Gezi Alemi

e-Posta:    Şifre:     Kaydol | Şifremi Unuttum
 
Gezi Alemi ::::: Türkiye ::::: Eskişehir ::::: Eskişehir : Tanrım Beni Baştan Yarat        
Ülke Şehir Ekleme Düzenleme Gezi Tarihleri Okunma Yorum Yazan 
Türkiye Eskişehir 01 Haziran 2011 21 Mayıs 2011
22 Mayıs 2011
13803 5 NEŞE 

 Eskişehir : Tanrım Beni Baştan Yarat
 (Kültür/Sanat)

Geçen yıldan beri hep aklımızda, gidelim, görelim diyoruz bir türlü gerçekleştiremiyoruz...Ama bu kez kararlıyız..Önce hesap işine oturduk, bireysel mi yoksa bir tur ile mi gidelim diye, otel fiyatlarını görünce son derece uygun fiyatlı ve kaliteli bir hizmet sunacağını umduğumuz bir tura kayıt yaptırdık. Bir gece kalacağız ve programa göre de pek çok yer gezeceğiz, haydi hayırlısı, tur fobisi olan bendeniz inşallah arıza çıkarmam ! Sabah 6.30'da Haydarpaşa Garındayız, yangından sonra ilk görüşmemiz devasa güzellikle, anlatmayalım olanları, bu konuyu deşmeyelim diye bir güzel kamuflaj altında anıtsal yapı.

Rehberimizin adı ve telefonu bir gün önceden cep telefonumuza SMS olarak gönderildi, organizasyon iyi başladı, her otobüs başına bir rehber hesabı ile üç rehber iş başında, hesaba göre 120 kişiyi geçiyoruz, eyvah ! Ben bu kalabalığa hiç alışkın değilim. Neyse ki rehberimiz üç otobüsün hiçbir zaman karşılaşmayacağını, planların ona göre yapıldığını söylüyor ve beni rahatlatıyor. Bireysel olarak bu geziyi yapsaydık, bu mevsimde Eskişehir tren bileti bulmanın, özellikle haftasonu, çok zor olduğunu öğreniyorum.

Tren temiz ve bakımlı ve tam zamanında, saat 7.00 de hareket ediyor. Ne kadar özlemişim tren yolculuğunu, tadını çıkartalım biz bu işin diyerek, kendimizi vagon-restauranta atıyoruz. İyi ki biraz erken davrandık, yarım saat sonra bizim gibi kahvaltı yapmak isteyenler dolduruyor vagonu...Tam teşkilatlı bir kahvaltı tabağı ve yanında güzel demlenmiş çay ile ilkbaharın taze yeşillikleri arasından, Sapanca gölü kıyısından, Sakarya vadisine, oradan da, Bilecik rampalarına tırmanmaya başlıyor tren. Bilecik'ten sonra manzara değişiyor, dağlar bitiyor ve yemyeşil bir düzlük, yer yer kırmızı gelincik kümeleri ile karşılıyor bizi. "Bozkır" demeye bin şahit ister ama iki ay sonra sapsarı görseydik bu alanları işte o zaman bu adı yakıştıracaktık. Tren tam zamanında Eskişehir Garına giriyor. Bizler çıkışta hangi otobüse bineceğimizi biliyoruz, oturacağımız yerler de önceden belirlenmiş kargaşa yok !

Yaklaşık 750.000 nüfuslu bu kente ikinci gelişimiz, 25 yıl önce bir seyahat dönüşü uğramıştık, o zamandan aklımda kalan köhne, eski, tozlu ve gri renkli bir kasaba ve pis bir akarsu olmuştu. Göreceğiz bakalım neler değişmiş ? Beyaz kandil çiçeklerini cömertçe sarkıtan dev gibi kestane ağaçlarının çevrelediği meydandan hareket ettik, istikamet Anadolu Üniversitesi kampüsü. Temiz bulvarlardan geçiyoruz, modern tramvaylar geçiyor ortadan hızla, 26 durak varmış, iki hat üzerinde, bu kentin plaka numarası 26 ve telefon kodu 222. Kentte popüler bir sembol oluşturuyor. Anadolu Üniversitesi, şehir içinde bir başka şehir, parklar, heykeller, havuzlar, çiçekler, fakülte binalarının arasını cennete çevirmiş. Tiyatrosu, sineması, alışveriş merkezi ile yıllarca dışarı çıkmadan yaşanır burada, yeniden öğrenci olmak geldi içimden. Bir Üniversite kampüsüne turistik gezi yapacağım hiç aklıma gelmezdi, herhalde rektörlük de bu işe olumlu bakıyor, üniversitenin tanıtımı açısından... Kapıdaki görevliler bizi öyle güzel karşıladılar ki...

