Sevdiğiniz insanı getirin gözlerinizin önüne. Bakmaya doyamayacağınız… Kıyamayacağınız… Gözlerinizi ayıramayacağınız güzeli… İşte Çeşme’den de öyle ayıramazsınız gözlerinizi. Kızım Eylül’e, küçükken “Öyle böyle güzel değilsin!” derdim. Memleketim Çeşme için de benzerdir duygularım. Öyle böyle güzel değildir Çeşme… Efsane güzeldir!FEYHA ÖZSOY Çeşme Tabloları
Annem
Feyha Özsoy ‘Yaşadım, Ankara’m
Şahidimdir’ kitabında, 1950’ler Çeşme’sini şöyle anlatır: “1950’li yıllarda Çeşme, harap Rum
evlerinden oluşan mütevazı bir kasaba görünümündeydi. Tahsilli insanı enderdi.
Ilıca’nın denizi nefisti; beyaz kum zambaklarıyla bezeli, harika bir plajı
vardı. Göz alabildiğine uzanan, dünyada ender bulunan incecik, tertemiz
kumların oluşturduğu enfes tepeler ne güzeldi! Yazları Ilıca Yıldızburnu’nda o
güzelim turkuaz, yeşil, mavi, nihayet laciverte dönen denizin tadını
çıkarırdık.”
ÇEŞME, ILICA VE ALAÇATI’NIN 1.500
SAYFA ROMANI
Efsane Güzel Çeşme,
görmüş geçirmiştir de aynı zamanda. Lidya, Pers, Roma, Bizans’ı da yaşamıştır,
Selçuklu, Aydınoğulları ve Osmanlı’yı da.
Termal
sıcak suları şifalıdır. Kumu altındır. Yaşamı neşeli, renkli, eğlencelidir. Eski gemiciler ‘küçük liman’ derlermiş bu topraklara. Çeşmelerinden buz gibi sular
akarmış. Adını buradan almış Çeşme’miz. Bir zamanlar Cyssus adıyla bilinirmiş.
Çeşme’nin
Ildırı Köyü müthiş bir antik kente ev sahipliği yapar: Erythrai… MÖ 1000 yıllarında Anadolu'nun Batı kıyısında bulunan 12
İon kentinden biriymiş Erythrai.
Çeşme, Ilıca ve Alaçatı’nın efsane romanları
yazılmıştır. 1.500 sayfa… Ege göç romanları, aynı denizin komşularının
öykülerini dantel gibi işlemiştir... Mehmet
Culum Çeşme’nin ünlü romancısıdır; Alaçatılı, Azab Ağa, Yengeç
Dişi, Kalenin Gölgesinde Çeşme
romanlarını ilmek ilmek örmüştür.
BEŞ ASIRLIK KALE VE CEZAYİRLİ GAZİ HASAN PAŞA
Çeşme,
ata yadigârı bir kaleye ve çok hoş bir kervansaraya sahiptir… Çeşme Kalesi öyle
az buz değildir doğrusu, beş asırlıktır. 1508 yılına tarihlenir. Kale tam deniz
kıyısına inşa edilmiştir. Ancak, zamanla denizin doldurulması sonucu,
dalgalardan bir miktar uzaklaşmıştır.
Kalenin
ev sahipliği yaptığı Çeşme Arkeoloji
Müzesi’nde Erythrai’den, Çeşme ilçe merkezinden, Alaçatı, Kalemburnu ve
Çeşme Körfezi’nden çıkan eserler sergilenir. 1770 Osmanlı-Rus Çeşme Deniz
Savaşı’ndan kalma 250 yılı aşkın bir zaman öncesinden çeşitli malzemeler de
buradadır. Kalenin önünde Kaptan-ı Derya Cezayirli
Gazi Hasan Paşa'nın aslanlı heykeli yer alır. Cezayirli Gazi Hasan Paşa 19 sene hizmetiyle en uzun süre
görevde kalmış üçüncü kaptan-ı deryadır.
