Ülke |
Şehir |
Ekleme |
Düzenleme |
Gezi Tarihleri |
Okunma |
Yorum |
Yazan |
Yunanistan
|
Midilli |
27 Haziran 2011 |
|
15 Haziran 2011 21 Haziran 2011 |
21387 |
26 |
NEŞE |
|
|
Orea Mitilini - 1: (Güzel Midilli) (Genel)
|
Bazıları diyor ki, ne var o adada hiç gitmeyin, değmez...Bazıları diyor ki, geçen yıl gittim, bu yıl da gideceğim...Karar verdik, gideceğiz, hem de yine kırk yıllık dostlarımız olan iki aileyle birlikte, toplam yedi kişiyiz, bakalım bu kez kaptan (yani ben), gemiyi karaya oturtmadan başarı ile grubu limana geri getirebilecek mi?
Kendi kararımızı kendimiz verelim, değer mi, değmez mi görelim...Önceden dersimi her zaman çalışırım, bana güven veriyor önceden plan yapmak. Bu kez de öyle oldu, planımıza göre 6 gece kalacağız, böyle bir ada için çok görünebilir ama Ayvalık limanından feribotun kalkışı akşam saat 18.00 olunca, adaya varış 19.30 olacak ve bir gece boşuna gececek...
Ayvalık yeni limanın tam karşısındaki Jale feribottan daha önceden ayırttığımız biletlerle (gidiş-geliş 30 €) feribotta yerimizi alıyoruz. Birkaç Türk, birkaç Yunanlı aile dışında bir Avustralyalı çift ve Fransız erkekler grubu var teknede. Yunanlı bir adamcağız bahçesine demir bir kapı yaptırmış Ayvalık'da, yüklemiş götürüyor, yanımdaki esmer ama saçları sarı boyalı hanım da evine sehpa takımı almış, aşağıda, girişe özenle yerleştiriyor. Demir aldık, tekne hareket etti, Cunda önlerinde her iki kıyıdaki sığlıkları işaret eden kırmızı -yeşil (iskele-sancak) şamandıraların arasından dikkatle açılıyor feribotumuz...
Gökyüzü kararıyor, biz açık denize doğru yöneldikçe ve haziran ortasında kuvvetli bir sağnak bastırıyor, nereden çıktı bu hava şimdi, şu anda bir sorun yok ama sahile varınca, otelimize yürüyerek gideceğiz, sırılsıklam olmak istemiyoruz tabii. 1,5 saat sonra ünlü Midilli kalesinin eteklerini tarayarak limana giriyor ve kuvvetli poyrazda bir-iki manevradan sonra ancak yanaşabiliyoruz.
Gümrük binası eski ve kasvetli bir yapı, içine labirent gibi bir koridor yapmışlar, herkes sırada, herkes derken biz Türkler ve diğer AB üyesi olmayanlar tabii. Camekanın arkasında iki erkek gümrük memuru işe yeni başlayan kadın memura işin inceliklerini uygulamalı anlatıyorlar, bizim yeşil pasaportun artık Yunan vizesi istemediğini de öğretiyorlardır umarım !
Çıkış kapısında bir kadın yolumuzu kesiyor ve kiralık araba teklif ediyor, adı sanı belli olmayan bir şirket, ben ve eşim biraz ucuz olsa bile böyle tekliflere açık değiliz, iyi bir şirketin sigorta güvencesi de iyi olur fikrindeyiz.
İki gün boyunca Mitilini şehrini gezeceğiz, geri kalan üç günde de araba kiralayarak tüm adayı dolaşmayı ve akşamları Mitilini'deki otelimize dönmeyi planladık. İnternette çok sıkı bir araştırmayla buldum otelimizi, hem merkezde olacak, hem ucuz olacak, hem temiz ve güzel olacak, ohhh nerede bu bolluk? Arayan bulur: Alkaios Rooms...Şehrin merkezinde, Alkaiou sokakta iki binası olan bir otel-pansiyon, eski evler restore edilmiş, güzel pansiyonlar olmuş, ana bina bahçeli, kahvaltımızı yarın sabah orada yapacağız, bizim bina 3-4 bina ilerde, iki kişilik odaya gecelik 45 € ödeyeceğiz. Yorulan, ihtiyaç molası veren odaya gidebilir, o derece merkezdeyiz...
