Gezi Alemi

e-Posta:    Şifre:     Kaydol | Şifremi Unuttum
 
Gezi Alemi ::::: İtalya ::::: İtalya Genel ::::: İTALYA - Roma’dan Pisa’ya, Venedik’ten Verona’ya        
Ülke Şehir Ekleme Düzenleme Gezi Tarihleri Okunma Yorum Yazan 
İtalya İtalya Genel 02 Haziran 2011 01 Ocak 2011
04 Ocak 2011
18680 2 Torun Çelebiler 

 İTALYA - Roma’dan Pisa’ya, Venedik’ten Verona’ya
 (Genel)

Hiç İtalya'ya gittiniz mi? Sizi oralarda gezdirmemi arzu eder misiniz? Bu yazıyı okursanız, belki gitmiş kadar olursunuz, ne dersiniz? İşe ya da okula gidince arkadaşlarınıza "Geçen gün İtalya'ya gitmişim, bir güzeldi ki sormayın" bile diyebilirsiniz, kimbilir!

İtalya deyince, çoğumuzun aklına Venedik ya da Roma gelebilir, diye başlamayacağım. Çünkü herkesin aklına pek çok farklı şey gelebiliyor. Örneğin benim aklıma pizza geliyor; çünkü İtalyan pizzasına hayır diyemem. Oradaki en vasat ve bakımsız pizzacılar bile insana parmaklarını yedirtiyor! Ancak domuz eti kullanıldığı için sebzeli ve peynirli pizzalardan yemenizi tavsiye ediyorum. Sebzeli diye küçümsemeyin, patlıcanlı ve kabaklı pizzalar bir harika! Özellikle Aşk Çeşmesi'nin yanında pizzaya alternatif olarak hazır yemek imkanları bulunmakta.

Sıra geldi restoranlara; açıkçası gördüğünüz tüm restoranlarda yiyebilirsiniz ancak garsonlarla iyi geçinmenizi öneririm. Bunun nedeni garsonu çok bekletince sizle ilgilenmiyor, tabakları önünüze sertçe bırakabiliyor. Tur rehberimiz de bizi bu konuda çok uyarmıştı. Ancak, başımıza hiç gelmedi. Bunun dışında yemekler istendikten sonra ya çok hızlı ya da çok yavaş geliyor. Hiç ortayı tutturamıyor sanki bu İtalyanlar. Salatalarının da çok temiz olduğu söylenemez. Genelde iyi yıkanmamış oluyor. Yaptıkları makarnalar da tüm dünyadan farklı olarak daha sert ki bence öyle daha güzel oluyor.
Biz bu geziye haziranın sonunda gittik! Dolayısıyla güneşin kavurucu sıcaklığını sürekli üzerimizde hissediyorduk. Bir de sabahtan akşama kadar yürüdüğümüzü düşünürseniz, ne kadar susadığımızı tahmin edersiniz. İtalya'nın gezdiğimiz tüm şehirlerinde suyun iki çeşidi vardı. Biri gazlı diğeri ise bildiğimiz normal su. Gazlı su dediğimiz de sodanın biraz hafifi ve tadı gerçekten güzel.

Roma, tarihin en eski kentlerinden biri. Şehirde hâlâ yaşam devam ediyor. Eski yapılar aynen korunmuş, neredeyse Roma bir açık hava müzesi. Surların içindeki eski Roma'da antik çağ öncesi yapılar var. Surların dışı ise çağdaş yapılarla bezeli. Bu eski şehir, olduğu gibi korunmuş ve yeni yapılar başka bir bölgeye yapılmış.

Roma'ya gidip San Pietro Kilisesi'ni gezip görmemek olmaz. Kilisenin içi müze gibi; müze derken de üç yüzden fazla heykel (üstelik kafası kopuk falan değil) ve bir sürü sanat eserini kastediyorum.
Roma'da pek çok meydan bulunuyor. Bunların içinde en çok etkilendiğim ise Pantheon tapınağının ortasında olduğu meydan. Bu tapınak MÖ 25'te yapılmış. Pagan kültürünün etkilerini barındıran bu tapınak aynı zamanda Hıristiyanlığın da izlerini taşımaktadır. İstanbul'daki Ayasofya Kilisesi yapılmadan önce dünya üzerinde en yüksek kubbeye sahip yapı bu tapınakmış.

Bir başka popüler meydan ise Trevi Meydanı. Bu meydanın en önemli özelliği Aşk Çeşmesi'nin burada olması. Bu çeşmeye para atınca Roma'ya bir kez daha gelineceğine inanılıyor. Ayrıca para atıp dilek de tutabilirsiniz. Bence bu inanış yanlış; çünkü ben bu çeşmeye beş tane para attım ama, hâlâ bir şey olmadı! Ne dileklerim gerçekleşti, ne de İtalya'ya bir kez daha gidebilmem kısmet oldu!

Trevi Meydanı'ndan İspanyol Merdivenleri'ne doğru gidebilirsiniz. Başında çeşme olan merdivenlerin basamakları devasa uzunlukta. Sonunda ise beyazlığıyla göz kamaştıran Santissima Trinita Del Monti Kilisesi uzaktan uzağa bize selam yolluyor.

Tüm bu tarihi yapıları gezerken çok susayabilirsiniz. Susuzluğunuzu buz gibi bir top dondurma ile de gidermeniz mümkün. Bir top dediğime bakmayın, buradaki toplar bizimkilerin neredeyse dört beş kat büyüklüğünde ve oldukça da zengin bir tat dünyası var İtalyan dondurmalarının.