Çeşme Kervansarayı
da Kale gibi beş asır gerilere uzanan bir tarihe sahiptir. Kanuni Sultan
Süleyman 1528’de tüccarların konaklaması için inşa ettirmiştir bu yapıyı. İki
katlı kervansarayın ortasında geniş bir avlu bulunmakta. Avlunun çevresinde ise
bir zamanlar dükkân, depo ve odalar yer almaktaymış. Kervanlara saraylık yapmış
bu yapı, günümüzde Kanuni Kervansaray
adıyla ve 29 odasıyla çok ilginç bir tarihi otele dönüşmüştür.
TERMAL SULAR 27 HASTALIĞA ÇARE
Çeşme
Ilıcaları, İzmir-Çeşme yolu üzerinde, Çeşme'ye 5 km uzaklıkta deniz
kıyısındadır. Plaj ve termal kucak kucağadır. Suların sıcaklığı 58 dereceyi bulur.
Çeşme/Ilıca termal suları 27 hastalığı tedavi etmektedir: Romatizma, Nevralji/Ağrı, Nevrit/Sinir iltihabı, Artroz/Kireçlenme,
Romatoidartrit, Siyatik, Lenf bezi iltihabı, Kısmi felçler, Raşitizm, Kırık
çıkık sekelleri, Metabolizma hastalıkları, Kadın hastalıkları, Dermatozlar,
Solunum yolu hastalıkları, Astım bronsiyal, Bronşit, Kalp hastalıkları, Damar
sertliği, Göz hastalıkları, Mide hastalıkları, Karaciğer hastalıkları, Bağırsak
hastalıkları, Böbrek hastalıkları, İdrar yolu hastalıkları, Safra yolları
hastalıkları, Şeker hastalığı, Mafsal Tüberkülozu.
“ÇEŞME’DE, GELİNLE KAYNANA KAVGA
ETMEZ!”
Şifne
(Reisdere) Kaplıca ve Çamuru, romatizma, raşitizm, kadın hastalıkları, idrar
yolları, mide, bağırsak, egzama, kan çıbanı gibi hastalıklarda, dertlere devadır.
“Çeşme’de, gelinle
kaynana kavga etmez!” diye bir söz vardır. Bunun nedeni şöyle
açıklanır: Kaynana kaplıcaya gider, gelin denize gider, ikisi de mutlu olur,
kavga etmezler.
Çeşme,
keklik ve tavşan bakımından zengindir. Bu hayvanların en çok görüldüğü
mevsim, eylül-aralık aylarıdır. Beldenin ahtapot,
çipura, levrek ve midyesi
ünlüdür. İncir reçeli, sakız muhallebisi,
sakız reçeli, kuru sıkma köfte, kaz budu, bademli süt ve ızgara sandviç (kumru) enfestir.
Çeşme'nin kavunu ve enginarının yurtdışında da beğeneni
çoktur.
Çeşme’de
ziraat yanı sıra koyunculuk vardır.
Koyunun menşei, aynı denizin komşuları olduğumuz Sakız Adası’dır. Zaten koyunun
adı da Sakız koyunudur. Çeşme koyunu olarak da anılır. Senede
yedi kuzu doğurabilir. Sütü hem kalitelidir, hem de fazladır. Eti lezzetlidir,
çünkü yediği kekik otu nefistir. Bu hayvan, Sakız Adası ve Çeşme’nin ılıman,
rüzgârlı ikliminin hayvanıdır. Güzelliğinin ifadesi olan ayaklarındaki ve
kafasındaki benekler onun kalitesini meydana çıkartır. Üç çeşit Sakız koyunu
vardır: Karabaş, Karagöz, Çaparlı.
ÇEŞME YEMEKLERİ KÜLTÜREL MOZAİK
Çeşme
yemekleri, Sakız Adası kültürüyle yakından bağlantılı. Ada’da Yunanlar ve
Türkler uzun süre dostça yaşamışlar. Birbirlerinden yemek öğrenmişler. Türkler
Sakız’dan Çeşme’ye göç edince, ortak yemek kültürlerini Çeşme’ye getirmişler.
Çeşme yemeklerinin çeşitliliği, tarihin, göçlerin, rengârenk kültürel mozaiğin
bir yansımasıdır.