Otele yaklaşırken arkadan bir adam koşarak yanıma geliyor, arkadan arkadaşlar, "Kaptan öndeki hanım, ne diyeceksen ona söyle" demişler. Adı Mustafa, burada bir restaurantta çalışıyor, elimize bir broşür tutuşturdu aniden. Aldık, kabul ettik..Yerimize yerleştik, üste başa çeki düzen verdik, arkadaşlar yüzüme bakıyor, "eeee nerede yiyeceğiz bu gece?" Mustafa'nın broşürüne bir göz atıyorum, limana girişte sol mendirek üzerinde Fanari=Fener restaurant, zaten önceden de buradaki bir sıra lokanta da yemeği kafaya koymuştum, istikamet Fanari....
Rıhtım üzerinde 3-4 lokanta ve kafe var, Mustafa uzaktan bizi görüyor, hemen masa düzenlemesi yapılıyor ve mekanın sahibi Dimitri ve annesi bizi mezeleri seçmeye içeri alıyorlar. Aman Allah, mutfakta yemediğimiz kalmadı, her mezeden ikişer ikişer geliyor, Barbayanni marka uzo havalarda uçuyor, kıtlıktan çıktık galiba? Biraz sonra Dimitri'nin annesi izin istiyor, en sevdiği dizi başlıyormuş, televizyonun ekranına yapışıyor, koca ekranda Yunanca alt yazılı Ezel dizisi başladı ve Maria için gecenin en önemli saatları...Güzel bir gecenin sonunda hesap da güzel geliyor, adam başı 17.50 € ödüyoruz, meyvalar da şirketten. Patlayıncaya kadar ye-iç, ödediğimiz hesaba dikkat! Dönüş yolumuz üzerinde rıhtımın en şık ve eski kahvesi Panellinion da kahveleri içerek yemeğin cilasını tamamlıyoruz, artık bilmem, Türk müdür, yoksa Yunan kahvesi midir, her ne ise güzel bir lezzet bu kahve !
Yeni gün güzel bir hava ile başladı, ne çok sıcak, ne de soğuk, tam gezme havası. Sabah kahvaltısı portakal ağaçları altında Alkaios'un bahçesinde ve umduğumuzdan çok iyi, çünkü yazışmalarda bize bildirilen "hafif bir snack"idi, halbuki peynir hariç güzel sayılabilecek bir kahvaltı ile karşılaştık. Sabah keyif kahvemizi yine Panellinion'da içerek hemen arka sokağımızdaki, şehrin en büyük kilisesi Hagia Therapon'a yollandık. Therapon=iyileştiren demek, bizim Tarabya'nın adı da bu kelimeden geliyor. Bu arada şehirde bir tane bile döviz bürosu olmadığını, döviz bozdurmak isteyeceklerin bankada saatlarca sıra bekleyip bir sürü belge doldurup zaman kaybedeceklerini belirtmem gerekir. Kredi kartı da pek çok yerde geçmiyor, bu durumda nakit olarak Euro taşımak en doğrusu.
Hagia Therapon ve tam karşısındaki Bizans müzesi gezildikten sonra önde biz hanımlar, arkada beyler bir rıhtım turuna çıkıyoruz. Tam köşede kuzey Avrupa çizgileri ile eski Büyük Britanya oteli. Neoklasik valilik binası, eski Belediye sarayı ve 70'lerin çizgilerini taşıyan konser binası, hemen yanında belediye bahçesi yer alıyor.
