Çocukluğum Karadeniz’in şanslı bir ilçesinde, Bartın da geçti, özellikle çevre köylerden gelen üreticilerin toplandığı Salı ve Cuma köylü pazarları efsanedir. Şimdilerde ise doğanın, tarımın eskiden olduğu gibi masum olduğunu düşünmüyorum. Sebze ve meyvelerde giderek artan hormon, tarım ilaçları, kimyasal gübre ve katkı maddeleri kullanımı, hava kirliliği, para hırsı, v.b. doğal yaşamın dengesini bozdu. İnsanlar gözlerini kulaklarını dört açarak, bilgilenerek doğal besinlere ulaşma çabasındalar. Üzerinde organik yazan bir ürüne bile şüpheyle bakıyoruz. Daday’da eski bir konak ile eski bir hamam… Daday sokaklarında gezinti bir başka güzel…
Anne ve babamın mantarlar konusundaki evhamları yüzünden evleninceye kadar hiç mantar yemedim, hatta mantarlara dokunamadım bile. Sadece pazarımızdaki tezgâhlardaki o güzelim mantarları seyrettim. Evlendiğimde yine mantarların; özellikle kanlıca, cincile, tellice, ebişke, karagöce, ayı mantarı, dolaman, sümüklüce gibi mantar çeşitlerinin çok olduğu yerde hayatıma devam ettim. Eşimin mantar mevsiminde büyük bir sevinçle ve heyecanla alıp getirdiği mantarları önceleri yiyemedim, tek kişilik pişirdim bu güzelim mantarları. O zamanlar danışabileceğim, internetten kolayca ulaşabileceğim mikologların (mantar bilimi uzmanı) sayfaları da yoktu. Süreç içinde çevremde çok fazla mantar tüketen arkadaşlarımı da gördükçe pes ettim ve benim mantar sevdam böyle başladı. Yörede en çok bulunan kanlıca mantarları kış için dipfrizimde her zaman yerlerini aldılar. Sonrasında mantar aylarında çevredeki dağlara, ormanlara hafta sonu gezileri vesilesiyle mantar toplamaya dahi gittim. Afiyetle de yedim. Köknar kanlıcasının ızgara, kızartma ve sotesi, sarımsaklı yoğurtlu karagöce, cincile ve ebişkeli su böreği ve yufka börekleri en sevdiklerimdendir. Daday’da dolaşırken kadraja takılan çok keyifli kareler mevcut. Eskiye öykünen konaklar da bunlardan birisi… Daday pazarından kareler. Kanlıca ve ebişke mantarları sahiplerini bekliyor…
Kastamonu ve ilçeleri, köyleri, yaylaları onlarca kere gittiğimiz ve doyamadığımız yerler. Özellikle Ankara’ya yakın olması bizim için bir şans. Yıllardır gitmek isteyipte bir fırsat yakalayamadığımız ‘İksir Doğa ve Mantar Şenliği’nin nihayet 15. sine katılabilecektik. Doğal yaşam ve beslenme teması üzerine kurulmuş ve bunu başarmış İksir Resort Town’a birkaç kez gitmiştik. Doğada yaşamak, üretmek, doğal beslenmek son yılların en çok ihtiyaç duyulan ve bazı şanslı insanların da yaşamlarını bu konsept üzerine kurabildikleri bir seçim. Gerçekten Daday benim için tam bir Cittaslow (yavaş şehir). Neden bunu resmiyete dökememişler acaba? Ferah, geniş coğrafyası, eski konakları, Daday köylü pazarı, sakin sokakları, ağaç çeşitleri, doğal sebze ve meyveleri, yabani meyveleri, mantarları, meşhur etli ekmeği daha ne olsun. Hele yanı başında bir cami var ki Çandaroğulları Beyliği döneminde 1366 yılında inşa edilmiş Mahmutbey Camii. Şimdilerde UNESCO Dünya geçici miras listesinde yerini almış. Hiç metal çivi kullanılmadığı için halk arasında ‘Çivisiz Cami’ olarak bilinen bu camiyi seneler önce gördüğümde hayran kalmıştım. Kapısı muhteşem bir sanat eseri. Taş ve ahşap ağırlıklı yapılan bu caminin 700 yıllık ahşap sütunları olduğu gibi duruyor. Daday’a gelmek için bir neden daha! İksir’den bir köşe… Bu coğrafyada sonbahar bir başka güzel. Sürpriz karşılaşmalara da hazır olur. Acaba hangisi daha güzel? At mı, kız mı? Bence her ikisi de …Sonbahar mantarlarının doğaya yüzünü gösterdiği Ekim ayındaki 3 günlük program olan bu öğretici ve eğlenceli şenlik tam bize göreydi. Gözlemlediğim