Fas Krallığı kendi ifadeleri ile Marok, Afrika'nın kuzey-batı ucunda, hem Akdeniz'e hem de Atlas (Atlantik) Okyanusu'na açık 446,550 km2 büyüklüğünde bir ülke. Mısır'ı, Tunus'u Libya'yı ve Cezayir'i alan Osmanlı'nın ulaşamadığı tek Kuzey Afrika ülkesi... İspanya ile arasında Cebelitarık Boğazı bulunuyor, dönem dönem buradan geçen Fransızlar ve İspanyollar Fas'a, Araplar ise İspanya'ya hakim olmuşlar. Fas'ın diğer bir özelliği ise en batıdaki İslam Ülkesi olması... 34 Milyon nüfusu, Berberi (Yunanca: Arap olmayan) ve Araplardan oluşuyor. Halk kendini Mağribi olarak tanımlıyor. (Magrib: Güneşin Battığı Yer)
Türkiye'ye vize uygulamayan nadir ülkelerden Fas, çok göç veren bir ülke. Hem başta Fransa olmak üzere Avrupa'ya, hem de Ruslardan sonra İsrail'e en çok göçü veriyor. Buna karşılık Afrika içlerinden de çok göç alıyor. Fas'ın kozmopolit nüfusu gib coğrafyası da ilginç. Okyanusa paralel Atlas sıra dağlarının deniz tarafı şehirleşme açısından daha gelişmiş, en büyük şehir olan Kazablanka ve dört imparatorluk kenti Rabat (başkent), Meknes, Fez ve Marakeş bu tarafta yer alıyor. Dağların arka tarafı çöl, Quarzazete ve Zagora gibi kentlerin bulunduğu bölge ünlü Büyük Sahra. Fas, ünlü Amerikan filmlerinin de gözdesi. "Çölde Çay" ve "Arabistanlı Lawrence" Quarzazate'de çekilmiş ama çok daha popüler olan Casablanca, Amerika'da stüdyolarda çekilmesine rağmen adını taşıdığı bu kenti tüm dünyaya tanıtmış.
KAZABLANKA
İstanbul'a 4,5 saat uzaklıktaki Kazablanka, Arapça "Darül Beyza = Beyaz Ev" demek. Faslılar kısaca "Kasa" diyorlar. Havaalanı şehre 30 km, trenle ulaşım kolay, aynı şekilde diğer önemli şehirlere de düzenli tren seferleri var. Saatleri 3 saat geri aldıktan ve etraftaki Fransızca konuşmalara alıştıktan sonra ilk iş tren organizasyonu: (üstelik araba kiralamaktan çok daha ekonomik, aynı turu yapmak üzere 4 günlük kira ve benzin maliyeti, sıkı pazarlığa rağmen 330 $) 26/4 Çarş, Airport-Casa, 14.50 - 15.25, sınıf: II, 30.00 Dirhem, gece: CASA 27/4 Perş, Casa-Marakeş, 07.16 - 10.40, sınıf: I, 110.50 Dirhem, gece: MARAKEŞ 28/4 Cu, Maraakeş-Fez, 07.00 - 14.45, sınıf: I, 254.50 Dirhem, gece: FES 29/4 Ct, Fez-Rabat, 09.00 - 12.12, sınıf: I, 105.50 Dirhem, gece: RABAT 30/4 Pz, Rabat-Casa, 09.00 - 10.03, sınıf II, 29.50 Dirhem Casa-Airport, 10.30 - 11.05, sınıf II, 30.00 Dirhem Toplam 560.00 Dirhem = 64 $ (1$ = 8.72)
Gardan yürüyerek geldiğimiz, kent merkezi Muhammed V Bulvarı'na açılan sokakların birinde otel (Astoria) ayarladıktan sonra Kazablanka'yı gezmeye başlıyoruz. Modern binalar, kafeler ve buralarda gördüğümüz çağdaş giyimli insanlar bir Avrupa kenti izlenimi verse de caddelerin pisliği öyle olmadığını gösteriyor. Halkın, merkezdeki kafeler kadar ve hatta daha çok rağbet ettiği diğer bir yer Atlantik Okyanusu kıyısındaki Hasan II Camii. Kimine göre halkın, aralarında topladığı paralarla; Kral II Hasan'a 60. doğum günü nedeniyle yaptırdığı bir hediye, kimine göre kralın tamamlayabilmek için yeni vergiler koyduğu bir prestij yapısı, Kabe'de sonra Dünya'nın en büyük ikinci camii. Korniş plajında, 20 000 kişilik kapalı, 80 000 kişilik açık cemaat yeri bulunuyor. Minare yüksekliği hakkında rakamlar farklı, 180, 200, 220 mt deniliyor ama Atakule'den (127 mt) daha yüksek değil. Maliyeti hakkında da (220 den 500 milyon $ a kadar) rivayet muhtelif (Akköprü Migros maliyeti 120 mlyon $)
Kazablanka'daki son durağımız, ünlü filmin mekanlarından Casablanca Bar. Amerika'da stüdyolarda çekilmiş olsa da bu şehri dünyaya tanıtan ve başrollerini Humphary Bogart ve Ingrid Bergman'ın oynadığı filmden posterler, "Bir daha çal, Sam" diyen Rick'in Barı dekorunda, artık Sam yerine Surinamlı zenci bir piyanist çalıyor. Eski Medina'ya komşu, Ulusal Birlik Alanındaki Hyatt Regency Otelinin altındakinden başka da Rick's Bar'lar açılmış. Film Amerikan, mekan Afrika, sinema enternasyonel, efsane devam ediyor.