Arka caddeye atlayarak şehrin ana alış-veriş caddesi Ermou'ya geçiyoruz. Bütün caddeleri esir alan motosiklet-mobilet ordusundan burada kurtuluyoruz neyse, Ermou günün belli saatlerinde trafiğe kapalı. Çok canlı bir bölgedeyiz, lüks gözlükçünün köşesine yerleşen adam bağırarak taze kabak çiçeği ve salatalık satıyor. "Organikos bunlar, organikos !" diye bağırıyor. Şehrin ana damarı olan Ermou, kuzeye Epano Skala=yukarı iskeleye kadar uzanıyor. Antik çağda bu cadde bir kanalmış ve kale bölgesi de böylece bir ada şeklindeymiş, sonraki yüzyıllar boyunca, bu kanal molozla doluyor ve Ermou caddesi oluşuyor. Şehrin iki limanı var ve biz şimdi yeni liman bölgesinden antik eski limana ve Osmanlı'nın yerleşim bölgelerine doğru yürüyoruz.
Midilli, tüm dünyanın dilinde Lesvos, 1462'de Fatih tarafından
fethediliyor. 1912 Balkan savaşında elimizden çıkana kadar 450 yıl Osmanlı'nın egemenliğinde kalıyor, ada o kadar yeşil, sulak ve verimli ki sarayın en güzel meyva ve sebzeleri buradan gidiyor. "İmparatorluğun meyva bahçesi" diyorlar buraya. Fatih, adayı Bizans'tan değil, Genova'lı Gattelusi ailesinden alıyor, çünkü Bizans İmparatoru Michael Paleologos Lesvos'u 1354'de bu aileye hediye eder, bu cömert hediyenin sebebi de ,1261'de İstanbul'un IV.Haçlı seferinde Latinlerden geri alınması sırasında Genovalıların Bizans'a yaptıkları yardımlardır.
Ermou caddesinden kuzeye doğru yürüdükçe, mimari stil değişiyor, dükkanlar ve evler tipik Türk karakterleri göstermeye başlıyor, etraftaki birkaç çeşmede Türk izleri görüyoruz, bu arada Metropolitlik kilisesi Hagios Athanasios'u gezerek bir başka dinin kutsal yapısı Yeni Camii çıkıyor karşımıza. 1825'de Kolağası Nazır Mustafa Ağa yaptırmış ,restore ediliyor sanki ama bence yapılacak çok iş var daha. Tam karşı sokakta "Çarşı Hamamı" var, günümüzde sergi binası olarak kullanılıyor.
Epano Skala'ya geldik. Mitilini'nin ilk limanındayız. Burası kuzeye bakıyor, denizin içinde antik mendireğin izleri hala belli, hava ısındı, birer soğuk bira pek güzel gidiyor bu antik limanda (yarım litre Mythos-2.50 €). Tam karşımızda üç yavrusunu kucaklamış bir anne heykeli var, acı bir geçmişi hatırlatıyor: 1922'de mübadele denilen cehennemden sağ salim kurtulup, kendini bu adaya atan Küçük Asya'lı anneyi sembolize ediyor. Yerlerinden yurtlarından koparılıp kağıt üzerindeki hesaplarla buraya gelmeleri uygun görülen binlerce kişi bu noktada karaya çıkıyorlar ve bu bölgeye yerleştiriliyorlar, yıllar süren mücadeleler sonucu başlarını sokacak bir kulübeye sahip oluyorlar. Bugün bu insanların torunları bizleri yaşlı gözlerle karşıladılar, hatırlayabildikleri birkaç Türkçe kelimeyi bizlere söyleyebilmek için birbirleri ile yarıştılar, dedelerinin, nenelerinin yurtlarını, İzmir'i, Bursa'yı, Çanakkale'yi, Balıkesir'i sordular. Hiçbir şey diyemedik, önümüze baktık sadece...Kucaklaştık onlarla...
