Volubilis'ten ayrılıp, Fes'e doğru devam ediyorum. Meknes'ten sonra, Fes'te -yeniden- görmek istediğim tek yer deri tabakhanelerinin olduğu bölge. Tabakhanelerin ortasında yer alan yıkama ve boyama çukurlarının fotoğraflarını çekmek istiyorum, sadece.
Tabakhaneler ve boya çukurları
Ama, hava bulutlu ve dolayısıyla, o rengârenk çukurların güzelliğini ortaya çıkaracak iyi ışık yok, maalesef. Tabakhaneleri çevreleyen onlarca 4-5 katlı eski bina dericiler tarafından mağaza olarak kullanılıyor. Önceden hatırladığım bir kafe vardı, çukurlara yukarıdan bakan. Onu önce bulamadım. Dericiler, çatılarına çıkıp fotoğraf çekme karşılığında para istiyorlar ki, -malûm- fotoğraf çekmek için para vermekten nefret ediyorum. Bir tanesinden rica ettim, kabul etti. Çatıdayken bana kafeyi de gösterdi ama, ben zaten fotoğrafları çekmiş bulundum.
Medina'daki kapılardan
Ticaniya tarikatı kurucusu Sidi Ahmed Ticanî Camii'nin cümle kapısı. İçeriye _Türk ve Müslüman olduğumu söylememe rağmen- fotoğraf çekmek için almadılar
Karauyin Camii ve Medresesi'nin avlusunda güneş saati
Akşam Fes'te kalmayacağım. Niyetim, Rif Dağları'nı aşıp, Akdeniz sahiline inmek. Hedefim Al Hoceima. Guercif'ten kuzeye dönünce, Rif Dağları'nın arasındaki bir vadiden (ama, yine de yüksekten) Akdeniz'e doğru iniyorsunuz. Nador'u geçtikten biraz sonra, bu seyahatte ilk kez Akdeniz'i gördüm. Artık tanıdık sulara geldiğimize göre, bundan sonrası kolay demektir. Al Hoceima'ya kadar, bizim Karadeniz sahillerindekine benzer bol virajlı ve iniş-çıkışlı yoldan gidiliyor. Manzara çok güzel! Rifler'in yemyeşil doğasıyla, Akdeniz'in güzelim mavisi buluşuyor, dantel gibi kıyı çizgisinde.
Yolda, 'baharın renkleri'
Akdeniz'i de gördük, sonunda