MARAKEŞ
Fas'ın Kazablanka'dan (8 milyon) sonra ikinci büyük (4 milyon) şehri Marakeş, pembe şehir diye anılıyor. Gerçekten İstasyondan başlayarak resmi-özel her bina pembe, istasyonun hemen yanındaki otelimiz Ibis de öyle. Tam karşımızdaki Royal Theatre sarı rengiyle bir kaç istisnadan biri. Hasan II Avenue'den yürüyerek önce Muhammed V Avenue'ye geliyoruz. Bu iki isim ile Fas'ın bütün kentlerinin ana caddelerinde karşılaşacağız. Biraz daha yürüyünce, eski kenti çevreleyen surları geçiyoruz ve Medina'ya giriyoruz. Karşımızdaki 12 yy eseri Kutubiye Camii'nin 67 mt lik minaresi, tarihi bir kente geldiğimizin ilk işareti, Bu caminin ahşap mimberini, daha sonra bir başka tarihi mekanda, El Badi Sarayında göreceğiz. Kutubiye'nin karşısı çok büyük bir meydan, devamındaki "Souk" küçük dükkanlardan ve inişli çıkışlı dar sokaklardan oluşan bir çarşı/Pazar. Burada deri eşya, gümüş, kumaş, kilim ve çeşitli baharatlar başta olmak üzere yok, yok. Meydana gelince burası Fas'ın en ünlü yeri, adı "Cema el Fena" veya "Cemaat ül Fena". Gündüz kafelerin çevrelediği oldukça sıradan br meydan. Bir çok yılan oynatıcısı, fal bakıcısı, hikaye anlatıcısı, büyücü ve şifacının yanısıra geleneksel kıyafetleri ile resim çektiren, Callabe'leri ile dans ve müzik gösterisi yapan Mağribiler farklı bir mekanda olduğumuzu hissettiryor.
Buraya gelen her yabancının yaptığı gibi, akşam tekrar gelmek üzere Marakeş'i gezmeye devam ediyoruz. Kazablanka'da olduğu gibi burada da şehir içi ulaşım kolay, "petit" denilen küçük taksilerle her yer 1 $, "grand" denilen eski mercedesler daha pahalı, hepsi de eski model ve 500 bin - 600 bin km de arabalar. İki önemli saray, buradan çok uzakta değil, El Badi Sarayı 17 yy, Bahia Sarayı 19 yy eserleri. Önce daha yeni ve daha gösterşli olan Bahia'dayız, giriş ücretsiz, yemyeşil bir bahçede her tarafı ağaç oyma süslemeli binalar içinde harem odaları dikkat çekiyor. Bahçesinde bir reklam filmi çekilirken gezdiğimiz bu tarihi mekanda, daha önce de Harem, Şehrazat gibi filmler çekilmiş. El Badi Sarayı'na ise, küçük bir ücretle giriliyor, diğerinin aksine burada, sadece dev (90x20 mt) havuzu ve ayakta kalan bazı duvarları görebiliyoruz. New York Metropolitan Müzesi tarafından restore edilen Kutubiye Camiinin orjinal mimberi de burada, küçük bir odada ziyarete açık.