Roma, dünyanın en küçük ülkesi olan Vatikan'ı da içinde barındırmaktadır. Şehir içinde ülke yani! Bilmece gibi! Gezilmeden, görmeden dönülmemesi gereken bir yer de Vatikan. Vatikan aslında kendi egemenliği olan ayrı bir devlet. Buranın merdivenlerinden çıkarken hemen hemen tüm Roma'yı seyretmek mümkün. Dikkat edin, çıkarken çok yorulmayın çünkü daha gezeceğiniz çok yer var.
Roma'yı gezerken bu büyülü şehirde geçen "Melekler ve Şeytanlar" adlı filmi de anımsamadan edemedim. Bundan yüzlerce yıl önce insanların yaşadığı bir yerde dolaştığımı hissetmek beni gerçekten çok heyecanlandırdı. Öte yandan insanın bu evrende ne kadar küçük ve geçici olduğunu bir kez daha kendi kendime düşündüm.

Bu arada Colosseum (Kolezyum) da gezilmesi gereken bir yapı. Yüzlerce yıl önce spor müsabakaları ve kanlı dövüşler burada yapılıyormuş. Biz hiç kullanmadık ama, Roma'da toplu taşıtları kullanmak da oldukça mantıklı. Bütün yollar Roma'ya çıkar, diyelim ve bu tarihi kentle vedalaşıp Pisa'yla kucaklaşalım.

Buraya gelen çoğu turistin en büyük zevki Pisa Kulesi'nin önünde fotoğraf çektirmek. Küçüklüğümden beri pizzayla alakası olduğunu sandığım Pisa Kulesi, yumuşak zeminin çökmesi nedeniyle eğilmiş ve daha sonra yirmi milyon sterlinlik bir çalışmayla kurtarılsa da bir kaç yıl içerisinde yıkılacağı hakkında uyarıda bulunulmuş.

Şimdi de suların kenti Venedik'teyiz. Kentin sokaklarında gondollerle geziliyor. Biz de gidince gondole bindik binmesine ama, gondolün yaşlılara göre olmadığını babaannemin korkularından anladım. Venedik kanallardan oluştuğu için bu kanalları birbirine bağlayan pek çok köprü var. Kanallarda yüzmek yasak, eğer bu kirli suya girecek olursanız, para cezası ödemek zorunda kalabilirmişsiniz.
Kentin en ünlü meydanı St. Marco (San Marko) Meydanı'dır ve burası güvercinlerden sorulur. Ha bir de unutmadan söyleyeyim, bu meydanın çevresindeki kafelerde kahve içmeyi de ihmal etmeyin.
Venedik'te en çok etkilendiğim yerlerden biri de Fenice Tiyatrosu. Hani hep filmlerde gördüğümüz, oval şeklinde, etrafındaki beş katlı localarda birçok minik odanın olduğu tiyatro. Burayı gezmenizi ve mümkünse bir opera izlemenizi öneririm.

Venedik'in batısında ise aşıklar kenti Verona bulunmakta. Aşıklar kenti adını Juliet'in evinden almaktadır! Evin girişindeki tünele benzeyen yerde "Biz de buradaydık" benzeri notlarla karşılaşabilirsiniz. Birkaç adım daha ilerlediğimizde ise yarı çıplak bir kadın heykeli çıkıyor karşımıza. "Bu hanım kim?" diye soruyoruz ve "Juliet" yanıtını alıyoruz.

İnanışa göre, heykelin çıplak göğsüne dokunmak, gerçek aşkı bulmanız için size bir şans veriyormuş. İnsanların gerçek aşka ne kadar hasret olduklarını Juliet heykelinin, dokunula dokunula orijinal rengini yitirmiş göğsünden anlamak hiç de güç değil doğrusu! İtiraf etmeliyim ki, ben de onlardan biriyim ve ben de şansımı denedim.

İtalya deyince aklıma, artık ülkemizde de satılmaya başlanan Murano camları geliyor. Zaten İtalya'da pek çok yapıda bu camlar kullanılıyor ve ilk cam Murano'da bulunduğu için buranın cam işçiliği oldukça gelişmiş. Eve dönüş yoluna koyulmadan önce sevdiklerinize alacağınız Murano camından bir kolye oldukça cazip bir hediye olabilir. Hoşça kalın, sevgiyle kalın...

Sen de hoşça kal İtalya!..
ALP DEMİREL-14 yaşındayım. 8.Sınıf öğrencisiyim. İtalya yurtdışında gördüğüm ilk yer.


Not: Bu yazı, Evliya Çelebi'nin doğumunun 400. yılı anısına hazırlanan ve tüm geliri UNICEF Türkiye Komitesi'ne bağışlanan "Torun Çelebiler Seyahatnamesi, 2011" adlı kitaptan editörlerin özel izni alınarak yayımlanmıştır.








 Yazılan Yorumlar...
hakangeziyor
(03 Haziran 2011)

Sevgili Alp, inşallah paralar yerini bulur da tüm isteklerin yerine gelir...
Kalemine sağlık...

NEŞE
(02 Haziran 2011)

Alp, ne mutlu sana,14 yaşında İtalya gezisi yaptın ve bu güzel geziyi arkadaşlarına ve bize çok başarılı bir şekilde anlattın...Aşk çeşmesine attığın paralarla dileklerinin bir gün gerçekleşeceğine eminim,biraz sabır,gezmek sabır ister genç arkadaşım..Anladığım kadarı ile gezmenin ne kadar zevkli olduğunu anlamış durumdasın ve bu geziler devam edecek gibi...

 Yorum yazmak isterseniz...
 
Yorum Yazabilmek İçin Üye Girişi Yapmalısınız.