kadarıyla bu gezi programına katılanların çoğu doğal hayatı, mantarları seven insanlardı. Sinop Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesinde öğretim görevlisi olan Yakup Erdem kendini mantarlara adamış bir gönüllü. Mantarlarla ilgili tüm bildiklerini de paylaşmaktan çok mutlu oluyor. Mantarları, çeşitlerini, zehirli ve zehirsiz mantarların farkını, v.b bilgilerin sunumunu yaparak, ‘Yenilebilir Yabani Mantarlar İçin Toplama Rehberi’ broşürünü de konuklara dağıtıyor. İnstagram sayfasında ‘Sürdürülebilir Yaşam Koçu, Eko Bilinç Mimarı’ diye özgeçmiş bilgisi olan Ahmet Acar’da doğal yaşam üzerine konuklarla verimli bir söyleşi gerçekleştiriyor. 3 gün boyunca İksirli çiftlik ürünlerinden kahvaltılar yapıyor, yerel lezzetlerden tadıyor, şeker pancarı turşusu ve şefin mantar ve bölgeden toplanan ot ürünlerinden yemek hazırlamasını izliyor ve tarifleri alıyoruz, doğada sabah yürüyüşü yaparken, bu yörenin yabani meyvelerini de keşfediyoruz. Daday ve Azdavay arasındaki bu orman yolu boyunca Sonbaharın renk cümbüşüyle ulu çam ağaçları eşliğinde Ballıdağ’a ulaşıyoruz. Bu yolu görmek için pandemi öncesi Daday’dan Azdavay’a gitmiştik. Unutamadıklarımdan olan, Kozak yaylasından çam fıstığı ağaçları arasından Bergama’ya uzanan o büyülü yolla berabere kalan bu şahane yol güzergahı bizi yine mest ediyor. Şeker pancarı turşusu yapıyoruz… Eğitim devam ediyor-sol üstteki sumak-yanındaki çileğe benzeyen koca yemiş (en sevdiğim), altta sağdaki sahte istiridye mantarı. İksir lezzetleri bir harika…
Rahatlıkla hareket edebileceğimiz bu geniş alanda Ballıdağ’da sepetlerimizle rastgele yönlere dağılıyoruz. Her köşede, her ağacın altında, bazı ağaç köklerinde, yaprakların arasından adeta bize gülümsüyor mantarlar. O kadar güzelleri vardı ki kökünden almaya kıyamıyorum. Sarı, kırmızı, yeşil, mor, siyah, kahverengi, püsküllü, yuvarlak, şapkalı, dokulu, sert, uzun boylu gibi türlü çeşitleri var. Son yıllarda sıkça duyduğumuz, hocamızın da bağışıklığı artırdığını söylediği ağaç kökü yada gövdelerinde yetişen reishi mantarını bulunca hemen sepetime atıyorum, hocamızdan da onay alınca Ankara’ya döndüğümde bu mantardan çay yaptım ve afiyetle içtim. Hocamızın ‘rahatlıkla hepsinden toplayabilirsiniz, dönüşte nasıl olsa yenilebilir olanları ayıklayacağız’ dediği için beğendiğim mantarları topluyorum. Doğada mantar keşfi ve toplaması apayrı bir keyif. Hocamızı çok dikkatli dinlememe rağmen zehirli ya da zehirsiz olanların tam ayırımına varamadığımı fark ediyorum. Yakup beyin anlattıklarından aklımda kalanlar; “yumurta gibi bir zarftan çıkan mantarları yemeyiniz. Sapında yüzük, kökünde zarf bulunan mantarları yemeyiniz, şapkasının üstü ve altı beyaz mantarları yemeyiniz. Özellikle öldürücü zehire sahip köygöçüren, ölüm meleği ve galerina‘yı tanıyarak işe başlayabilirsiniz.” bilgilendirmesiydi. Elimdeki mantar masaldan fırlamış gibi (sinek yada gelin mantarı) Amanita Muscaria ve doğada 5 cmlik mini yavru yılanı seyretmenin mutluluğu…
Gurubumuzda çocuklarıyla birlikte gelen genç çiftler vardı. Çocuklar büyük bir merakla doğayı keşfettiler, hepimizden daha farklı mantarları buldular ve onların heyecanı bize de geçti. Çiftlikte ata bindiler, kuzuları kazları beslediler. Şanslı çocuklar üç günde olsa şehrin karmaşıklığından, dijital oyuncaklarından kurtuldular. Yeni bir ilgi alanı keşfettiler.
Farklı deneyimler yaşadığımız ve güzel anlar biriktirdiğimiz bu şenlikten ayrılıyoruz. Dönüş yolumuzu Eflani ve Safranbolu güzergâhından yaparak Sonbaharın çok yakıştığı bu coğrafyada molalar vererek Ankara ya varıyoruz.
Seyahatle kalın.
|