Tura geldi, Tura Gittik – 3 (Lüksemburg)... | |
Lüksemburg’dayız! İsviçre’de çok hoşuma gitti ama Lüksemburg’un şöyle bir artısı var; Çok küçük! Boyu değil işlevi önemli! Mini mini. Sanki mini Cooper üretim merkezi. Ama Kişi başı gelir seviyesi bir o kadar yüksek! Nerdeyse hepsi eğitimli ve kültürlü, Her şeyden önemlisi göç almıyor, Gelirse de kalifiye kişiler… İsviçre’de göçün olumsuz yansılamaları başlamış. Deseniz ki bana nereye gidelim, Hiç düşünmeden, Lüksemburg derim. Tam kafa dinleme yeri. Islık bile çalan yok! Sessiz, Sakin, Ve huzurlu. Temiz mi temiz. Hani nerde çokluk orda kokoreç! Vadinin içine bir evler, Binalar yapmışlar, Her biri derebeylik. UNESCO tarafından koruma altına alınmış, Bu yer, Kültür mirası, Biz ise maalesef barajların altına gömmeye başladık! Çevresi yeşil mi yeşil, Sanki sera, Sanki orman, Ya da Çok büyük bir park, Tarihi yer ile yeşili, O kadar güzel uyumlu hale getirmişler ki İnşan bakmaya doyamıyor… Ressam olsan, Kesin çizmeye başlarsın. Lüksemburg çok temiz. Bu da bir kültür seviyesinin bir göstergesi. Kirletmiyorlar ki Pis olsun. Diyebilirsiniz ki Amma da yabancı aşığısın! Asla! Elimden geldiğince doğruya doğrucuyum. Bizim ülkemiz cennet ama Maalesef bu cennet yavaş yavaş özelliğini yitiriyor. İşte insan buna üzülüyor… Rehberimiz kaybolmayalım diye Elinde bölük flamasına benzer bir işaret çubuğunun uçuna geçirilmiş kırmızı bir kurdele ile En başta, Bizler de peşinde. Yıldırım yaratan bir ırkın ahfadıyız nidaları ile Yaban ellerde kaybolmak yaman olur, Sürüden ayrılanı kurt kapar. Lüksemburg’ta yollar taştan, Biz de ise Sadece Adana’nın yolları. O da türkü de kaldı. Ailelerin elinde bir köpek ile Gezmeleri moda. Yakında köpeksiz gezmeyen kalmaz gibi. Temizlik işlerinde çalışanlar, Sanki yer yarılmış, Ortada görünmüyorlar. Ama her yer pırıl pırıl. Turizm ofisine bir cihaz koymuşlar, Telefon cihazına benzer, Jeton atıyorsun, Sana bir harita veriyor, şehrin. Fena fikir değil. Mağazalar son derece şık, Ve dünya markaları burada. Kafeler inanılmaz kalabalık ama çok temiz, İnşanlar sessiz ve sakin oturmakta, Sohbet halindeler... Caddelerde, sokak lambalarının hemen altında, Canlı rengârenk çiçekler... Karşımıza modern bir dilenci çıkıyor, Dilenci denirse. Müzik kutusu, Manken bir baterist, Kendisi de akerdiyon çalıyor, İsteyen para atıyor. Kızımız tutturdu, Ben bir pantolon bakıcam, Kızım, bizim memlekette, Çok daha iyileri var dedik ise de Birkaç mağaza dolaştık, Allah’tan beğenemedi. Tekstilde üzerimize yok, altımıza var! Hem kalite, Hem de çok ucuz. Göbek açma modası çok yaygın, Kırkpınar’dan yayılmış olmasın? Açılacak göbek var, Açılmayacak göbek var! Ama bazıları ille ben de açıcam diyor, Benim neyim eksik? Herkes açıyor, Ben niye açmıyorum? Lüksemburg’ta, Pastane, kafe karışımı bir yerde mola verdik. Son derece temiz ve lüks ama Fiyatlar da bir o kadar ucuz. Biz de bu gibi yerler, Ucuz olamaz, Hatta bir güzel kazıklama yeridir. Oralarda da serbest piyasa ekonomisi var ama İnsaf ta var. Kurallar belirlenmiş. Mesela kahve 1.90 Euro, Kapiçino 2.30 Euro. Lüksemburg’ta bayan ve erkeklerde takım