Gezi Alemi

e-Posta:    Şifre:     Kaydol | Şifremi Unuttum
 
Gezi Alemi ::::: Fransa ::::: Disneyland ::::: Babalar ve Çocuklar Paris'te - 2: (Walt Disney Studio Park)        
Ülke Şehir Ekleme Düzenleme Gezi Tarihleri Okunma Yorum Yazan 
Fransa Disneyland 12 Haziran 2011 18 Mayıs 2011
22 Mayıs 2011
12337 10 hakangeziyor 

 Babalar ve Çocuklar Paris'te - 2: (Walt Disney Studio Park)
 (Genel)

Bugünkü Disneyland programımızda diğerinden daha küçük bir alanı kapsayan Walt Disney Studio Park vardı. Sabah 07.35'de uyandığımda aldığım ilaçların ve erken yatmış olmamın etkisiyle kendimi daha dinç hissediyordum. Kahvaltı işini hallettikten sonra tüm eşyalarımızı otelin kilitli emanet odasına görevli nezaretinde teslim ederek 08.40 otobüsüne bindik.

Walt Disney Studio Park'ta erken giriş sisteminin çalışmadığını unutmuştuk. Gerçi Walt Disney 09.30'da açıldığı için yarım saatlik zamanda oradaki hediyelik eşya büfelerini inceledik. Ege yine bir tişört beğendi ve yanımızda bütün gün taşımamak için çıkmadan almak üzere anlaştık.
Biletlerimizi otomatik makinelerde okutup Studio Park'a ilk girdiğinizde yürüdüğünüz pasaj sizi sanki 1980'lere götürüyor. Tarihi benzin pompası, nostaljik Amerikan arabaları, tematik birkaç restoran. Buradan çıkar çıkmaz yeni bir masal dünyasına adım atmış oluyorsunuz. Buradaki stratejimiz sağ taraftan başlayarak saat yönünün tersine ilerlemek oldu. Zaten her iki parkı da en akıllıca gezmenin tek yolu da bu olsa gerek. Aksi takdirde bir oraya bir buraya derken hem daha fazla yorulursunuz hem de daha fazla zaman harcarsınız.

Studio Park'da dört farklı alan olduğunu söyleyebiliriz: Production Courtyard, Toon Studio, Backlot ve Toy Story Playland. Ayrıca, her atraksiyonun bulunduğu binanın yüksekçe bir yerinde numarası var. Size verilen haritadaki numaralarla aynı olduğu için büyük kolaylık sağlıyor.
Stratejimiz gereği ilk hedefimiz 5 numaradaki Kayıp Balık Nemo'nun izlerini takip edeceğimiz Kaplumbağa Dünyası (Crush's Coaster) oldu. Bir çok insan benzer stratejiyi izlediği için (siz tam tersini de uygulayabilirsiniz) 10-15 dakikalık mini bir kuyruğa takıldıktan sonra ikisi önde ikisi arkada dört kişilik minik kaplumbağalarımıza bindik. Güvenlik bariyerlerimizi kontrol etti. Her şey çok güzel başladı. Önce bir ara dışarıya çıktık, millete bir gülücük attık, el salladık. Sonrasında, denizin ya da daha doğrusu dev bir akvaryumun içindeydik sanki; rengarenk balıklar, mavi deniz anaları, devasa istridyeler, dinginlik, huzur... En son deniz analarını gördüğümü hatırlıyorum...Bir saniye sonra kaplumbağanın içindeki herkesde film koptu...Yaklaşık 10-15 metrelik ani bir dalış, son sürat ilerleyen bir kaplumbağa, durmadan dönen inişli çıkışlı yollar ve bir de kaplumbağanın sinir bozucu biçimde kendi etrafında dönmesi...Hani binerken ön ve arka demiştim ya...Onu unutun...Bir ara "Allahım nerdeyiz biz?" diye bağırmışım. Arkadan da Ege'nin "Anne kurtar beni!" çığlığı geldi. Yanımda oturan Erdin'de bir şeyler diyor ama ne dediğini anlamıyorum. Zaten kafamı önüme eğip gözlerimi de sımsıkı kapamışım ve sürekli Nemo'ya küfür ediyorum.

