Atlas Dağlarının eteklerindeki Kırmızı Şehir: Marakeş...


Hiç aklımda yoktu buralara kadar gelmek... Elbette çok duymuştum Marakeş'i, Casablanca'yı, Casablanca'nın o meşhur şarkısını, egzotik havasını, ancak hiç bir şekilde önceliklerimde yoktu bir Fas gezisi... Ta ki 2016 yılının İklim Değişikliği Konferansı (COP22)'nin Kasım ayında Marakeş / Fas' da düzenleneceği belli olana kadar. Hükümet delegasyonundan katılımımız konfirme edilince şirketten birkaç arkadaşımla birlikte 4 günlük Marakeş seyahati için hazırlıklarımızı yapmaya başladık. Otellerde doluluk oranı çok yüksek olmasına rağmen konaklamamız zor da olsa ayarlandı, ancak uçak biletleri sıkıntılıydı çünkü İstanbul - Marakeş arasında direk uçuş bulunmamaktaydı. Ya Avrupa üzerinden ya da Casablanca üzerinden aktarma yapmamız gerekiyordu. THY ile ortak uçuş yapan Star Alliance üyesi Fas Kraliyet Havayolları 'Royal Maroc' ile Casablanca aktarmalı Marakeş gidiş ve yine Casabalanca aktarmalı dönüş biletlerimiz alındı. Seyahat zamanı beklenmeye başlandı...



Marakeş Menara Havalimanı... 



Havalimanında uçuş zamanını beklerken Marakeş ile ilgili son blog yazılarına telefonumdan göz atıyorum. Neyse ki daha önce Marakeş'te bulunmuş olan Genel Müdürümüz de yanımızda. İlk kez bir seyahate fazlaca hazırlanmadan neredeyse elimi kolumu sallaya sallaya gidiyorum. Zaten toplantılar dolayısıyla kısıtlı olacak olacak boş zamanımızda Marakeş'te neler yapılabilir konusunda kendisi yön göstericimiz olacak. 

Atatürk havalimanından epeydir uçmamıştım. Anadolu yakasında oturduğum için Sabiha Gökçen'i o kadar benimsedim ki artık uçmak için karşıya geçmek çok zor geliyor bana... Yavaş yavaş ekip tamamlanıyor ve uçaktaki yerimizi alıyoruz. 4 saatin üzerindeki uçuşumuz THY'nın konforu ile sorunsuz bir şekilde tamamlanıyor. Casablanca'ya iniyoruz. Pasaport kontrolünün ardından iç hatlara geçiyoruz ve  bizi Marakeş'e götürecek olan Royal Maroc Havayollarının uçağına binmek üzere hareket ediyoruz. Ekipte uçak korkusu olan ama belli etmemeye çalışan bir arkadaşımız var. Pistte bekleyen pervaneli uçağı görünce bu arkadaşımızın yüz ifadesi ciddi anlamda değişiyor. Uçağa binerken yerde duran bavulumuzu göstermemizi isteyen uçuş görevlisinin uçağa bindikten sonra bize su servisi yapıp pilot kabinine geçmesi o arkadaşın pilot olabileceği esprisini yapmamıza neden oluyor. Uçak korkusu olan arkadaşımız bunun üzerine cebinden bir ilaç çıkartıp yutuyor bize çaktırmadan. Yok canım pilot değildir herhalde?!. Yoksa öyle miydi? Hiç öğrenemiyoruz. Ama sorunsuz geçen keyifli bir yolculuk ile uçaktan gün batımını da izleyerek Marakeş Menara Havaalanına iniyoruz.




Pistte bizi bekleyen pervaneli uçağımız...



Uçağımızın penceresinden Fas'ta günbatımı... 


Marakeş Menara Havaalanı çıkışında COP22 İklim Değişikliği Zirvesi için özel olarak hazırlanmış servislerden bizim otelimizin adının yazılı olduğu otobüsü bulup biniyoruz. Bir çok ülkeden çok sayıda katılımcı ve ziyaretçi olduğu için havaalanından otellere sürekli ring otobüs seferleri düzenleniyor. Bizim otobüsümüz de tam dolmasa bile 15-20 dakikalık bir bekleyişten sonra hareket ediyor.