elbise dolaşan çok. Kafenin tuvaletini gezdim, Bal dök yala. Lüksemburg bayrak renkleri Fransızlar ile aynı, Yer ve tasarımı değişik, Kırmızı, beyaz ve mavi. Gözüme tezgâhta Napolyon kirazı ilişiyor, Kilosu 18.50 Euro, Oldukça pahalı. Muhtemelen bizden gitmiş olabilir. Şeftali 4.90 Euro, Kavun,3.90 Euro, Domates 6.70 Euro, Kısacası ucuz değil. Taksici olmanın birinci şartı; Mercedes araba. Bizde ise uzun süre TOFAŞ’tı, Ama son zamanlarda lüks markalar taksi olmaya başladı. Taksici, Yakıtı ekonomik, Yedek parçası ucuz, Bakımı kolay araba ister. Lüksemburg’ta, Tarihi evlerin yer aldığı vadinin karşısında, Bir vadi daha var, Doğa harikası, Parkçılığın en güzel örneklerinden birisi, Sanki Benim için bak, yeşil yeşil şarkısı burada bestelenmiş. Yeşilin hemen arkasındaki tepede devasa bir bina, Kulesi ve üzerindeki saati ile dikkat çekiyor. Casino yazısı dikkatimi çekiyor, Demek ki kumar serbest. Bir aralar bizde de serbestti, Hemen suyu çıktı.. Ne canlar yandı, Bu pisliğe karışmayan pek kalmadı, Şimdilerde sözde yasak, Akşam olur gizli gizli ağlarım gibi aynen devam. Bu konuda doğruyu bulamadık, Bir türlü. Eskiden sınırlar vardı Avrupa’da, Her ülke, Önce hoş geldin derdi, Şimdi ise Fark bile edemiyorsun, Plakalar olmasa, Hiç anlayacağınız yok. Bir baktık, Plakaların altında bir harfi var, Yani Lüksemburg. Lüksemburg’a girişte dağın üzerinde, Bir tane verici kulesi var, Mübarek Küçük Eiffel. Ulusal kütüphane karşısında taşlar konmuş, Oturmak üzere, Aklıma yaşa, başa, taşa oturma sözü geldi, Birden bire. Ama oturanlar çok! Bir katedral gezdik, Mumlar yanıyor ışıl ışıl, Bu mum yakılma işini, Mum fabrikası olan biri çıkarmış olmasın, sakın? Fena para yok gibi geldi, bana. Ne zaman günah çıkarma yeri görsem, Aklıma şu fıkra gelir; Zina yapmayın demiş, aziz peder. Yaparsanız yer gök inler, demiş. Vaazdan sonra yanına, Bir lolita gelmiş, Demiş ki Ama peder, görünce dayanamıyorum… Bunu duyan aziz peder, Birden erkek olduğunu anlamış ve kıza resmen sulanmış. Kızın da kafası karışmış, Muhtemelen hocanın dediğini yapıcan, yaptığını yapmıycan, Bunu bilmiyor olsa gerek. Ama peder, Az önce ne diyordunuz? Şimdi aynı şeyi siz de yapıyorsunuz deyince, Aziz peder demiş ki Bak kızım, Dediğim doğru. Zina yapınca yer gök inler ve titrer ,, Ama işi erbabı yapınca, Yorgan bile titremez! Demiş. Basit ama hayata dair çok şey anlatıyor. İsa’nın çamaşıra asıldığı yer yok gibi Her yerde o resim. Nasıl yaptılarsa, O yıllarda, Çamaşır gibi aşmışlar. Şu bizim Efes’te bulunan anamız Meryem’in resimleri, İsa ile her yerde. Meryem Ana mabedine(Efes’teki) çok iyi bakmamız lazım, Ancak geçenlerde az kalsın yanıyordu, Bir orman yangınında. Orası var oldukça çok turist gelir, daha. Onların mabedine girerken, ayakkabı çıkarılmıyor bizdeki gibi. Ama binalar son derece bakımlı ve temiz. Yapıları da Mimar Sinan eserleri gibi görkemli. Görevlilerin en çok üzerinde durduğu konu; Sessizlik. Adına ister Duke, İster kral, ne derseniz deyin, Koca sarayda bir muhafız var! O da arka tarafta. Muhtemelen Aziz Nesin’i okumuş olmalı. Aziz Nesin’e koruma vermişler, Rahmetli şöyle demiş; Beni