Epano Skala=Yukarı İskeleden, yokuşa doğru, kalenin eteklerinden Micra Asia=küçük Asya caddesine tırmanıyoruz. Yarın yine buraya geleceğiz, kaleyi gezeceğiz. Burası Kioski=köşkler semti, Osmanlı'nın ve şimdinin aristokrat semti. 1893'de Osmanlı idare merkezi olarak yapılan bina bugün Deniz Ticaret genel sekreterliği, biraz ilerde Osmanlı İdadisi olarak yapılan bina ise (1896) Midilli Mahkemesi. Yine bu bölgedeki,19 yüzyıl binası Halim Bey köşkü ise sanat galerisi olarak kullanılıyor.
Tepeyi aştık, limana doğru iniyoruz, istikamet Budget şirketi, arabamızı ayırtalım da içimiz rahat etsin. Adanın yokuşlu ve virajlı yollarını önceden tahmin ettiğimizden biraz kuvvetli bir araba da karar kılıyoruz, 7 kişiye 2 adet Hyundai Getz yeterli olacak, 3 günlük 115 € anlaşıyoruz, bir gün sonra teslim alacağız.
Yorulduk ve acıktık, tüm kitaplarda yer alan Kalderimi=kaldırım tavernasını şereflendirmenin vaktidir. Öğlen uzosu, kabak çiçeği dolma, fırında peynir ve şaraplı ahtapot=adam başı 12 € ....Ne yapayım ben bu fiyatları ?
Yemek sonrası ağırlaşan vücudumuz ve göz kapaklarımız bizi pansiyonumuzun portakal bahçesine biraz dinlenmeye götürüyor, sokaklarda in-cin top oynuyor, bir kedi bile yok. Saat 17.30'da açılacak dükkanlar, pazartesi ve Çarşamba da öğleden sonra hiç açmıyorlar dükkanları, cumartesi de yarım gün, ehhhh bu kadar tembelliğe bu ekonomik kriz de biraz müstahak gibi. Dönüşte limanda sohbet ettiğimiz İzmirli bir iş adamının anlattığına göre, Yunanlı adam diyor ki: Ben neden çalışayım, annem ve kaynanam her ikisi de 3500 € emekli maaşı alıyorlar, onlarla beraber oturuyoruz, ayda 7000 € gelirim var, çalışmama gerek yok..Ohhhh ne ala hayat !
Akşam piyasa saatinde ortalık yeniden canlandı, güzel kızlar, şık giyimli delikanlılar köşelerde yerlerini aldı, üstü açık bir spor arabada pek havalı bir çift geçiyor ve ortalığa "çıstaka çıstaka" ritmleri yüksek sesle yayılıyor.
Yemek çok geç yeniyor bu ülkede, çok çalışıp yoruldular ya, eve gidip biraz dinlenecekler ve ancak 21.30'da yemeğe çıkılacak. Öğlen bira içerken Epano Skala da aklımıza yazdığımız Rembetis'e gidiyoruz, rembetiko filan çaldığı yok, yerin adı "Rembetikocu". Koca masanın üzeri tıka basa meze dolu, ızgara sardalya pek nefis, her şeyden tadıyoruz, içiyoruz gene Barbayanni yi, adam başı 12.50 €. Bu tatil, Türkiye de yapacağımız bir tatilden çok daha ucuza mal olacak bize !
Yeni günümüzde grup ikiye ayrılıyor, müzeciler ve çarşıcılar olarak bölünüyoruz. Ben müze grubundayım ve önce limanın arkasındaki Hürriyet heykelini ve Tzamakia plajını keşfediyoruz. Kalede ciddi bir restorasyon çalışması var, işçiler çalışıyor. Osmanlı eserleri başta olmak üzere tüm kale elden geçiyor. İlk yapısını ünlü denizcimiz Barbaros'un yaptırdığı Medrese karşımızda, Barbaros da bu adada Plomari de doğmuş, onun yurdunu bir başka gün ziyaret edeceğiz. İlerde, sarnıcı ile bir Osmanlı çeşmesi, hapishane, hamam ve bir tekke görülüyor, bu yapılar 1677'de ekleniyor ve antik tiyatronun taşları kullanılıyor yapımda çoğunlukla.