Otobüsümüz oldukça geniş ve gayet düzenli caddelerden geçerek bizi otelimize getiriyor. Gerçekten bu geniş ve düzenli caddeler hayranlığımı kazanıyor. Herkes odasına yerleştikten sonra akşam yemeği için dışarı çıkmak yerine otelde yemeyi tercih ediyoruz. Hepimiz yorgun olduğumuz için bu fikir herkese cazip geliyor. Yemek öncesi yorgunluğumuzu alması için soğuk birer Casablanca birasını da mideye indiriyoruz çabucak... Yemek ve sonrasında da güzel bir uyku ile yarın uzun geçecek güne hazırlanıyoruz.



Buz gibi Casablanca birası...



Otelimizin gece manzarası...

İki üç gün yoğun toplantılarla geçiyor. Üçüncü günün akşam üstü son günümüzde şoförlü bir araç tutup etraflıca bir gezi yapmayı planlıyoruz. Marakeş'te iki tür taksi bulunuyor, "Petit" ve "Grand" yani küçük ve büyük taksiler. Ücretleri de ona göre farklı. Yani normalde üç kişi iseniz bir "petit taxi" size yetiyor ama 5 kişi iseniz ya iki tane "petit taxi"ye bineceksiniz ya da bir tane "grand taxi" denilen 7 koltuklu, bizim Bostancı-Kadıköy arasında çalışan sarı dolmuş tipi bir araca bineceksiniz. Bunun ücreti de diğerinin 1,5 katı aşağı yukarı. İki taksi tutmaktan daha avantajlı. Bizi üç gün boyunca otelimizden konferans alanına götüren taksi şoförümüz ile bu konuda anlaşıyoruz. Önce Atlas dağlarının eteklerine bir Berberi köyünü ziyaret, sonra nehir kenarında bir öğle yemeği, Argan yağı üreten bir kooperatifi ziyareti, yerel hediyelik eşyalar, meşhur Djemaa el Fina meydanı, Kutubiye Camii ve akşam yemeği için meşhur Chez Ali...








Toplantılardan kalan zamanlarda... 



Fas polisi güvenliği çok sıkı tutuyor...


Tüm toplantıların yorgunluğunu attığımız güzel bir uyku sonrasında kahvaltımızı yapıp ekip olarak otelin önünde sözleştiğimiz saatte şoförümüzle buluşuyoruz. Ekip tamamlanınca hep beraber yola çıkıyoruz. İlk durağımız Atlas dağları eteklerinde bir Berberi köyü...

Berberiler Kuzey Afrika’da yaşayan bir halk. Kendilerine Amazig ya da çoğul olarak Imazighen diyorlar. Bu kelimenin anlamı ise “özgür insan” anlamına geliyor.  

Berberiler, Araplar öncesinde de bölgede yaşamış olan ve halen yaşayan bir halk olarak kendilerini tanımlıyor. Kuzey Afrika’nın en eski halklarından biri olan Berberilerin kökeni M.Ö. 3000 yıllarına dayanıyor. Aslında 325 milyonluk Arap dünyası içerisinde sayılan bu topluluk, Arap halkından oldukça farklılaşmış ve 7 yüzyıldaki Pan-Arabizm ile Arap olarak tanımlanma serüvenleri başlamış.

Ancak Berberilerin özgün karaktere ve geçmişe sahip bir Kuzey Afrika halkı olduğunu söylemek daha doğru olur. Berberi adı, Araplar’dan köken, gelenek, dil, edebiyat, sanat ve tarih açısından oldukça farklı bir grubu temsil eden bir isim olarak ön plana çıkıyor. Hatta sarı saçlı ve mavi gözlü olanlarına da rastlanabiliyor. Muhtemel Vandal istilaları sırasında bir takım İskandinav genleriyle karışmış olmaları düşünülebilir.

Vandalların istilâsından Roma ve Bizans’ın sömürü dönemlerine, daha sonra da Arap halklarının arasında yaşam sürmelerine rağmen kendi örf ve adetlerini bozmadan günümüze kadar gelmişler. Berberiler, Bizans’ın hâkimiyetine şiddetle mukavemet göstermişler. Çiftçilerden alınan ağır vergiler sebebiyle topraklarını terk etmek zorunda kalanlar çok. Afrika’nın engebeli bölgelerinde yaşadıklarından olsa gerek, bu çetin zorluklara sabırla ve inatla göğüs germişler. Çoğunluğu Fas, Cezayir ve Tunus’ta yaşayan bu göçebe halkın toplam nüfusu köken olarak 25 milyona ulaşıyor.
Kendilerine özgü bayrakları da mevcut. Sahra Çölü’nün bu kadim halkı, örf ve adetlerinden ve giyim-kuşamlarından hiç vazgeçmemiş. Bu halkı elbette Arap olarak nitelendiremeyiz, ancak içlerinde yaşadıkça onlardan çok etkilendikleri de açık.