Ve tekrar Cema el Fena'dayız. Bir kahvede yorgunluk atarken "tiyatro" başlıyor. Saat 16, onlarca "tekerlekli lokanta" önümüzden geçerek, meydanda kendilerine tahsis edilen yere konuşlanıyor. Bu arada meydan iyice kalabalıklaşıyor. Marakeş halkı ve turistler buraya akarken; yılancılar, şifacılar artıyor, bunlara zenneler vb ekleniyor. Her seferinde "zorla bahşiş" karşılığı bol bol fotoğraf çekiliyor. Her taraftan gelen müzik sesleri bu "rüya" dekorunu destekliyor. Ortam, yazıldığı kadar tehlikeli görünmese de dikkatli olmak gerek. En emniyetlisi etraftaki kafelerin teraslarından seyretmek ama, lokantalar faaliyete geçince, yakından görmeden olmuyor, Arap ve Dünya mutfağı serviste. Şiş, kuskus, balık, kalamar, salatalar vb. Yerli halk kadar turistlerin doldurduğu masalar tıklım, tıklım. Gerçi, burada yemek biraz cesaret istiyor. Fakat şu kesin, Marakeş'te -anlatıldığı gibi- zaman durmuş sanki. Tarkan'ın şarkılarını, Dünya'nın çeşitli yerlerinde ve bir çok dilde dinlemeye alıştık. Buradaki sürpriz başka, Of Of'un Arapçası, taksinin radyosunda. Marakeş, çok farklı bir yer gerçekten, Kazablanka'dan sadece 3,5 saat uzaklıkta ama sanki çok daha uzakta, adeta ayrı bir gezegende. Ayrıca hem çok daha temiz, hem de çok tarihi ve egzotik, ayrılmak bayağı zor.
FEZ
Fez ise bir başka tarihi şehir, Marakeşten trenle 8 saat uzaklıkta. FEZ Tren hattı bu şekilde olduğu için önce Kazablanka'ya ve oradan Rabat üzerinden Fez'e doğru gidiyoruz. Sonra aynı yolu geri gelerek Kazablanka'ya döneceğiz. Tam 8 saat süren en uzun tren yolculuğumuzda, kompartımanı zaman zaman değişen Arap veya turist yolcularla paylaşıyoruz. Ayşa, bir matematik öğretmeni, ailesi Fez'de yaşıyor, kendisi Kazablanka'da çalışıyor ve Meknes'teki master sınavına gidiyor. "Fez'i gezmek çin bir gün az" diyor. Katcawa, bir Japon mühendis, İspanya üzerinden gelmişler. Toyota'da çalışıyor, eşiyle beraber Avrupa programı yaparken, bir de bir İslam Ülkesi gezmek istemişler ve güvenli olduğu için Fas'ı seçmişler. Benzer bir ifadeyi, Rabat'da bizi gezdiren Fas'lı rehberden duyacağız, Fas'ın en güvenli İslam Ülkesi olduğunu iddia ederken diyor ki: onun için Yahudi turistler rahatlıkla buraya gelir! Fez, iki bölümden oluşuyor. Gar'ın bulunduğu Ville Nouvelle, şehrin yeni kesimi, modern binalar, bankalar vb burada. Hasan II Bulvarı, Champes de Elyesse'ye benziyor. Buradan, geniş bir yeşil alan ayrılan ve surlarla çevrilen eski şehir (Medina) de, Fez el Cedid ve Fez el Bali olarak anılan ik ayrı bölümden oluşuyor. Burada bulunan Porselen atelyeleri, dabakhaneler, çeşitli takı, abajur, Hanna (Kına) dükkanlarından çoğu kapalı, çünkü bugün Cuma, Fas'da resmi tatil Pazar olmasına rağmen, sadece burada Fez'in Medina'sında bir istisna olduğunu trende Fez'li Ayşa öğretmenden öğrenmştik.