Burçlara tırmanıyoruz, aşağıda Epano Skala ve ufukta Anadolu mavilikler içinde çok güzel görünüyor. Ada halkı, 3000 yıldır değişmeyen bir Aeol lehçesi kullanıyor ve antik çağda karşı kıyıda=Aeolia da da aynı dil kullanılıyordu. Türkler 1912'de adayı terk edince kale kışla olarak kullanılıyor, daha sonra 1922'deki mübadelede adaya karşı kıyıdan gelen halk buradaki çadırlara yerleştiriliyor ve bu bölgede bu insanlar için evler yapılırken de tabii kaleden sökülen taşlar kullanılıyor...
Kaleden çıkıp, yokuştan aşağı yine Epano Skala'daki Müslüman mahallesine giriyoruz, kendi gitmiş, ismi kalmış yadigar. Karşımızda "Yalı Camii". 1901 tarihli bu yapı günümüzde bahçe ürünleri satan bir dükkan, ne minare, ne avlu, hiçbir iz kalmamış eski ihtişamdan.
Daha ilerde, mahalle içinde "Valide Camii "ne geliyoruz, o da harap halde, minarenin ayakta kalan bölümü ancak desteklerle yükselebiliyor. Müslüman mezarlığı ise hiç yok ortada, kimbilir hangi yapının altında? Terkedilen yapıların kaderi böyle, Cunda'daki Taksiyarhiz kilisesinin de kaderi aynı değil mi ?
Eski liman, yukarı iskele, Müslüman mahallesi, her ne ise güzel bir yer, biz sevdik burayı, buradaki Rembetis tavernayı da sevdik, gelmişken neden öğle yemeğini de burada yemiyoruz? Hafif sayılabilecek bir yemeğe bu kez adam başı 11 € ödüyoruz, tabii yine bol meze ama balık yok listede.
Öğleden sonra biraz market alışverişi yaparak, meşhur tuzlu sardalya ve Barbayanni uzo yerleştiriyoruz torbalara, bendeniz birkaç ikona daha katıyorum kolleksiyona, artık ev kiliseye döndü bu gidişle. Biraz dinlenmeye ve tazelenmeye pansiyona dönüyoruz, birkaç saat sonra yeni yat limanı bölgesinde kurulan Türk-Yunan ticaret fuarındayız.
Şehrin her yerine afişler asmışlar bu fuarı duyuruyorlar, ortalık ana-baba günü, millet şık giyinmiş, çoluk çocuk Türk şirketlerini görmeye gelmişler, 3 € luk bilet alıp biz de giriyoruz. Beyaz küçük ve şık çadırlar kurulmuş, Ege bölgesinin her yanından gelen Türk şirketleri bir yanda, Adanın şirketleri diğer yanda sunumlar yapıyor, broşürler dağıtıyorlar, Midilli peynir ve şaraplarından biz de tadıyoruz. Türk işadamları ile selamlaşıyoruz, bir meşhur kilisenin kadınlar korosunun söylediği iç bayıltıcı ilahileri dinliyoruz.
Bir günü daha bitirdik, güneş batıyor, şu anda bulunduğumuz yeni yat limanı, ilk gece yediğimiz Fanari' ye çok yakın, öyleyse istikamet Dimitri'nin Fanari'si. Yine donandı soframız, içi lor peyniri ile doldurulmuş ve sonra kızartılmış kabak çiçekleri altın rengi küçük toplara benziyor ve çok nefis, tıka basa yedik, gelsin Barbayanniler, hesap çok hesaplı, adam başı 16 €...Bu yemeğin üstüne Panellinion da bir metrio=orta kahve çok iyi gider, güzel garson Cleopatra'da artık bizi öğrendi, tüm şirinliği ile servis yapıyor.
Yarın sabah arabamızı alacağız ve Yunanistan'ın üçüncü büyük adası olan güzel Lesvos'un 90 km. uzaklıktaki diğer ucuna gideceğiz, güzel bir tur planlıyoruz. Kalinikhta=iyi geceler şimdilik...