Berberi köyüne yaklaşırken sağlı sollu hediyelik eşya satıcıları görünmeye başlıyor. Ama sadece yolun kenarlarına tezgahlar kurulmuş sanmayın, iki üç katlı evler komple bahçesinden içine kadar ürünlerle dolu. Bir tanesine yanaşıyoruz hemen yerel kıyafetli biri kapımıza yanaşıp hoş geldiniz diyerek bizi karşılıyor. İçeri girip dolaşmaya başlıyoruz, bu sırada nane çaylarımız hazırlanıyor. 4 erkek ve 2 kadın olmak üzere toplam 6 kişiyiz ve satıcılar sürüye en zayıf olanlardan saldırıyorlar. Alışveriş zaafı olan kadınlardan. Ama hepimiz Fas satıcılarına karşı tecrübeliyiz. Ne fiyat söylerlerse önce beşte birini teklif ediyoruz biz de. 50 istiyorlarsa 10 veriyoruz. Onlar 40'a iniyor biz en fazla 12 diyoruz. Sonuçta 15 liranın altında almayı başarabilirseniz bir nebze başarılı bir pazarlık süreci geçirmiş oluyorsunuz. Bu şekilde bir pazarlık sürecinin sonunda aramızdaki iki hanımefendi de kendilerince uygun fiyata bir kaç hediyelik eşya alıyorlar. Ama hala kazıklanıp kazıklanmadıkları konusunda kafalarında soru işareti devam ediyor.

Berberi köyünde yemek yiyeceğimiz yer dere kenarında güzel, hoş bir mekan. Bilenler için söylüyorum, Maşukiye benzeri bir ortam var. Dere kenarına masalar konmuş, hatta bazı masaları derenin kıyı kısımlarına kadar taşımışlar insanlar ayakları suyun içinde yemeklerini yiyorlar. Biz onu tercih etmedik ama keyifli olabilirdi. Fas'ın geleneksel yemeği olan Tajin'i akşam Chez Ali'de yiyeceğiz o yüzden burada garsonların da önerilerini göz önüne alarak bir çoğumuz gerçekten çok lezzetli olduğunu söyleyebileceğim köfte tercih ediyoruz. Aramızdan bir kişi balık yemek istiyor. Ama çok memnun kaldığını söyleyemiyorum. Alabalık benzeri bir tatlı su balığı geliyor ancak lezzeti konusunda çok da memnun olmuyor yiyen arkadaş.



Dere kenarında yemek molası...

İsteyenler yemeklerini beklerken ya da yemekten sonra deve turu yapabiliyorlar. Kapitalizmin kölesi olmuş develer gezdirecekleri insanları beklerken dört ayaklarının üzerine çömelmiş, geviş getirerek etrafı seyretmekle meşguller.


Gezdirecek müşteri bekleyen devecikler...



Atlas dağlarının muhteşem görüntüsü...


Yemek sonrasında kahvelerimizi de içtikten sonra bir Argan yağı tesisine gidiyoruz. Argan yağı son yıllarda kozmetik sektöründe kullanılan mucize bir ürün. Hem saçlar hem de cilt için kullanılan bir çok üründe kullanılıyor. Ancak Argan yağının yolculuğu kolay bir yolculuk değil. Öncelikle elinizde dünyada neredeyse sadece Fas'ta yetişen Argania ağacı olması gerekiyor. Bu ağaç da Fas'ı dünyanın en büyük Argan yağı üreticisi yapıyor. Tabi en önemli müşterisi de bugün kozmetik sektöründe neredeyse  hepimizin bildiği önemli bir Fransız markası olan L'Oreal firması. L'Oreal Fas'ta üretilen Argan yağının %70'ini kooperatiflerden satın alıyor. Argania ağaçları tüm ülkede koruma altında, çünkü sayıları günden güne azalıyor. Aşağı yukarı 20 milyon ağaç kaldığı tahmin ediliyor. L'Oreal firması bunun bir nebze önüne geçebilmek için sürdürülebilir tarımı ve kadın işçileri destekliyor. Ağacın meyve vermesi işlenebilmesi için yeterli olmuyor. Zaten senede bir kere meyve veren bu ağacın meyvelerinin özel bir işlemden geçmesi gerekiyor. Nasıl mı? Şöyle; bu ağacın meyveleri çok lezzetli ve keçiler bu meyveye bayılıyor. Ancak meyveler olgunlaşana kadar Fas'lı çiftçiler keçileri ağaçlara yaklaştırmıyorlar. Meyveler olgunlaşınca çiftçiler keçilere izin veriyorlar. Böylece Argan ağacı meyvelerini en üstteki dallara kadar çıkıp yiyen keçilerin sindirim sisteminden geçen meyve çekirdekleri keçi dışkılarından toplanıp tesislerde sıkılarak yağı çıkartılıyor.


