Ankara'dan İstanbul yoluna dönün. Sonra, Batıkent Sincan tabelasını geçin. Mevsim sonbaharsa Yenikent kasabasına ulaştınız mı kavun alın. Yenikent'in kavunu meşhurdur. Kamyon kamyon kavunları, kavun pazarını görebilirsiniz. Devam edin Ayaş virajlarına geldiniz. Yol rampa aşağı iner, biraz yavaşlayın. Ankara-Ayaş elli yedi kilometre. Devam edin, Beypazarı'na geldiniz. Yaz mevsiminde yoğun ziyaretçi akını olduğu için anayola parkettirmiyorlar. Ama benim gibi Eylülde giderseniz park yeri var. İsterseniz bazlama, tam buğday ekmeği alın. Peynir, domatesi Nallıhan'dan alırsınız.
Hoşebe piknik yerinde Ardıç ağaçları arasında piknik yapın. Bırakın artık hep Beypazarı'na gitmeyi. Tarhana çorbası, Beypazarı güveci, yaprak dolması, Beypazarı kurusu turistler tarafından keşfedileli beri hayli zaman geçti. Bir kez de İpek Yolu üzerindeki Nallıhan'ı ziyaret edin. Nallıhan'a her gün minibüs, otobüs var. Kendi aracınızla giderseniz Ankara-Ayaş-Beypazarı-Çayırhan'dan gideceksiniz.
Beypazarı'ndan sonra Çayırhan geliyor. Ben İstanbul'a giderken belki kırk kere Çayırhan'dan geçtim. Yahu insan bir durur değil mi? Durmamışım. Hasan Polatkan baraj gölünün kenarında çay bahçesi var. Cumartesi, Pazar giderseniz kahvaltı veriyorlar. Kahvaltıdan sonra baraj gölünde motorla gezinti yapabilirsiniz. Daha sonra, yeni keşfedilmiş halen kazısı devam eden Juliopolis antik şehrini görmenizi öneririm. Kent adını Roma İmparatoru Julius Sezar'dan alıyor. Juliopolis kentinin Nekropolun'dan (mezarlık) çıkan eserler Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesinde sergileniyor.
Yok, ben pek antik şehir, mezar görmek istemem derseniz; siz en iyisi göl kenarındaki ahşap masalarda oturup bazlama, peynir, organik sebzeler tadın. Çay kahve için.
Ankara çevresi Roma İmparatorluğu'nun toprakları idi. Çayırhan'da da, Ankara'nın Kalecik kazasında da Roma İmparatorluğu'ndan kalıntılar görebilirsiniz. Julius Sezar çok başarılı bir imparatordu. Tokat'ın Zile Altıağaç mevkiinde Pontus asıllı Basforos Kralını yendi. Veni, vidi, vici (Geldim, gördüm, yendim) sözünü bir haberciyle Roma Senatosu'na gönderdi.
Beypazarı'ndan yaklaşık 40 kilometre sonra kuş cenneti var. Türkiye'de Manyas gölünden, Kuş cennetinden sonra görebileceğiniz en büyük kuş cenneti Nallıhan kuş cenneti. Çayırhan-Nallıhan arasında yer alan bu cennette bir müze var. Sadece bu kuş cennetini görmek için bile Nallıhan'a gidilir. Vaktinizi öyle ayarlayın ki güneşin batışını kuş cennetinde fotoğraf makinenizle izleyin.
İstanbul ve Çanakkale Boğazı'ndan gelen kuş göç yolu üzerinde bulunan Nallıhan Kuş Cenneti özellikle nesli tehlikede bulunan karabatak, kayakartalı, bıldırcın, yazördeği, uludoğan, peçeli baykuş, küçük kerkenez, karaakbaba, akkuyruklu
kartal için önemli bir sığınma ve yaşam merkezidir. İlkbahar ve sonbaharda göç eden kuşlar için Nallıhan beslenme, barınma ve dinlenmeleri için çok önemli bir merkez. Kuşlar gelince yüzlerce doğasever fotoğrafçı bölgeye geliyor. Türkiye'nin birçok ilinden gelen kuşseverler Nallıhan'da iki gece kalıyorlar. Doğasever fotoğrafçılar sayesinde Karaakbaba'yı ve Akkuyruklu Kartal'ı takvim yapraklarında, belgesel filmlerde, kartpostallarda görebiliyoruz..