İndiğimizde birkaç saniye tek bir laf eden olmadı. Kendimizi geldiğimizde oybirliği ile bindiğimiz en manyak şeyin bu olduğuna karar verdik. Belki de böyle bir atraksiyon beklemediğimizdendir. Diğer büyük oyunlarda neyle karşılaşacağınızı az çok görüyor ya da tahmin ediyorsunuz. Ama burada çok boş bulunduk ve devasa bir sürprizle karşılaştık diyebilirim. Bu arada Erdin'e kaplumbağadayken ne mırıldandığını sordum. Cevap durumun vehametini açıkça ortaya koyuyordu: "Nefes almayı unutma Erdin, nefes almayı unutma Erdin...."Siz siz olun ya bu satırları dikkatli okuyun ve gardınızı alın ya da bırakın Nemo sonsuza kadar denizin derinliklerinde kaybolsun dursun...
Biraz sakinleşmeye ihtiyacımız vardı ve hemen kaplumbağanın karşısında bulunan arabalara binmeye karar verdik. Meşhur Arabalar (Cars) animasyon filminin karakterlerinden oluşan 4 nolu atraksiyonda (Cars Quatre Roues Rallye) aynen fincanlarda olduğu gibi durmadan iki yönde dönüyorsunuz. İyi ki sakinleşelim dedik...Ölüm korkusu yoktu ama döne döne içimiz dışımıza çıktı. Yine de keyifli olduğunun altını çizmem lazım...
İstikamet Toy Story Playland...Biraz sonra alanın girişinde kocaman bir Buzz Lightyear renkli heykelinin yanında bulduk kendimizi. Altında çocuklarla bol bol fotoğraf çektirdikten sonra 17 numaralı oyunun olduğu alana geldik. RC Racer, ülkemizde pek çoklarının bildiği adıyla bir tür "Gondol". Hani şu yarım dairelik bir alanda ileri ve geri doğru giden heyecanlı, bol çığlıklı atraksiyon. Burada ise bir arabaya binerek aynı heyecanı yaşıyorsunuz. Araba'da Oyuncak Hikayesi filmindeki küçük şirin yeşil araba. Erdin'le ben birbirimize baktık ve diğerlerini yalnız başlarına bırakmaya karar verdik. Bekleme kuyruğu da oyunun süresi de oldukça kısaydı. Aslında ne olacağını açık bir biçimde gördüğünüz için binilmeyecek bir şey değildi ama biz hala kaplumbağanın tesiri altındaydık galiba.

Paraşüt kulesi kapalı olduğu için Disneyland gezimizdeki eğlenceli oyunlarından birisine daha katılamamış olduk. Can sıkıcı bir durum tabi. Önceden bu konularda internet sitelerinde bilgi verseler çok daha iyi olur diye düşünüyorum.
Hemen paraşüt kulesinin az ilerisinde yer alan 14 nolu Studio Tram Tours'un bulunduğu bölüme geldik. Yalnız sıraya girmeden önce 12. katıyla meşhur olan Hollywood Tower Oteldeki atraksiyon için fastpasslarımızı kullandık ve 11.25-11.55 arasına randevulaştık.
Normal tekerlekler üstünde giden tren süsü verilmiş birkaç vagonlu araçlara bindiğimizde saatler 11.15'i gösteriyordu. Önce Parkın sağ tarafından devam ettik. Dinazorlar filminde kullanılan dinazor örnekleri, Pearl Harbor filminde kullanılan uçaklar derken Castastrophe Kanyonunda bizim tren durdu. Etrafta yüksek kayalar, eski bir tanker düştü düşecek gibi duruyor, dar bir kanyondaki madendeymişsiniz havası verilmiş. Birkaç saniye sonra deprem oluyormuş gibi vagonlar oldukları yerde sallanmaya başladı. "Noluyoruz ya" derken bizim eski tanker alev almasın mı? Hayır yüzümüze sıcaklık vurmasından ziyade tankerin yavaş yavaş üstümüze doğru gelmesi beni tedirgin eden. Daha bunun şokunu atlatamadan dağın tepe bölümünden tonlarca su da üstümüze doğru gelmez mi? O suyla tanker daha da hızlı biçimde kaymaz mı? Haporlörlerden yükselen felaket müziği de işin tuzu biberi oldu tabi. Sizin anlayacağınız bir bir film platosuna girmişiz. Yaklaşık 50-60 saniyelik bu showun sonunda rahat bir nefes almış oldum. Islanmadık ama tırsmadım dersem yalan olur...
Bu sefer tren gerisingeriye döndü ve bindiğimiz istasyonu da geçerek sol tarafa doğru ilerlemeye başladı. Herkes yeni bir macera için apartta bekliyordu. Yolumuzun üstünde Disney filmlerinde kullanılan eski model arabalar, at arabaları çok hoş bir görüntü oluşturuyordu. Sonunda, deprem yaşamış bir Londra caddesine geldik. Nasıl canlı bir sahne anlatamam. Bazı yerlerden dumanlar çıkıyor, tren ve otobüsler devrilmiş...Gözlerimi dört açtım bekliyorum...Hiçbir şey olmadı...Geriye döndük ve başladığımız yere geldik. İyi kandırdılar bizi ikinci seferde bu kesin...