Argan meyvesinin çekirdeği...



Argania ağacının meyvelerini iştahla yiyen keçiler...

Tesiste önce geniş bir bahçede bulunan Argan ağaçları karşılıyor bizi Binanın girişinde eskiden daha ilkel koşullarda taş baskı altında işlemin nasıl yapıldığını gösteren kadınlar da var. Hala bu sistemi çalıştırarak Argan tohumlarının nasıl ezildiğini gösteriyorlar.



Argan yağını eski usul çıkartan Fas kadını...

Fas ekonomisine ciddi katkı sağlayan Argan tohumlarını kendilerine bahşedilmiş mucize bir meyve olarak görüyorlar ve bu tohumlara karşı son derece saygılılar. Tesisi gezdikten sonra Argan yağı kullanılarak üretilen ürünlerin satıldığı küçük bir dükkana giriyoruz. Burada bize yine geleneksel nane çayı ikram ediliyor. Çayı uzun ağızlı demir bir demlikten epey yukarıdan dökerek bardaklara koyuyorlar. Bu iş gerçekten ustalık istiyor ama Fas'ta herkes bu işte ustalaşmış.



Fas usulü Nane çayı doldurma...

Çaylarımızı içip alışverişlerimizi tamamladıktan sonra artık yavaş yavaş dönüşe geçiyoruz. Atlas dağlarına gelmeden önceki bu son kasabalarda triportörler ile Atlantik'ten getirilen balıklar dağıtılıyor.

Atlas dağlarının eteklerine kadar olan gezimizi  tamamlıyoruz. Akşam ise Marakeş'in en önemli ve turistik yemek mekanı Chez Ali'ye gideceğiz. Yerimizi önceden ayırtmıştık ama ulaşım için araç ayarlamamız gerekiyor. Bizi getiren minibüs şöförü bize yardımcı olabileceğini söyleyince kendisiyle akşam 19:00'da bizi otelden alması ve program sonunda da Chez Ali'den alıp otele getirmesi konusunda bizce uygun bir fiyata anlaşıyoruz. Chez Ali akşamları büyük çadırlarda otantik Fas mutfağının sunulduğu ve sonrasında da bütün konukların geniş bir futbol sahası büyüklüğündeki bir alanın etrafına oturup yapılan atlı gösteriyi seyrettiği turistik bir mekan. Yemek sırasında -bence çok rahatsız edici olsa da- darbukalı ve klarnetli müzisyenler ve şarkıcılar masa masa dolaşıp müzik yapıyorlar... Ve ne yazık ki istedikleri bahşişi alana kadar da sizi rahat bırakmıyorlar. Program genelde hep aynı saatlerde bittiği için bize dönüş için gelmesi gereken saati şoförümüz söylüyor, biz de ona uyuyoruz.

Devam edecek...





 Yazılan Yorumlar...
Şükran Şahin
(02 Mart 2024)
Yazinizı keyifle okudum, şaşırdım Argania ağaclarının çoğunun orada yetiştiğini. Argan yağı kozmetik sektörde çok popülerdir. Argan agacındaki beyaz keçilere bayıldım. Atlas dağları çok güzel. Elinize sağlık.
TAMER
(09 Ocak 2024)
Teşekkürler sevgili Hakan. İşle birlikte mümkün olduğunca fırsatları değerlendirdiğimiz bir gezi olmuştu. Ben de çok keyif almıştım...
hakangeziyor
(23  Aralık 2023)
Sevgili Tamer, en çok görmek istediğim yerlerden birisine aldın götürdün beni yine. Dört gözle devamını bekliyorum. Kalemine sağlık...