Medina'nın en çok gezilen ve Müslüman olmayanlara da açık Bau İnania Medresesi'ndeyiz. Burada trende tanıştığımız ve bir İslam Ülkesi görmek için buraya gelen Japon çiftle karşılaşıyoruz. Birbirinden güzel mermer ve ahşap işlemeleri bugün de hayranlık uyandıran, 1357 yapımı binada "Geleneksel İslam Öğretisi" hakkında bilgi alıyorlar. Müslüman olmayanlara yasak olan ve 15000 kişilik olduğu söylenen Kairouan Camii de Medina'nın en çok ziyaret edilen yerlerinden. Kare kesitli minareleri ve yeşil çini alaturka kiremitli çatıları ile camiler, Fas'ın her yerinde olduğu gibi burada da Medina'nın siluetinden taşıyor. (Genellikle minareler çok yüksek değil ve üzernde alem yok, pek çoğunun tepesinde ise leylek yuvası vardı)
RABAT
Fas'ın üçüncü büyük şehri Fez'den, dördüncüsü Rabat'a gidiyoruz. Dünya küçük, geliş treninde tanıştığımız Japon çiftle gene, aynı vagondayız. Bu gezideki yol-daş'ım Alparslan Özyılmaz, biraz da meslekdaşı sayılan Japon mühendisle samimiyeti iyice ilerletti, adresler-telefonlar alınıp, verildikten sonra, onlar diğer bir imparatorluk şehri olan Meknes'te indiler. Rabat İstasyonu, şehir merkezini -bir metro gibi- alttan geçen uzun bir tünelin çıkışında, modern bir bina, üç kat çıkan bir yürüyen merdivenle şehir merkezine gelyoruz, otelimz Terminus, gar'ın hemen yanında. Rabat Burgrag nehrinin kenarında, modern bir başkent. Nehrin karşı tarafındaki Sala kenti ile komşu. İstasyonu Medina'ya bağlayan Muhammed V Bulvarı, ortasındaki büyük yeşil alanı ve havuzları ile adeta bir park işlevinde, ayrıca Fas'ın en temiz caddesi.
Medina, diğer şehirlerdekilerden biraz farklı Yolları geniş ve binaları daha yeni, pek antik havası kalmamış. Rabat'ın Okyanus'a bakan semtinin adı Okyanus, Londra, Belgrad ve daha bir çok şehir gibi Ankara ve İstanbul sokakları da burada. Ankara'nın Rabat sokağı ile kıyaslandığında tam bir hayal kırıklığı, Ankara ve İstanbul adı buradaki üçüncü sınıf sokaklara hiç yakışmamış, Ankara'nın tabelası bile yerinde yoktu. Atlantik kıyısındaki plajlar da Cumartesi kalabalığı var, Atlantik ile Burgrag nehrini nehrini birleştiren Qudaya Kasabası'nda ise turistler çoğunlukta. 2000 Kadar Müslüman ailenin yanısıra 50 kadar Avrupalının yaşadığı tarihi kasabayı çevreleyen surların girişinde Zizus yapışıyor, geleneksel ayakkabı balga'sı ile bu Arap genci rehberden çok bir satıcıya benziyor. Seri bir şekilde Qudaya'yı gezdirirken biz de bol bol fotoğraf çekiyoruz. Eski cezaevi, şimdiki halı atelyesinden, 1150 de yapılan Fas'ın ilk camiine, geleneksel evlerin kapılarındaki; Fatima Eli şeklindeki kapı tokmağından, kötülükler kestiğine inanılan makaslara kadar bir çok detayı gösterdikten sonra, kafelerin girişinde Zizus'tan ayrıldık.
Fas hakkındak tüm yazı ve broşürlerde fotoğrafı görülen mavi taburelerde, turistler Maroc viskisi de denilen nane çayı (sey bin nana) içerken yerli halk sütlü kahve (kahve bil halip) tercih ediyor. Rabat'ın en çok gezilen yeri Hassan Kulesi ve Muhammed V Mozolesi. 1962 de ölen kral için nehir kıyısındaki yüksek bir tepede yaptırılan anıt mezar çok kalabalık, burada nöbet tutan özel giysili muhafızlar, önce tursitleri kendileri ile resim çektirmek için davet ediyor ve resimden sonra para istiyor, bakalım, daha neler göreceğiz? Anıt mezarın karşısındaki Hassan Kulesi, aynı zamanda Rabat'ın simgesi, Sultan El Mansur'un 12. yy da İslam Dünyasının en büyük camii için yaptırdığı 86 mt lik minarenin bugün 44 mt si ayakta, cami ise hiç yapılamamış, avludaki sembolik mermer kolonlar işte bu yapılamayan camiyi simgeliyor. Rabat'ın bir de Necropol'i var, Chellah'da 14 yy kalıntıları arasında, minare ayakta. Hamam, mozaikleri ile dikkat çekiyor. (Minare ve çevredeki ağaçlar yüzlerce leyleğin yuvası) Necropol'in karşısı hükümet bölgesi. Kraliyet Sarayı ve Bakanlıklar bu bölgede. Rabat'a kadar her şey yolunda gitti.