Tren turumuz tamamlandığında saat 11.35 olmuştu ve biz hızla 13 nolu atraksiyonun oraya geldik. Fastpasslerimiz olduğu için farklı bir yerden bizi içeriye aldılar. Terör Kulesi (The Twilight Zone Tower of Terror) tüm Disneyland'daki en can alıcı eğlencelerden birisi. 1939 yılında çekilen bir Hollywood filminde kullanılan otel dekoru esas alınarak hazırlanmış. Lüks otele yıldırım çarpması neticesinde gelişen olayların ve elbette kafayı yiyen bir asansörün hikayesi. Zaten dışarıdan baktığınızda bina yarım ve dış cephesinin bazı bölümleri kapkara görünüyor.
Bizi karanlık bir odaya aldılar. Başımızdaki asansör görevlisi kılıklı şapkalı adam çocuklar konuşurken ingilizce olarak "kapayın çenenizi" diye bağırdı. Öyle boş bulunmuşum ki yerden iki santim zıpladım gibi geldi bana. "Herkes halının üzerine toplansın" komutuna da harfiyen uyduk tabi ki. Aha dedim, tamam, asansör halının üzerine denk geliyor ve şimdi uçacağız...Yanılmışım, bize birkaç dakilkalık siyah-beyaz filmi seyrettirdiler ve yandabir kapı açıldı. Görevli aynı bağırgan ses tonuyla "gidin" dedi.

Başladık merdiven çıkmaya. Bir kat çıktıktan sonra bizi 21'li gruplar haline getirdiler. Topluca asansör bekliyoruz. İçeride oturacağımız yerlerin numaraları asansörün önünde yerde yazıyor. Oturacağımız yerleri de gösteriyorlar. Asansör geldi, kapı açıldı, bindik. Kemerleri bağlattılar ve kontrolü ihmal etmediler. Biraz sonra korku filmlerinde çıkmış bir müzik başladı. Aramızda konuşuyoruz: "Şimdi 12. kata çıkacak" diye...Yavaşça bir kat çıktı ve kapılar açıldı. Üç boyutlu görüntülerle otelde hayatını kaybetmiş bir ailenin ruhları dolaşırken bizden yardım istediler. Hayır, edicem etmesine de kemerler bağlı...Bir katı daha yavaşça çıktık. Bu sefer oldukça uzakta dolaşan hayaletimsi yaratıklar gördük. Tam "yahu Kurti bunlar bize bir şey demeye çalışıyor" diyecektim ki asansör birden 3-5 kat jet gibi çıktı. Sonra 2-3 kat yerçekiminden hızlı biçimde düştü. Sonra birkaç kat çıktı ve asansörün kapıları açıldığında baktın ki tüm Studio Park ayaklarımızın altında. Kapı hızlıca kapandı ve öyle bir düştü ki asansörde çığlık atmayan bir kişi kaldıysa dişimi kırarım. Birkaç saniyelik düşüş sonrası asansör sertçe durdu. Yalnız durduğu zaman bile sanki her an düşecekmiş gibi sallanıyorsunuz. Ya da şöyle diyeyim, hani 6 çelik halat varmışta üçü kopmuş öbürleri de gitti gidiyor...Yine son sürat 12. kata, açılan kapı, çığlıklar, nasıl olduğunu bile anlamadığım bir düşüş, kalp bedenden çıkacak beklentisi ve stop...
Terör Kulesi ve onun kafayı yemiş asansörü hakkında yorum yapma yetimizi kaybetmiş halde sokağa çıktık ve hemen oradaki çeşmelerde elimizi yüzümüzü yıkayarak kendimize geldik. İstikamet 7 numaralı Armageddon Özel Efektler Show'u. Hepimiz kısa bir tanıtım fragmanından sonra filmde yer alan meteor çarpma sahnesini yaşamak üzere yine filmde kullanılan uzay mekiğinin birebir aynısının içine doluştuk. Sallantılar, ufak çarpmalar, daha sonra dev meteora hafif bir dokunuş, devre dışı kalan aygıtların paniği, sağdan soldan çıkan alevler ve aynı anda yüzümüze püskürtülen sular. Gerçekten keyifli bir sahneydi diyebilirim.

