Değirmen gezisinden sonra tramvay yolunu izleyerek ana meydana çıkıyoruz. Burada Lieben Frauen Kirche'yi, hemen yanındaki Bremen Mızıkacıları anıtını, Belediye binasını, St. Petri kilisesini gördükten sonra Kilisenin karşısındaki Balgebrückstrasse' den Weser nehrine doğru yürüyoruz.
Köprüye gelince sağa dönüp ikinci sokağa sapıyoruz. Burası Böttcher strasse.
Tekrar köprüye gelip bu sefer sola dönüyoruz. Soldan birinci sokağa Stavendamm'a giriyoruz. İleride ufak bir meydana çıkıp sağ ilerdeki Schnoor sokağını geziyoruz.
Bu gezdiğimiz yerlerle ilgili internetten derlediğim bilgiler:
"Bremen, Almanya Federal Cumhuriyeti'nde büyük, işlek bir liman ve sanayi kentidir. Kuzey Denizi'nden 77 km içeride, Weser Irmağı kıyısındaki kent Bremen eyâletinin başkentidir.
İkinci Dünya savaşının o kargaşa, bombalanma olayında bile, Markt platz, Rathhaus, meydanındaki tarihi binalar bombalanma riskine karşı sökülmüş, savaş sonrası da eski orijinal haline getirilmiştir. Hitler'in seçim kazanamadığı yerlerden birisidir, Bremen.
Bremen'in nüfusu, 650 bin civarında, 35 bin'i Türk. Türklere ait bir çok iş yeri var, on dört cami ve bir çok spor kulübü var. Bunlardan en önemlisi "Vatan Spor".
Yerel yönetim binası "Rathaus" Almanya'daki örnekleri arasında hatırı sayılır güzellikte bir yapı öyle ki UNESCO dünya mirasının bir parçası olarak kabul edilmiş. Gotik tarzdaki yapının tarihi 1405 yıllına uzanıyor. Bremen'de en meşhur yerler Marktplatz, Böttcherstraße, Schnoor ve Schlachte'dir.
Pirinç ve çelikten yapılmış 2000 adet çivi sizi Liebfrauen Kilisesi'nden Marktplatz'a, oradan da El İşçileri Sokağı olarak ün salmış Böttcher Sokağı'na getirir. Bremen'de her sokak, Marktplatz'a açılan bir kapıdır. Marktplatz, Büyük Barok ve Rönesans yapılarının yanı sıra, alışveriş ve kafeleriyle de Altstadt'ın merkezi konumunda."
Bremen Mızıkacıları: "Açık ara şehrin sembolü. Altstadt bölgesinde, Liebefrauen Kilisesi ve Belediye Binası'nın arasında kalıyor. Gözleriniz keskin değilse, heykeli uzaktan görmeniz imkansız. Çok ufak bir heykel olmasından dolayı, etrafındaki turistler nedeniyle dikkatinizi çekecek. Çivi yolunda da yer alan bu heykel; Grimm Kardeşler tarafından Bremen'in en önemli parçası haline gelmiş. Buraya kadar gitmişken, eşeğin bacağını iki elinizle birden hafifçe okşamayı ve dilek tutmayı unutmayın. Tek bir elinizle okşarsanız, dileğiniz gerçek olmuyor."
Böttcher Sokağı: "Herkese farklı duygular yaşatan, Bremen'in sanat sokağı burası. Değişik müzeleri, bronz heykelleri, ortaçağdan kalma evleri ve restoranlarıyla ön plana çıkıyor."
Schnoor: "Bremen'in büyülü sokakları ve panoramik köşesi olan Schnoor, renkli küçük evleri, birbirinden farklı onlarca hediyelik eşya dükkanları, mikro restoranları ve orta çağ kültürüyle sizi hemen içine alan bambaşka bir diyar. Sokak o kadar güzel ve estetik ki, etrafa bakıp fotoğraf çekmekten yürüyemiyorsunuz."
Kahve molasından sonra Bremen'e veda edip Amsterdam'da konaklayacağımız Campanile Hotel koordinatıyla yola çıkıyoruz.
Bremen'le Amsterdam arası yaklaşık 350 km. Yollar gayet güzel. Zaman zaman yol çalışmaları var.
Konaklayacağımız Campanile Hotel, Amsterdam'ın dışında. Kırmızı metro hattının son durağında. 3 katlı, tüm odalar dışarıdaki koridora açılıyor. Otelden ziyade yazlık siteye benziyor. Konakladığımız tüm kentlerdeki otellerden daha pahalı. (İki kişilik odanın gecesi 75 euro. Kahvaltı hariç.) Amsterdam'da bulabildiğim en uygun otel buydu. Otopark geniş ve bedava. Otoparktan çıkarken kapıda, resepsiyondan alacağınız şifreyi girmeniz gerekiyor.
Odalarımızda biraz dinlendikten sonra resepsiyondan metro biletlerini alıp şehir merkezine iniyoruz. Yol yaklaşık yarım saat sürüyor.
Benim bu Amsterdam'a 3. gelişim. Her gelişte yeni yerler keşfediyorum.
Klasik Dam Meydanı turundan sonra, Red Light turumuzu atıyoruz.
Mc Donalds'ta karnımızı doyurduktan sonra kalabalığın akışına bırakıyoruz kendimizi.