İkinci durağımız "Hava Müzesi". Burası programda olmayabilirdi bence, Hava Kuvvetlerimizin en yakın zamanda burada kendi adına yakışacak bir müze yapmasını diliyorum, modern müzecilik ve tanıtım olanakları açısından son derece yetersiz bulduk.

Şimdi, eski lokomotif yapım atölyelerindeyiz, yeni adı ile TÜLOMSAŞ. Bakımlı bir yeşil alan içinde, 1960'ların Komünist devir devlet binalarına benzeyen mimarileri görmeye gelmedik, ama bu bahçede camdan bir vitrin içinde 50 yıldır yatan "Devrim" markalı ilk Türk otomobilini izliyoruz. 1961'de, 4,5 ay içinde 2 adet üretilmiş. 29 ekim sabahı, Devlet başkanı Cemal Gürsel Anıt Kabir'e gitmek üzere "Devrim "e biniyor, araba 100 mt. sonra stop ediyor: Benzin bitti !!! Cemal Gürsel'i hemen 2 no.lu "Devrim" e alıyor ve Anıt Kabir'e ulaştırıyorlar...İşte şimdi bu tarihi arabaya bakıyoruz, ağırlığı 1200 kg .ama ancak 50 beygir gücünde...İşte öyle bir şey..
Eh ,öğleyi yaptık, Namlı restaurantta yer ayrılmış, adam başı 15.00 TL'ye Çiğ börek, Balaban kebap, salata, ayran ve keşkülden oluşan lezzetli yemeğimizi yedik ve tam karşısındaki "Haller Gençlik Merkezi"ne daldık Eski meyva-sebze hali şahane bir eğlence merkezine dönüşmüş, tepede devasa bir avize, etrafta pastane, cafe, pub ve hediyelik eşya dükkanları ile işte dönüşüm başladı. Akşamları canlı müzik de varmış, güvenlik görevlisi canla başla bilgi verip bizleri davet etti akşama. Haller Merkezinin tam arkasında eski buğday silosunu arıyoruz, hani bildiğimiz silindirik dikey depoları olan klasik silo. Ama artık o bir otel, hem de yurt dışında çok sevilen bir otel zincirinin halkası, üzeri kaplanmış, içine odalar yapılmış, etrafı düzenlenmiş, işte size bir dönüşüm daha...

Çok güzel havuzların yakınından geçiyoruz, hele Orduevi önündeki kent merkezi beni şaşırtıyor, havuzlar ve hepsinin ortasında heykeller, köprüler rengarenk, döküm demir korkuluklarına çiçek saksıları asılmış, köprülerin uygun yerlerine de heykeller yerleştirilmiş. Renkli köprülerin 26 adet olduğunu öğreniyoruz, çeşitli renkler, her çeşit insanı ve her çeşit fikri sembolize ediyormuş. Tam kentin merkezinde Köprübaşı denilen yerde ve Porsuk üzerindeki adanın karşısındayız, tam karşımızdaki devlet binasının önüne de anıtsal bir heykelli havuz yapılmış, yerine çoook yakışmış...
Kent Park'a gidiyoruz, eski şeker fabrikasının birçok bölümü kapatılmış, yakında oraları da bu dönüşümden payını alıp, kimbilir ne güzel yerler olacaklar. Kent park, şeker fabrikasının pancar alımı sırasında, tonlarca pancarı yaydığı alana yapılmış. Sanki Paris'te Versailles sarayı bahçelerine giriyoruz, öylesine muhteşem demir-döküm kapılar yapılmış, her yer temiz, her yer yeşil, çiçekler, havuzlar, yine heykeller, birkaç kafe ve Porsuk nazlı nazlı akıyor. İlerde park dışında, oltalarını almış balık tutanları ve nehir kıyısına oturmuş, günün keyfini çıkartan gençleri izliyorum. Küçük bir gölcükte yüzen renkli dev sazan balıkları yukardaki köprüden ne kadar zevkle izleniyor.