Çeşme’de;
Boşnak mutfağı yaşar, Boşnak mantısı
vardır, kıymalı kol böreği ‘burek’ vardır. Arnavut
mutfağından biryan, elbasan tava, Arnavut sini böreği, ‘kırlana’ Arnavut hamur
işi, Arnavut baklavası vardır. Karacaova
mutfağından kabak böreği, sütlü börek vardır. Selanik mutfağından pirinçli börek, asma pidesi, patlıcan tava,
tuzlu sütlaç vardır. Giritliler lezzetli
güveç yaparlar, oğlak etinden tandır yaparlar; şevketi bostan, arapsaçı, turp
otu, radika, sütlüot, ebegümeci, gelincik, labada gibi her türlü ottan yemek
yaparlar. Giritli kabak yemeği,
çengel dikeni, enginar yemeği, yoğurtlu oğlak, patatesli oğlak, ciğer sarma,
mumbar dolması, salyangoz, tatlı börek, çimbita, incir reçeli, turunç tatlısı,
kestirmeli tavuk çorbası meşhurdur.
İlçe,
yarım asrı aşkın bir süredir film yapımcılarının dikkatini üzerinde
toplamaktadır. Çeşme’de pek çok film ve dizi çekilmiştir: Karaoğlan’ın Kardeşi Sargan (1969), Kaynanalar (1975), Küskün Çiçek
(1979), Ateşdağlı (1985), Adı Vasfiye (1985), Ölüm Yolu (1985), Siyah İnci
(1994), Kayıkçı (1998), Herkes Kendi Evinde (2001), Veda (2010), Fatmagül’ün
Suçu Ne (2010), Bitmeyen Şarkı (2010), Kızkaçıran (2016), Hayat Sevince Güzel
(2016), Yol Arkadaşım (2017), Acı Tatlı Ekşi (2017), Deniz Kabuğu, Kasırga
İnsanları...
1980’li
yıllarda düzenlenen Çeşme Uluslararası Şarkı Yarışmalarında, dünyaca ünlü
şarkıcıların Çeşme’de sahne alması, bu yarışmaların yabancı televizyonlarda
yayınlanması Çeşme’yi dünyaya tanıtmıştır.
Çeşme’nin
Alaçatı Mahallesi, Çeşme kadar
ünlüdür. Bir asır kadar önce, Alaçatı’da
üretilen şarap ihraç edilirmiş. Alaçatı şarabı dünyaca ünlenmiş. Sırf bu nedenle,
Alaçatı kiliselerinin en önemli süsleme figürleri hep üzüm
salkımları olmuş. 1980'li yıllarda Alaçatı, yaşamını tütün, kavun ve hayvancılıktan
sağlardı. Zamanla esnaflık, balıkçılık
ve özellikle de turizm çok gelişti.
Alaçatı,
Türkiye'nin tek sakız ağacı bahçesine sahiptir. Yörede anason, enginar, soğan ve zeytin
boldur. Alaçatı Ot Festivali son
derece popülerdir.
Çeşme'nin
sınırında yer alan Karadağ, sönmüş bir yanardağdır, zengin termal kaynaklara
sahiptir. Alaçatı’nın termal suyu tedavi edici özelliktedir. Değişik oranlarda
minerallere sahip termal su ve özel bitkilerin karışımı ile bitki banyoları
hazırlanır. Bu banyolar vitamin eksikliğine bağlı kemik, eklem ve iskelet sistemi rahatsızlıklarının tedavisinde
hayli etkilidir.
Çevrede,
yağmur sularını taşımaya yarayan küçük dere yatakları bulunur. Alaçatı
ovalarından Buca ovası üzerinde inşa edilen Alaçatı İçme Suyu Barajı bölgeye
bereket getirmiştir.
Alaçatı, Boyalık,
Çeşme, Dalyanköy, Çiftlikköy, Ilıca, Ildırı yöresindeki
doğal plajlar, sportif aktiviteler için son derece uygundur.
Alaçatı
Limanı’nda deniz dalgasızdır. Dünyanın en önemli sörf merkezlerinden birisi
olan koyda su berraktır, pırıl pırıldır. Meltem, lodos, poyraz ve gerence, dört
ayrı rüzgâr yıl boyunca bölgede dolaşır, durur. Alaçatı'nın en önemli özelliği
meltem rüzgârıdır; şiddetli estiği günlerde dahi düzenli dalgalar oluşur.
Akıntı da rüzgârla aynı yöndedir. Bu, sörf yapanlara büyük kolaylık sağlar.