Ben kuşları seviyorum. En çok sevdiğim kuş serçe. Sessiz, sakin, sempatik. Güvercinler kıyasıya kavga ediyorlar. Bence barışın sembolü serçe olmalıydı.
İlkbahar ve sonbaharda Nallıhan Kuşcenneti'ni ziyaret ederseniz, kuşların konaklamalarını görebilirsiniz. Kuşları dürbünle izleyebilirsiniz, yeni yapılan müzede dürbün veriyorlar. Doldurulmuş kuşlardan bir sergi salonu var. Tuvaletler gayet temiz.
Nallıhan Kuş Cenneti'nden aldığım broşürde 168 çeşit kuşun buraya geldiği yazıyor. Her yıl binlerce kilometre uçarak soğuk ülkelerden Afrika'ya gidiyorlar. Yol üzerindeki kuş cennetinde duruyorlar, yumurta bırakarak ürüyorlar, sonra yollarına devam ediyorlar. Pusulaları yok ama Allah'in verdiği bir yön duygusuyla hiç yanılmadan Nallıhan Kuş Cenneti'ni buluyorlar.
Ankara'da evimin önünde on beş metre boyunda bir çınar ağacı var. Erkek ve dişi kuşlar inanılmaz bir mühendislik harikası olarak dalların arasına yuvalarını yaptılar. Kardeşim, yuva yapmak için taşıdıkları boy boy dal parçaları bakkalda satılmıyor ki.
İstanbul'da yaşayan her iki kitabımda da yer alan Tansel Temuge Ağabeyimin oğlu Tolga Temuge kuş bekçisi idi. Nallıhan Kuş Cenneti'nden sonra kuşlar Malta Adası'nda konaklıyorlarmış. Dünya kuşları koruma vakfı kuşlar öldürülmesin diye Tolga Temuge kardeşimize ayda üç bin dolar maaş ödeyerek kuşları korumaya çalışıyor. Ama bazı vahşi yaradılışlı Maltalılar, dünyanın en ileri teknoloji ürünü tüfekler satın alarak bu zavallı kuşları avlıyor. Kuşlar yorgun. Binlerce kilometre uçmuşlar. Kuş canilerini Tolga Temuge maalesef durduramadı. Bir gün Tolga'ya gözdağı vermek için yanına tüfekle ateş ediyorlar. Can güvenliği olmadığı için Tolga kuş bekçiliği görevini bıraktı.
Nallıhan'a yaklaşırken gri renkte toprak oluşumlarına dikkat edin. Geçtiğiniz bu yollar Milyonlarca yıl önce deniz idi. Beypazarı ve Nallıhan'da göreceğiniz istiridye kabuklarına şaşıracaksınız. Nallıhan Ankara'ya 160 kilometre. Adını ilçenin yanından geçen Nallı Deresi'nden alıyor.
Osmanlı vezirlerinden Nasuh Paşa Nallıhan'da han ve cami yaptırmış. Nallıhan'a gelmeden "Sarıyar Barajı" tabelasını kaçırmayın. Oradan sola dönünce Anadolu'nun bilinmeyen bir hocasının köyüne geleceksiniz. Yunus Emre'nin kırk yıl hizmet ettiği Tapduk Emre'nin köyündesiniz.
Girişte bir dergah var, tabelasında şöyle yazıyor.
Tapduk'un tapusunda
Kul olduk kapusunda
Yunus Miskin çiğ üdük
Pişdük Elhamdülillah
Burada bir dakika durup düşünün. Siz öğretmen olarak kabul ettiğiniz bir kişinin hizmetinde kırk yıl ormandan odun taşır mısınız? Ben kendi adıma konuşayım, herhalde yapamam. Yunus Emre, Tapduk Emre kolay olunmuyor. 600 yıl sonra bize bilgi ve ışık saçan ulu kişiler Anadolu'da sadece beş tane. Yunus Emre 13. yy şartlarında kâh yürüyerek kâh bir hayvan bulursa binerek Hacı Bektaş-ı Veli'ye gidiyor. Dergâhta yıllarca öğretim görüyor. Hacı Bektaş-ı Veli Yunus Emre'yi Tapduk Emre'ye gönderiyor. Diğer ulu kişiler Hacı Bayram-ı Veli ve Mevlanâ...
