Budapeşte' nin bende değişik duygular uyandıran mistik güzelliğini geride bırakmak üzere kahvaltımızı erkenden yapıp bir başka güzel şehre, Viyana' ya doğru yola çıkıyoruz. Yolumuzun üzerinde yine çok güzel bir başkent olan Bratislava var. İki saatlik zamanımızda bu küçük başkenti gezmeye çalışacağız. Bratislava dünyada iki ülkeye sınırı olan iki başkentten biri...Hem Macaristan' a hem de Avusturya' ya sınır konumunda. Diğeri de tabi ki doğal olarak Viyana. Bratislava' ya giriş yaptığımız yer Tuna nehri kenarında modern binaların yükseldiği ve bir ayağının üzerine 85 m yüksekliğinde UFO şeklinde restoranın inşa edildiği Novy Most köprüsü. (Yeni köprü)
Bu modern binaların çoğu da zaten çok uluslu şirketlerin Head Office' leri. Kiralar ve bina fiyatları ile yaşam şartlarının daha uygun olması nedeniyle Viyana yerine Bratislava' da konumlanmayı tercih etmişler. Hatta kiraların Viyana' ya kıyasla çok daha ucuz olması nedeniyle Viyana' da çalışıp Bratislava' da ikamet eden birçok Avusturya' lı olduğunu öğreniyoruz.
Bratislava' nın başkenti olan Slovakya eski Çekoslovakya' nın Slovakya' sı... 1 Ocak 1993 tarihinde son derece demokratik bir halk oylaması ile eski demir perde ülkesi Çekoslovakya, Çek Cumhuriyeti ve Slovakya olarak ikiye ayrılıyor. Dünyanın en sorunsuz ve şiddet yaşanmayan ayrılması olarak biliniyor. Eski şehir merkezine girmek için Veba anıtının önünden geçiyoruz. Avrupa' da çoğu şehirde görmeye alıştığımız bu anıtlar zamanında Avrupa' yı kasıp kavuran "Kara Ölüm" den kurtuluş anısına dikilmişler.
Eski şehir son derece şık binalar, dar sokaklar ve küçük meydanlardan oluşuyor. Oturup gelip geçeni seyredebileceğiniz kafeler ise bu sokakları ve meydanları süslüyor. Bence Bratislava küçük ama keyifli bir şehir... Mozart' ın, Beethoven' ın, Liszt' in ve Haydn' ın zaman zaman yaşadığı sanat kokan küçük bir Avrupa şehri.
Mozart' ın su içtiği çeşmeden su içip onun yeteneklerine sahip olmayı diliyoruz ama sanırım bu dileklerimiz için çok geç kalmış bulunuyoruz.
Yollarda bazen küçük pirinç kraliyet işaretleri görüyoruz. Kraliyet Saray' ına giden yolları bu şekilde işaretlemişler. Yerde bu işaretleri görmüşken biraz da kafamızı kaldırıp binalara baktığımızda yine çok ilginç bir şey görüyoruz. Eminim ki çoğu kişi görmeden geçiyordur önünden. Bir binaya saplanıp kalmış iri bir top güllesi... Gerçek mi değil mi tam emin olamadım ancak rehberimiz gerçekten o zamanlardan kaldığı yönünde çok ısrarcı olunca inanıyorum.
Bratislava' nın bende bıraktığı hoş izlenimlerden biri de esprili heykelleri oldu. Kimi zaman bir apartmanın gövdesinde duran dev bir örümcek, kimi zaman kanalizasyondan çıkıp dirseklerinin üzerinde etrafı seyreden işçi, kimi zaman bir binanın köşesinden ünlüleri gizlice fotoğraflayan paparazzi, kimi zamanda yaşarken de herkesi bu şekilde şapkasıyla selamladığı söylenen zihinsel engelli Natsi heykeli... Hepsi birbirinden güzel, hepsi birbirinden esprili. Hatta kanalizasyon işçisi için bir de trafik levhası var... Esprili belediyecilik anlayışını sevdim.
Bratislava' da şehir turunu isterseniz çok şık, kırmızı ve üstü açık minibüslerle de yapabiliyorsunuz.
Bratislava konumu itibariyle Viyana, Budapeşte ve Prag üçgeninin arasına sıkışmış bir yol üstü ara durağı gibi geldi bana. Ancak şehire haksızlık etmek amacıyla söylemiyorum bunu, sadece turizm geliri olarak da baktığımız zaman bu üç şehir Bratislava' ya fersah fersah fark atıyor. Şanslı mı şanssız mı bir konumda olduğuna tam karar veremedim. Zamanımız çok kısıtlı olduğu için Slovakya Ulusal Müzesini, Kraliyet Sarayını ve Bratislava Kalesini ne yazık ki gezemiyoruz.
Buruk bir tad damağımızda kalmış bir şekilde, tekrarlanmasını dilediğimiz bir sonraki Bratislava' gezimizde daha geniş zaman ayırabilme amacıyla Bratislava' dan ayrılıyoruz. Bende bu yazıyı yazarken sanki bu Tuna' nın güzeli küçük - büyük şehire biraz haksızlık ediyormuşum gibi geliyor. Eee gezisi kısa olunca yazısı da kısa oluyor ne yapalım.
Hoşçakal Bratislava...