Çeşme’nin
sakız ağaçları görülmeye değerdir. Bu ağaçlardan, nefis sakız reçeli ve eşsiz sakız
muhallebisi yapılır. Sakız, sofralardaki lezzet özelliğinin yanı sıra, ilaç
ve boya üretiminde de kullanılır.
Anneannem
Güzin Ergun Sakız Adası doğumluydu. 1912’de Ada Yunan hâkimiyetine geçince
ailesiyle Sakız Adası’ndan ayrılıp Çeşme’ye yerleşmişler. Aynı denizin komşusu
olduğumuz Sakız Adası’ndaki sakız ağaçlarının güzelliğini hep anlatırdı bana.
Eşsiz sakız ağaçları Sakız Adası yanı sıra Çeşme’nin de büyük zenginliğidir.
Anadolu’da
sakız, tedavi amaçlı olarak binlerce yıldır kullanılagelmiştir. Kuduza, yılan
sokmalarına, mide rahatsızlıklarına, bağırsak ve akciğer hastalıklarına karşı
sakızdan çeşitli ilaçlar yapılırmış. 10. yüzyıldan sonra, sakızın ünü, Sakız Adası’nı
aşarak yayılmış ve dünyaca meşhur olmuş.
Çeşme
mikro-klima bir bölge. Bu nedenle ilçede yetişen sebze, meyve çok kaliteli ve
lezzetli. Türkiye’de yalnızca iki yerde bulunan anason bitkisi Çeşme’de yetiştirilir ve çok kalitelidir. Dönümünde
30 kilo alınır. Anason ilaç sanayinde kullanılır, bir de rakıya koku verir.
Çeşme’de
şeker armudu, ağustos armudu, limon
armudu, küçük Çeşme elması
yetişir. Çeşme’nin meşhur ürünlerinden biri de incirdir. Midilli, Sakız, Lop, Karabokunya, Yeşil, Bektaşi, Çiçek, Habeş, Pembe
olarak isimlendirilen incirler çok
lezzetlidir. Çeşme inciri kurutmalık değil, sofralıktır; yaz aylarında
sepetlerde satılır.
Çeşme’nin
bir diğer önemli meyvesi bademdir. Bademin
bir cinsi çağla olarak adlandırılır
ve etli yemeği bile yapılır; kuzu etli
çağla yemeği denir buna. Ayrıca dişbademi,
taşbademi de vardır. Çeşme’nin her tarafında, çeşit çeşit kaliteli üzümler yetiştirilir: Çekirdeksiz,
Sultaniye, Kadın Parmağı, Razakı, Çeşme Siyahı, Çavuş, İri Kara, Belli Berilce,
Beyaz Misket, Pembe Çekirdeksiz, Kırmızı Çekirdeksiz, Asma Üzümü, Yediveren…
II.
Dünya Savaşı sırasında, Alman uçaklarının Sakız Adası’nı bombalaması sonucu
Yunan göçmenler Çeşme’ye sığınmış ve Çeşme halkı ekmeğini onlarla bölüşmüş. II.
Dünya Savaşı’nda Türkiye’de ekmek karneye bağlanmıştı. Kişi başı çok sınırlı
ekmek dağıtılıyordu. Çeşmeliler, bu kısıtlı ekmeği Yunan göçmenlerle
paylaşmıştır. Evlerin altındaki depolarda 20-25 Yunan aile misafir ediliyordu.
Bir müddet sonra İngilizler Yunan göçmenleri Kıbrıs’a taşımıştı.
Yunan
Ege Üniversitesi’nin Midilli Adası’nda ve Sakız Adası’nda fakülteleri bulunmaktadır.
Çeşme Dalyan’da ise, Ege Üniversitesi
Çeşme Turizm Fakültesi eğitim yapmaktadır. İki ülkenin Ege Üniversiteleri
arasında canlı bir akademik bağ kurulabilse ne hoş olurdu. Her ikisi de Ege adını taşıyan Yunan ve Türk
üniversiteleri arasında kurulacak dostluk Türk-Yunan dostluğuna da önemli katkı
sağlayamaz mı? Öyle ya, aynı denizin komşuları değil miyiz bizler?
ozsoymurat@gmail.com