En son metro 00.30' da. Kaçırırsak otele dönmek epey zor olacak. Merkezde park yeri bulmanın zorluğu ve park ücretlerinin pahalılığı (saati 5 euro) nedeniyle arabayı otelde bıraktık.
Son metroya yetişip otele dönüyoruz.
Dün akşam marketten aldıklarımızla odada güzel bir kahvaltı yapıyoruz.
Bugün önce Volendam ve Marken'e gideceğiz. Oraları gezdikten sonra Amsterdam meydanlarını dolaşacağız. Hava güneşli değil ama yağmur da yağmıyor.
Volendam deniz kenarında şirin mi şirin bir balıkçı kasabası. Amsterdam'a 23 km. 52.498890,5.079269 koordinatıyla yola çıkıyoruz. Burası Volendam'da park yeri. Üstelik ücretsiz.
Yol üzerinde gördüğümüz yel değirmenine sapıyoruz önce. İçeri almıyorlar. Biz de dıştan fotoğraflıyoruz.
Volendam' da arabayı bıraktığımız yerden park etmiş olan otobüslere doğru yürüyüp sola dönünce deniz kenarına çıkıyoruz. Limana doğru yürüyüp etrafımızı seyrediyoruz. Sanki bir masal şehrindeyiz. Birbirinden güzel evler, çiçekler, yeşillik...
Limanda tur tekneleri var. Marken'e giden tekneler de buradan kalkıyor. Sahil boyunca yürüyoruz. Peynirciler, hediyelik eşya satıcıları, kafeler... Volendam'a hayran kalıyoruz.
Volendam Marken arası 16 km. Marken aslında bir ada, ancak karayla bağlantısı var. 52.456292,5.104987 koordinatı Marken' de park yeri. Bu noktadan ileriye araç geçişi de yok. Arabayı bırakıyoruz. Park bileti almak için makinenin başına geçiyorum. Her tarafını karıştırmama rağmen bir türlü bilet almayı beceremiyorum. Arkamdakine sıramı verip nasıl bilet alacak diye yandan bakıyorum. O da beceremiyor. İkimiz birlikte en sondakinden yardım istiyoruz. Meğer arabanın plakasını da girmek gerekiyormuş. Yardımla bileti alıp arabaya bırakıyorum. Hanımdan da 'Ne kadar çok oyalandın' diye fırça yiyiyorum.
Park yerinin yanındaki tahta köprüden geçip deniz kenarına doğru yürürken yağmur bastırıyor. Ama nasıl yağmur?... Bir çatı altında yarım saat bekliyoruz. Biraz hafifler gibi oluyor ama duracağı yok. Marken'i gezmekten vazgeçip arabaya dönüyoruz.
Yağmur altında otelimize dönüyor, yağmur dinene kadar dinleniyoruz. Yağmur dinince bu sefer 24 saatlik birer bilet alıp metroyla merkeze gidiyoruz.
(Amsterdam'daki toplu ulaşım biletlerini Tramvay ve otobüslerin içinden, metroda ise istasyonlardaki makinelerden alabilirsiniz. Bir saatlik bilet fiyatı 2.80 €. 24 saatlik kart, 7.50 €, Diğer günlük kartlar gibi gün sonunda bitmiyor. İlk kullandığınız andan itibaren 24 saat geçerli.
Bileti kullanmaya başlamak için makineye okutmanız; başka bir araca aktarma yaparken de biletinizin geçerli olması için indiğiniz araçta bileti makineye okutup, bindiğiniz araçta bileti tekrar okutmanız gerekiyor. Aksi takdirde bilet çalışmıyor. )
Cantraal Stationdan kalkan 2 nolu tramvayla Leidsplein'e geliyoruz. (1 ve 5 nolu tramvaylar da gelir.) Etrafa bakındıktan sonra yürüyerek Museumplein'e geçiyoruz.
Meşhur I AMSTERDAM yazısı burada. Önünde fotoğraf çektirmeden olmaz.
Tramvayla tekrar Dam meydanına geliyoruz. Burada ki Nationaal Monument' e anıtına yüzünüz dönük sağdaki Kalverstraat adlı alışveriş caddesine giriyoruz. Toplam 8-9 yüz metrelik bu caddede o dükkan senin, bu dükkan benim... bakmaktan hanımlar bir türlü ilerleyemiyor. Bize ise mağazalar önünde dikilip beklemekten başka yapacak bir şey kalmıyor.
Nihayet şikayetlerimiz dikkate alınıyor ve 3 saat sonra Dam meydandaki heykelin orada buluşmak üzere ayrılıyoruz. Zaten maçlar da var.
Biz hızla geri dönüp, benim önceki gelişimde konakladığım hostelin barına gidiyoruz.
Bir şeyler içip maçımızı seyrediyoruz...
Hanımlar birkaç poşetle geri geldiklerinde vakit epey ilerlemişti. Gezerken belirlediğimiz lokantada karnımızı doyuruyoruz.
Sabah kahvaltısı ve yolluk için bir şeyler alıp otelimize dönüyoruz.
Amsterdam gerçekten defalarca gelinecek bir kent. Her gelişte yeni yerler keşfediyorsunuz. Sokaklarında plansızca dolaşması, vakit geçirmesi oldukça zevkli. Ben bu kente gene gelirim...
Sabah, Roterdam ve Antverp'i gezip, Brüksel'e gideceğiz.