Saat 12.45'ti ve haftalık programda yer alan CineMagique gösterisinin başlamasına 15 dakika kalmıştı. Hemen 2 numarada yer alan sinema salonuna yöneldik. Oldukça kalabalıktı. Perde açıldı ve tarihi bir film gösterimi başladı. Yaklaşık bir dakika sonra salonda bir cep telefonu çalmaya başladı. "Ne saygısız insanlar var" demeye kalmadan bir adam sahneye doğru cep telefonu ile yürümeye başladı. O anda ekrandaki karakterler konuşmayı bırakıp perdenin önünde yürüyerek konuşan adama bakmaya başladılar. Ve devrin büyücüsü attığı bir parça tozla adamı filmin içine aldı...

Bundan sonrasında adamın tarih boyunca Walt Disney'in popüler filmlerinde yolculuğu başladı: İyi, Kötü, Çirkin'in meşhur düello sahnesinden Star Wars'ın savaş sahnesine, Singing in the Rain'den şu an adını hatırlamadığım pek çok meşhur filmde yer aldıktan sonra yine güzel bir atraksiyonla perde yırtıldı ve hoop adam sahneye geri geldi. Yaklaşık 30 dakikalık bu esprili sinema tarihi yolculuğu izleyen herkese büyük keyif verdi...
Sinemadan çıktıktan sonra 13.45'te başlayacak olan geçit törenini izlemek için yerimizi aldık. Disney's Stars and Cars gösterisinde en önde her zamanki gibi Mickey ve Daisy olmak üzere animasyon filmlerinde meşhur olmuş tüm arabalar ve karakterler geçit törenine katılmıştı. Bol bol fotoğraf çekip oldukça eğlenceli bu yarım saatlik şovu izledik. Şovdan birkaç dakika önce Ege, Uygar ve Erdeniz canlı Stich şovuna gittikleri için başlangıcını göremediler...

Artık yavaş yavaş Stüdyo Park'ın ve genel olarak Disneyland Paris'in sonuna geliyorduk. Ayrılmadan önceki son bir saatimizde katılmayı planladığımız iki şey kalmıştı. Hızlı adımlarla bunlardan ilkine ve beni çok tedirgen edenine doğru yürümeye başladık: Rock'n Roller Coaster. Gelmeden önce yaptığım araştırmalar neticesinde Park'ın bu popüler atraksiyonu beni ve Ege'yi oldukça ürkütmüştü. Üç saniyede 100 km hıza ulaşan ve oradan oraya hızla giden bir tür tren diyebiliriz. Ege yolun başında pes etti. Daha sıraya girdiğimiz andan itibaren suratımın bembeyaz olduğuna bahse girebilirim. Giriş yolunda Rock'n Roll dünyası ile ilgili görselleri izlerken çıkış kapısının nerede olabileceğine dair göz ucuyla sıranın sonun bakıyordum. Zaten az olan bekleme kuyruğu kısa bir sürede geldi. Son ana kadar her an vazgeçebilirdim ama devam ettim. Güvenlik bandı kontrol edildi ve bildiğim bütün duaları arka arkaya okumaya başladım. Bu arada da "Bir insan parasıyla bu kadar rezil duruma niye düşer ki?" diye de kendi kendime soruyordum. Araç hareket etti, hafif sol yaptı ve durdu. 3-2-1- veee start...
Başlangıç korkunç hızlı oldu ama içeride dolaşırken beklediğim kadar ürkütücü olmadığını anladım. Ya da üç günden beri kendi sınırlarımı zorladığımdan bana öyle geldi. İndiğimde oldukça rahattım. Hala katıldıklarım arasında en manyak olanının kaplumbağa olduğuna yemin edebilirim...

Finali saat 15.15'te başlayan Animagique ile yaptık. Disney'in meşhur karakteri Donald'ın sürprizlerle dolu dünyasında canlı performansla 20 dakikalık hoş bir gezinti yaptık. Herkesin bu şovdan keyif aldığını söyleyebilirim.

Artık bu masal diyarından ayrılarak Paris'e geçme vaktimiz gelmişti. 15.55 otobüsü ile otelimize gelerek eşyalarımızı emanet odasından aldık. Otelin hemen birkaç yüz metre uzağındaki tren istasyonuna yürüdük...