korumadan kim koruyacak? Zaten Kabadayıları öldüren, korumaları değil midir? Koruma, moruma yok! Ne kadar güvenli bir yer. Bizde aman Allah’ım, O ne koruma! O ne gösteriş öyle. En güzel tarihi binalar, Genelde belediye binası. Yakında saraylara taşınırsa, bizim belediyeler şaşmayalım! Burada yollar parke taş, Ama alt yapı sorunu yok, Bizde ise altyapı sorunu olmayan; Dansözler! Altyapı bozuldu mu sahne alamaz, para kazanamazlar. Yani Kapitalizm. İşin ilginci; Milletin gözü önünde kıvırır, Halkı son derece mutlu eder, Üstüne gönüllü vergi bile toplarlar! Biz ise Hititlerden bu yana çamuru severiz be, arkadaş! Şimdi Avanos’ta çamurdan yapılanlar ne? Sanat eseri! Hem de çamur atmayı çok severiz! Öyle her yer güllük gülistanlık olursa, Dürter bizi bu, durum, Bir sorun çıkartırız en kısa zamanda. Yolda bir çalışma vardı, Minik bir kepçe, İki çalışan. Ama o kadar güveniyorlar ki, halkına, Çok fazla güvenlik önlemi yoktu, Nasılsa olmaz bizde kaza gibi bir şey havasındaydılar. Lüksemburg’ta, Bir kafe üzerine yazmışlar; Kafe Paris Kendinizi Paris’te hissettik, birden. Motosiklet bisiklet park yerleri de İşaretlenmiş asfalta. Ne ince bir düşünce. Lüksemburg’ta şehrin göbeğinde, Mini bir tren var ama etekleri mini değil! Şehir turu yapıyor, Fark ettik etmesine de Otobüsün hareket saati geldi, Kaçırdık bu fırsatı. Vadide tarihi bir köprü var, Mükemmel uyum sağlamış, vadi ile Bir tane de yeni köprü yapmışlar, Tarihi olanın yanında pek tadı yok. Ama Ne varsa eskilerde var der gibi bir hali var. Uzaktan bakınca, Miktarı epey fazla dev vinçler, Birbiri peşi sıra görülmekte, Yeni dev binalar yapıldığına işaret, Lüksemburg bu hali ile Daha çok ekonomik kurumu bünyesinde bulundurur. Vadiye doğru baktık, Az önce binemediğimiz mini tren dolanmakta. Bu sefer olmadı, İnşallah bir dahaki sefere. Önceki Yazı: Tura geldi, Tura Gittik – 2 (Paris) Sonraki Yazı: Tura geldi, Tura Gittik – 4 (Köln) |
Yazılan Yorumlar... | |
Fatma Ersal (01 Mart 2011) |
Gerçekten çok güzel esprili bir yaklaşım olmuş .Doğruları yansıtmışsınız .Bizim ülkemiz cennet ama boş işlere vakit harcamazsak belki cenneti görselliğe dönüştürebiliriz . |
Musa Kayrak (25 Şubat 2011) |
Guzel bir yazi olmus, elinize saglik Ferudun Bey. Nese Hanim, aslinda once sizin gozunuzle Luksemburgu gormek ve okumak isterim dogrusu. |
A. Bilgin (21 Şubat 2011) |
Ayni eglenceli uslup ve bilgi dolu seyahatnamelerle ulke ulke geziyoruz, bilgilenip ipuclari aliyoruz. Agziniza saglik. Tesekkurler. |
NEŞE (19 Şubat 2011) |
Bir güzel gezinin ardından değişik bir üslupla ve emek vererek bize güzel anılar ulaştırıyorsunuz,ehhh, biz de bu emekleri karşılıksız bırakmadan yorumlarımızı ulaştırmalıyız sizlere... |
Ferudun Babacan (19 Şubat 2011) |
Neşe Hanım, Okuyanlara da çok teşekkürler ama yorumların tadı başka. |
NEŞE (19 Şubat 2011) |
Dünyanın en zengin mini ülkesini yine size özgü üslupla gezdik...Zenginliğin kökeni "Bankacılık" veya yıkanan paralar diyebiliriz.Lüksemburg da oturan ve bize "Viyana" yazısı gönderen Musa beyden de o bölgedeki şahane şatoları yazmasını rica ettim,bakalım neler okuyacağız ? |