İkinci köprüye gelince bizdeki şaşkınlık daha da artıyor, aşağıda resmen bir plaj var, beyaz şezlongları, güneş şemsiyeleri, denizden getirilen kumun üzerine yerleştirilmiş. Kıyı, çakıl döşenmiş ve su masmavi, pırıl pırıl, mevsiminde buraları nasıl güzel olacak ! Ehhh pes vallahi demekten başka bir şey diyemiyoruz, bu belediye başkanı her kente lazım...
Şehirde halkın kullanımına sunulan her yerde önce çocuk, yaşlı ve engellilerin düşünüldüğünü öğrenince Yılmaz Hocaya hayranlığım daha da artıyor, tüm kaldırım ve ulaşım araçlarında bu fikir ön planda.

Eskişehir Operası karşımızda, aklınıza dev gibi bir bina gelmesin Opera deyince, insani boyutlarda, Eskişehirin geleneksel tuğla mimarisine çok uygun bir yapı...Düğün salonu olarak başlanmış fakat Yılmaz hoca, şehirde çok fazla düğün salonu olduğunu ileri sürerek burayı opera ve tiyatro yapıyor. Uzak bölgelerden ve Üniversiteden bedava otobüslerle halk geliyor buraya ve biletler 1 (bir) TL...Evet yanlış değil, tam 1 Türk lirası. Önümüzdeki hafta Fazıl Say'ın konseri var, fiyat değişmiyor.
Çağdaş Cam sanatları müzesi bugünün en harika duraklarından biri. Odunpazarında restore edilen bir konağın içinde ve tüm dünyadan gelen seçme eserler sergileniyor, ben böylesini Venedik Murano da bile görmedim diyebilirim, çok güzel eserler var.

Hiç kötü bir yer yok mu bugünkü programda derseniz ? Eskişehir'e tepeden bakan "Şelale Park "ı beğenmedik. Odunpazarı belediyesi yaptırmış, yapay kayalardan aşağıya sular akıyor ve tam şelalenin önüne baraj gibi yapılan camlı bir kafeden millet suları ve aşağıda şehri seyrediyor. Camlı kafenin yeri çok yanlış bana göre, bir de yan tarafta Hollanda kırlarından fırlamış, ahşap bir yel değirmeni dönüp duruyor, ne alaka ise !
Artık otele dönme zamanı geldi. Odunpazarı konakları denilen bölgede restore edilen 11 konaktan oluşan kompleks bizi bekliyor. Her evde 6-7 oda var, bir de ana bina durumundaki konak. Çok güzel restore edilmiş, çok güzel döşenmiş, çok güzel işletiliyor, daha ne isteriz. Akşam yemeği açık büfe, yemekler de güzel.

Fazla oyalanmadan yemek sonrasında tramvaya atlıyoruz ve önceden bize tavsiye edilen "Barlar sokağı" na düşüyoruz. Cıvıl cıvıl bir sokak, gençler ve bizim gibi kendini genç hissedenler ortalıkta. Heryerde müzik ve sohbet, biralarımızı bitirip, daha ilerde, köprünün arkasındaki eski kereste fabrikasına, bugünün "222 Eğlence Merkezine" gidiyoruz. Burası biraz daha pahalı Barlar sokağına göre, orada üniversite öğrencileri, burada genç işadamları belirgin...Sabah saat beşte başlayan günümüz şık bir konağın, konforlu odasında son buluyor.
Yeni günün ilk durağı "Sazova parkı". Yine şık bir giriş kapısı bizi karşılıyor, park bir sazlık alana yapıldığı için bu adı almış. Parkı, şu anda bakımda olan bir mini trenle gezme imkanı var ve işte bir şaşkınlık: Tren istasyonu, Karlovy Vary'deki Market Spring binasının tıpatıp aynısı. Bu güzellik, üzerindeki motiflere kadar bozkırın ortasında. İkinci sürpriz, karşımdaki Disneyland şatosunda ! Mavi kuleleri ile masallardan fırlayan şatonun her bir kulesi Türkiyedeki bir meşhur kuleyi yansıtıyor.
Üçüncü sürpriz ise sağ tarafımdaki yapay gölün içinde salınıyor : Kristof Kolomb'un gemisi Santa Maria. Ne diyeyim bilmem ki, sen çok yaşa Yılmaz Hoca. Hepsinin plan ve projelerine öncü oluyor, heykelleri, havuzları tasarlıyor ve kent mobilyaları ve gereçleri için de özel üretim yerleri yapıyor. Yapay gölde yazın su kayağı ve optimist yelken de yapılıyormuş.
Yeniden Odunpazarı'nın dar sokaklarındayız. Konakları inceleyip, güzel fotolar çekiyoruz. Kurşunlu külliyesini ziyaret edip, Lületaşı müzesindeki eserleri hayranlıkla izliyoruz ve Cumhuriyet müzesindeki şimdiye kadar görmediğimiz bir çok ilginç fotoyu inceliyoruz. Kurtuluş savaşından hiç bilmediğimiz belgeler bunlar.