Disneyland Paris, gerçek bir harikalar diyarı. Çocuklarımızın büyük keyif aldığını sanırım hatırlatmaya gerek yok. Ya biz ? Ben kendi adıma bu kadar eğleneceğimi hayal etmemiştim. Şimdi düşündüğümde korkularım bile yıllarca unutulmayacak hatıralar olarak kalacak. Bu yüzden yolunuz Paris'e düşerse (yetmeyecek ama) hiç olmazsa bir gününüzü bu masalsı dünyayı görmek için ayırın. Bence pişman olmayacaksınız...

Paris'te görüşmek üzere...








 Yazılan Yorumlar...
hakangeziyor
(21  Aralık 2013)

Hocam, aynı heyecanı yaşayan bir insan olarak beğendiğinize çok sevindim. Tekrar yaparmıyım diye soruyorum bazen kendi kendime... Cevap: Bilmiyorum...

Şükran Şahin
(21  Aralık 2013)

Hakan bey,yine severek okuduğum keyifli bir gezi anlatımı.Güzel fotoğraflar eşiliğinde. Tebrikler, teşekkürler. Ege ne şanslı! Bir göz açıp kapayıp, birde bakmışım 40 yaşımı bitiriyorum. Bu şaşkınlıkla kendime yaş günü hediyesi olarak (2000 yılının başlangıcında) büyülü ışıklandırmalar eşliğinde, Paris, Disneyland gezisi armağan etmiştim. Roller coster, Indiana Jones,RC Racer, asansöre ve adını hatırlayamadığım birçoğuna, yaşıma inat cesaretle binmiştim.. Şimdi nasıl bindiğime şaşarak...

Tamee
(24 Temmuz 2012)

Kanadadan araba kullanarak 3000 km sadece gelisim oldu ve bisey di iyiki gelmisiz ve 39 yasindayim cok etkilendim

Ege
(16 Haziran 2011)

Bu gezi sözlerle anlatılamaz, enfes bir maceraydı. Paris'te güzeldi ama Disneyland bizler için harikaydı. Bunu hiç unutmamamızı sağlayacak mükemmel bir yazı yazdıkları için babama ve tüm gezialemine teşekkür ederim.

Raynor
(13 Haziran 2011)

Abi, şurda gençlik parkında çarpışan arabalara binelim desm, olmaz dersin...Gidiyorsun oralara yok kaplumbağa, yok üç saniyede 100 km ulaşan coaster falan. Anlayamıyorum ki seni :)

hakangeziyor
(12 Haziran 2011)

Neşe Hocam, Ferudun Bey güzel yorumlarınız için teşekkürler. "Parayla rezil olma" olayında gerçekten samimiyim hocam. Belki de sadece para ödendiği için biniyor insan onu da bilmiyorum. "Görevimiz Tehlike Ekibi" ifadesini çok tuttuğumu söylemeliyim.
Ferudun Bey, bir ara Disneyland Türkiye ciddi ciddi tartışılmıştı. Hatta bizim de olduğumuz Ankara için. Ama gerçekten kolay bir şey değil diye düşünüyorum. Yapılır mı? Elbette...Tutar mı? Orasını bilemem...

Ferudun Babacan
(12 Haziran 2011)

En mahrem yerlere bu kadar ustaca giren bir Milletin evlatları neler yapmaz ki?
Neşe Hanım.

NEŞE
(12 Haziran 2011)

Sevgili Ferudun bey,gönül ister tabii ama ,Türkiye de aynı güvenlik önlemlerini uygulayabilirmiyiz acaba ?Birkaç kaza sonrasında,birkaç can gittikten sonra "Ehhh Allahın işi" demeyelim sakın !

NEŞE
(12 Haziran 2011)

"Görevimiz Tehlike" ekibini kutluyorum...Rüya mı desek,kabus mu desek,her ne ise unutulmayacak anılar.."Bir insan parasıyla bu kadar rezil duruma niye düşerki ?" sorunuz beni çoook güldürdü...İnsanoğlu bu işte,hem parayı verir,hem de sorar bu soruyu...Çok yaşa Hakan,bizi çok güzel gezdirdin !

Ferudun Babacan
(12 Haziran 2011)

Disneyland fikir sahibi, yatırımcı, mühendisler ve inşaasında görev yapanlar ile devasa bir şey.İnşallah Türkiyede de birkaç yere yapılır.
Emeğinize sağlık.

 Yorum yazmak isterseniz...
 
Yorum Yazabilmek İçin Üye Girişi Yapmalısınız.