Nallıhan'a ulaştınız, Nallıhan'da Osmanlı döneminde ipekçilik varmış. İpek iplik çıkarmış. İpek kozası, dut ağacı yetiştirilirmiş. İpek iplikler Bursa'ya satılırmış. İpek dokumalar Eskişehir'e gönderilirmiş. Gül bahçeleri varmış. Güllük bir cennetmiş, gül yağı yapılırmış. Bal üretirlermiş. Ankara'nın en zengin kazasıymış. Rumlar, Ermeniler göç etmeden önce iki kilise varmış. Beypazarı ve Nallıhan'daki Osmanlı mimarisinin en güzel örneklerini yansıtan evleri Safranbolu'dan gelen ustalar yapmış.
Kocahan günümüzde bir el sanatları merkezi. 45 odası ile Nallıhan'a hizmet eden büyük bir yapı. Ama çok şey beklemeyin. Belediye nedense restore etmiyor. Nallıhan'da yer alan Nasuh Paşa Camii 16. yy. Osmanlı mimarisinin şirin, güzel bir örneği. Bana göre, Kocatepe Camisi'nden daha güzel. Taş temel üstünde ahşap çatı yapılmış.
İsterseniz Nallıhan'dan İstanbul yoluna devam edin. 4 km sonra "Hoşebe" piknik alanına ulaşacaksınız. Dünyada eşine ender rastlanan asırlık ardıç ağaçlarıyla dolu Hoşebe piknik alanında eminim mutlu olacaksınız. Ama "Yoruldum, acıktım" diyorsanız Nallıhan'ın meydanında Anadolu'da görebileceğiniz en güzel belediye binasının karşısında Ayhan Sümer Kültür Merkezi'nde kahve ve tost öneririm. Belediye binası Ankara belediye binasından daha etkileyici bir Ankara evi.
Nallıhanlılar kibar, sakin, kültürlü insanlar. Gece erkek evine geç gelse bile; kadınlar erkeklere "Neredeydin" diye sormazlarmış. Anneler kızlarına böyle öğretirlermiş. 1950'lerde Nallıhan'da çeltik (pirinç) yetiştirilirmiş. Etraf pamuk tarlaları ile doluymuş. Artık ne çeltik kaldı ne de pamuk. Nallıhanlılar Vakfı Nallıhan Belediyesi ile uyum içinde çalışıyor. Ayhan Sümer Nallıhan'ın her şeyi; Kocaman bir kız yurdu yaptırmış. Belediye ile birlikte kültür merkezi, otel yaptırmış, bir de müze var.
Ayhan Sümer, Türkiye'mizin yetiştirdiği en önemli kadın yazarlarımızdan Adalet Ağaoğlu'nun Ağabeyi. Cumhuriyet kızlarını destekliyor. Nallıhan'ı geçip, Karacasu levhasını görünce sola dönün. Taşımalı eğitim başlayınca köylüler köydeki ilkokul binasını lokanta yapmaya karar vermişler isterseniz yaprak dolma, kapama pilavı ve höşmerim de ikram ediyorlar. Güzel de olmuş, köyde ve civarda yetişen sebze ve ürünleri ikram ediyorlar.
Nallıhan ve civarını hakkıyla gezeyim derseniz, merkezde Ayhan Sümer Kültür Merkezi'nde temiz bir otel var. Fiyatlar uygun. Binlerce yıllık tarihi olan Nallıhan bir gece kalmayı çoktan hak eden bir ilçe. Hem de Beypazarı'nın gürültüsü ardından biraz başınızı dinlersiniz. Göynük yolu üzerinde Sarıçalı Dağı'nın eteklerindeki Ilıca Şelalesi'ne 1-2 saat ayırın. Biraz yol yürüyeceğiniz için spor ayakkabılarınızı giyin. Bir de Tapduk Emre'nin kızı Balım Sultan'ı ziyaret etmenizi öneririm. Yol biraz yokuş ama gelen geçen yolculara yemek veren çok cömert bir sultan hanımmış. Yaşadığı köy halen bu geleneği devam ettiriyor.
İstanbul'a yurtiçi kargo şirketi arabaları gibi acele acele gitmeyin; Ayaş, Beypazarı, Nallıhan, Abant Gölü üzerinden gidip Abant Gölü'nde bir yemek yiyip kendinizi şımartın. Hattâ bütçeniz müsaitse, Abant Otel'de bir gece konaklayın.
Unutmayın insan bu dünyaya bir kere gelecek. Bu yolculukta tabiatın tadını çıkarın, barajlar, piknik alanları, Abant Gölü'nü göreceksiniz. Yeni yerler keşfetmenin zevkine varacaksınız.