Köprübaşına geldik, şimdi de Porsuk'da tekne keyfi yapacağız. Amsterdam'ın kanallarından tanıdığımız üzeri camlı teknelerle 20 dakikalık bir tur etrafın güzelliğini birkez daha anlatıyor bize. Yanımızdan Venedik gondolları geçiyor, ilerde Paris köprüleri, biz neredeyiz?
İki saatimiz var grupla buluşmaya, serbest zamanımızı güzel bir öğle yemeği ve Porsuk kıyısında son bir gezi ile geçiriyoruz. Eskişehir, geçmiş yılların sevilen şarkısıyla "Tanrım beni baştan yarat" diye bağırıyor ve birileri de onun bu feryadını duyuyor. Orta yaşını geçmiş, güzel, olgun ve kültürlü bir kadın gibi bu şehir. Estetik müdahaleler başarılı olmuş, daha önünde mutlu ve sağlıklı yıllar var bu gidişle...








 Yazılan Yorumlar...
sir
(18 Haziran 2012)

canım es es im gözümde yaşlarla..bir eskişehr sevdalısı 30 yıllık bir ingilizce öğretmeni....my hometown I love u... thanks a lot Neşe Hanım

gülden
(11 Haziran 2011)

Yorumlarınıza katılmamak imkansız..Seneler öncesi gördüğüm şehir ile şu anki şehir arasında inanılmaz fark var..bence haklısınız Ferudun bey,bu şehrimize Yenişehir demeliyiz ve emeği geçenleri kutlamalıyız,alkışlamalıyız.....Sevgili Neşe hanım,kalemizi sağlık...keyifle okudum ve foto lara bayıldım....

Erdin İVGİN
(01 Haziran 2011)

Neşe Hanım bu güzel yazınız için teşekkür ederim.
Yaklaşık 9 yıl kadar önce Eskişehir’e görevli olarak gitmiş ve 2 ay kalmıştım. Hafif Raylı Sistemin inşaatı devam ediyordu. Porsuk Çayı kanallarının ıslahı ise sadece bir proje idi. Anadolu Üniversitesini Türkiye’nin en büyük üniversitesi haline getiren Prof. Dr. Yılmaz BÜYÜKERŞEN belediye başkanı olmuş, büyük projelerini sırasıyla hayata geçiriyordu.
Fotoğraflarınıza bakınca Eskişehir’in bir Avrupa kenti olduğu anlaşılıyor. İnsanca yaşanılabilen gelişmiş bir kentin Türkiye’de de olabileceğini görmekiçin herkesin Eskişehir’i ziyaret etmesi gerekiyor.

Ferudun Babacan
(01 Haziran 2011)

Yenişehir diyelim.
Ve güzeli yaratanları parti gözetmeden alkışlayalım.
Emeğine sağlık, Neşe Hanım.

hakangeziyor
(01 Haziran 2011)

Hocam, gerçekten bu Eskişehir yeniden yaratılmış gibi. Her gören aynı şeyi söylüyor. Fotolarda bu güzelliği sonuna kadar destekliyor.
Kaleminize sağlık...

 Yorum yazmak isterseniz...
 
Yorum Yazabilmek İçin Üye Girişi Yapmalısınız.