Nisan, Fas'ı gezmek için iyi bir mevsimdi. Trenler rahat ve zamanında gitti, Otel bulmak zor olmadı. Fas insanı genellkle güleryüzlü ve yardımseverdi. Arapça veya Fransızca bilmeyenler için biraz zorluk görünse bile, az da olsa İngilzce bilenlerden yardım aldık. Amatör rehberler veya seyyar satıcılar tarafından rahatsız edilmedik. Taksiciler fazla dolaştırmadı ve genellikle taksimetrelerini açtılar. Artık biraz daha rahat davranmaya başlamıştık ki, Qudaya'da bizi gezdirmesine izin verdiğimiz "rehber" ve Chellah'a gitmek içn pazarlık etmeden bindiğimiz grand "taksici" paragöz ısrarlarıyla biraz problem yarattılar. Ayrıca, burada tanıştığımız Hollanda'dan gelen Türk gruptan bir kişinin, Kazablanka'da Hasan II Camii'nde ayakkabılarını çaldırdığını öğrendik. Ve, bir kez daha anladık ki; her zaman ve her yerde dikkati elden bırakmayacağız.
Rabat dönüşü, son olarak tekrar Kazablanka'dayız. Merkezi tren istasyonu Gare Casa Voyagers'dan Casa'ya, Muhammed V Havaalanından Fas'a veda ediyoruz. Okyanus kıyısında yer almasına rağmen Fas denizci bir ülke olmamış, sadece 14 km lik Cebeli Tarık Boğazı ile komşu olduğu İspanyollar ve Portekizliler dünyayı keşfederken buradan denizci çıkmamış. Colomb, V. d. Gama, Macellan gemilerle; Amerika'ya, Ümit Burnu' na giderken, Pasifik'i geçek dünya turu yaparken, Mağribi'ler denizle ilgilenmemiş. Cengiz Çandar, muhteşem bir "Sağırlar ve Dilsizler Senfonisi"ne benzetiyor; Büyük Sahra ile Atlantik Okyanusu'nun buluşmasını. Hasan II. Camii'nin devasa avlusunda, okyanus dalgalarının sesini, sessizce dinleyerek vakit geçiren bugününün Faslılarının da yaptığı gibi. Okyanus'un beyaz ev Kazablanka'yı gördüğü zaman büyük beyaz köpüklerle yarattığı gösteriyi seyrederken; belki hala Okyanus'un gizlerini çözmeye çalışıyorlar, belki de Sahra'nın kimsenin bilmediği gizlerini Okyanus'la paylaşıyorlar.
Fas Sözlüğü:
Marok: Fas
Souk: Geleneksel çarşı/Pazar
Medina: Surla çevrili eski şehir
Callabe: Geleneksel başlıklı entari
Balga: Cuma günleri giyilen geleneksel ayakkabı
Riad: Geleneksel avlulu Fas evi
Magrib: Güneşin Battığı Yer (Fas- Cezayir- Tunus)
Petit: Küçük taksi (ucuz, Kasa ve Fez'de kırmızı, Marakeş'de beyaz, Rabat'da mavi) Grand: Büyük taksi (pahalı, beyaz ve eski model mercedesler)
Kasa: (Kazablanka, İspanyolca; Casa Branca: beyaz ev)
Berberi: Arap olmayan (Yunanca; Barbaros: Yabancı)
Hanna: Geleneksel kına (nazara karşı)
Beş Öneri:
-Marakeş'ten Fez'e giderken aynı yoldan trenle geri gelmek yerine; otobüsle devam etmek ve böylece yeni yerler görmek daha iyi olabilir.
-Marakeş'ten sonra programı uzatıp Quarzazate'ye gitmek ve oradan devamla Fez'e gitmek, Atlas Dağlarını ve Büyük Sahra'yı görmek açısından ilginç olabilir.
-Bir liman kenti olan Kazablanka filmlerde bırakılsa daha iyi, uçak seferleri buraya yapıldığından gidişte veya dönüşte yarım gün yeter.
-"Zaman Akıp Giderken" i dinlemek için herkesin gittiği Hyatt Regency'nin altındaki Casablanca Bar yerine Medina'daki Rick's Cafe tercih edilebilir. (hem artık orada, Türkçe de söyleyen Adana doğumlu Ürdünlü piyanist yok artık)
-Ibis otel zinciri, her yerde istasyonların hemen yanında ve oldukça konforlu yerler; ancak geleneksel Fas evlerinden butik otele dönüştürülen "riad" larda kalmak daha güzel olabilir.