yine Schwedenplatz’da kanal kenarında tekne biçiminde inşa edilmiş bir
cafe-restoranın altındaki iskele, Bratislava ve Budapeşte’ye giden teknelerin
hareket noktası. Doğu yönündeki köprüden geçerek çıkılan Taborstrasse ,
mimarisiyle de dikkat çeken Theatre Odeon’un önünden geçerek ilerleyen oldukça
uzun bir cadde ve Augarten’a da ulaşıyor. Odeon tiyatrosunun tam karşısında yer
alan parti kostümleri, korku-şaka nesneleri satan büyük bir mağaza, Türkiye’de
rastlanamayacak türden. Doğu yönündeki ilk köprüden karşıya geçmez de
Franz-Josef Kai üzerinde doğu yönüne ilerlerseniz, az ileride , kanaldaki bir
tekne üzerine kurulu yüzme havuzunu ve bunun da az ilerisinde mimarisiyle ilgi
çekici olan Urania kültür merkezini görebilirsiniz.
Kentte
ikinci dünya savaşından fazla bir iz yok. Sanki kimse hatırlamak istemiyor
gibi. Oysa Staatoper de dahil olmak üzere, şehrin bir çok belli başlı binası
hava bombardmanlarında yıkılıp hasar görmüş. Eski görünümlerinde aynen yeniden
yapılıp onarıldıkları için savaşın izleri fark edilmiyor. Az sayıdaki savaş
kalıntısından ikisini, Augarten’de görmek mümkün. Bunlar Almanlar tarafından hava
savunmasına yönelik betondan inşa edilmiş çok büyük uçaksavar kuleleri. Bu
kulelerin bir üçüncüsü de Museum Quartier’in hemen arkasındaki binanın
avlusunda yer alıyor. Landstrasse’de Arenbergpark’ta da iki tane var. Augarten
porselen meraklıları için de çekici olabilecek bir yer. Önemli bir porselen
üretim merkezi ve porselen müzesinin yanı sıra oldukça kaliteli özel üretim
porselenlerin satıldığı bir mağazası da bulunuyor.
Ünlü müdavimleri arasında
Thedor Herzl, Alfred Adler, Leon Troçki’nin de yer aldığı Cafe Central, Viyana’nın en eski
cafe’lerinden birisi. Çok etkileyici bir mekan.
Bir piyanistin canlı müziği eşliğinde bir şeyler içip Viyana’nın keyfini
çıkartabileceğiniz, tarihi yerlerden birisi . Hofburg’un girişinin yer aldığı
Michaelerplatz’dan girilen Herrengasse üzerinde tam karşınıza çıkıyor. Palais
Ferstel’in bir bölümünü kullanıyor. Ferstel sarayı etkileyici büyük bir yapı,
gezilebiliyor. Viyana’nın en şık pasajlarından birisi olan ve Freyung Pasajı
olarak da bilinen Ferstel pasajı binanın altında bulunuyor. Birbirinden güzel mağazaların bulunduğu bu
pasajın ana girişi, etkileyici bir yapı olan Schottenkirsche (İskoç Kilisesi)
nin de yer aldığı Freyung tarafında.
Cafe’lerden
sözetmişken Rathaus’un karşı cephesinde, Burgtheater’ın hemen yanı başında yer alan diğer bir önemli cafe olan Landtmann
Cafe’ yi de anmak gerekiyor. Bunun da en ünlü müdavimlerinin Sigmund Freud,
Gustav Mahler olduğu söyleniyor.
Şimdilerde Viyana’nın yerlileriyle turistlerin birlikte kullandıkları bir yer
görünümünde.
Savaşı hatırlatan az sayıdaki anıttan birisi de Schwarzenbergplatz’ daki Sovyet Askeri Anıtı. Hemen arkasında değilse de hafif çaprazında, şehrin barok saraylarından birisi olan Belvedere sarayı uzanıyor. Uzanıyor derken, gerçekten de kelimenin tam anlamıyla öyle. İnce uzun bir arazi üzerine inşa edilmiş. Askeri kariyerine, doğduğu Fransa’da başlayıp, Avusturya’da yükselen, Osmanlı ordusuna kök söktüren , Avrupa askeri tarihinin ünlü mareşallerinden Prens Eugene tarafından 1716 da önce, ince uzun bahçenin alt tarafına tek katlı bir saray olarak yaptırılmış, bahçenin üst kısmında yer alan çok katlı bina ise 1722 de tamamlanmış. Prens Eugene aslında bizim tarihimizin de önemli bir figürü. Bir çok yerde karşımıza çıkıyor. Osmanlı ordusunun bozgun mahiyetindeki ilk yenilgilerinden, başta sadrazam olmak üzere, Anadolu beylerbeyi, Rumeli beylerbeyi , Yeniçeri Ağası ve çok sayıda üst düzey komutanın da ölümü ile sonuçlanan 1697 Zenta faciasında Avusturya kuvvetlerine o komuta ediyordu. Nitekim bu süreç 1999 da Karlofça anlaşması ile sonuçlanmıştı. Belvedere, Avusturya ulusal kimliği açısından da önemli bir mekan. İkinci dünya savaşının ardından 15 mayıs 1955 te müttefiklerle imzalanan anlaşma ile (Staatsvertrag) işgal statüsünün sona ermesi ve Avusturya’nın tekrar bağımsızlığının ilanı bu binada gerçekleşmiş.
Bir
de Viyana’nın , insanın karşısına nerede çıkacağı belli olmayan sürprizleri
var. Davetli olduğumuz bir yemekte, odanın penceresinden bakarken karşıdaki koskoca
tiyatro binasını gördüğümüzde çok şaşırmıştık. Binanın Raimund Tiyatrosu
olduğunu ve 1893 ten beri faaliyette olduğunu bu şekilde öğrendik.
Viyana’ya
ilişkin söylenmesi gereken bir şey daha var ki, yazın hangi ayında gelirseniz gelin yağmurda
kalırsanız şaşırmayın. Bir anda havanın
kararmasıyla bastıran yağmur, ne kadar şiddetli olursa olsun, kısa süre sonra
durduğunda ortalık yeniden aydınlanıyor. Mükemmel altyapı sebebiyle nerdeyse
yerlerde birikinti bile kalmıyor. Şehir yeşilliğini bu yağmurlara borçlu.
En
güzeli de, Viyana’nın her köşesinde, herhangi bir güvenlik endişesi duymadan
rahatça dolaşılabiliyor olması. Bu, şehri emsallerinden ayıran en önemli
özelliklerden birisi.
Sonuç
olarak her gezgin Viyana’da , kendi tercihlerine uygun bir rota belirleyebilir.
Tarih ağırlıklı bir programdan, doğal güzelliklerin peşinden koşmaya, çocuklara
yönelik eğlencelerden, alışveriş temalı bir geziye kadar her şeyi mümkün kılan
bir şehir.