Yazımın ikinci bölümünde buluşmak üzere...
|
Yazılan Yorumlar... |
Ramazan (22 Eylül 2011)
|
|
Neşe hanım, iyi dilekleriniz için teşekkürler. Farklı yazılarınızı keyifle okuyoruz. Onlar içinde ayrıca teşekkürler.
|
Ramazan (17 Eylül 2011)
|
|
Hakan bey, iyi dileklerinizi içeren yorumunuz için teşekkür ederim. Hepimizin farklı bakış açısıyla yapmış olduğu değerlendirmeler kuşkusuz, belirtmiş olduğunuz gibi iyiye ve güzele biraz daha yaklaşma ve yakalama çabasıdır . Mustafanın yaptığı hatanın kendisi tarafından telafi edebileceği yönünde herhangi bir ümidim kesinlikle bulunmamaktadır. Çünkü yapmış olduğum başka bir araştırma bu insanın bu işi meslek edindiği yönünde olduğu şeklinde sonuçlanmıştır. Amacım önceki yazımda da belirttiğim gibi bu kulvardaki başka dostların zarar görmemesi, Fener restaurant ve başka bağlantılar dolayısıyla kurulan Türk tuzağını dile getirmekten ibarettir. Mustafa ve bağlantıları ile ilgili kullanabileceğim yasal yollar saklı ve işliyor olacaktır. Bu konuda araştırma ve girişimlerim devam etmektedir. Her şeye rağmen gezip farklı kültürleri ve değişik tatlara bakmaya devam diyoruz.
|
NEŞE (17 Eylül 2011)
|
|
Sevgili dostlar 9 günlük Kaş-Meis gezimizden bu sabah döndük,hepinize yeniden merhaba ! Ramazan bey olumsuz yönleri sizi çok üzen gezinizde başınıza gelenlere inanım çok üzüldüm biraz da kendime pay çıkardım..Ama sonra Hakan ın yazdıklarına hak verdim...Bir lokantaya ve yemeklere farklı zamanlarda farklı açılardan bakabiliriz,birimizin beğendiğini diğerimiz beğenmeyebiliriz ,bu sitede birlikte bunları ortaya koymamız çok güzel ama işin kötüsü zaten Selanik de başınıza gelmiş...Keşke şu telefon işine hiç girmeseydiniz...Ama işte keşkelerle olmuyor,hem paranız hem de siniriniz uçtu gitti,bir münasebetsiz yüzünden.Aklıma çocukluğumda ,60 lı yılların sonunda ,Türkiyede hiçbirşeyin bulunmadığı devirlerde Gaziantep de ,babamın saat kaçakçılarından aldığı saatın berbat bir şey çıkması ve gece yarıları bizim eski şehrin dar sokaklarında kaçakçı kovalayıp paramızı geri alışımız geldi...Oluyor böyle şeyler,sağlığınıza olmasın diyeceğim ve üzüntülerimi ileteceğim size..
|
hakangeziyor (16 Eylül 2011)
|
|
Ramazan bey, elbette kişilerin damak zevki, servis anlayışı, mekana bakış açısı değişkenlik gösterebilir. Kimimizin önem verdiği bir husus bir diğeri için çok şey ifade etmeyebilir. Bundan daha doğal bir şey olamaz. Daha önce de söylediğim gibi tecrübeler paylaşılınca mükemmele ulaşıyoruz. Ya da tamamen defterden siliyoruz. Ancak sizin anlattığınız diğer konu gerçekten hayret verici. Bunun için söyleyecek tek bir kelime bulamıyorum. Mustafa'nın zaman zaman gezialemini takip ettiğini biliyoruz. Umarım en kısa sürede yaptığı hatayı ve yanlışlığı telafi eder. Çok geçmişler olsun...
|
Ramazan (15 Eylül 2011)
|
|
Neşe Hanım , sizin ve Hakan beyin yazılarınızı okudum. Midilli ve sonrasında da Selanik gezisi planladım. Cunda lines ile adaya geçtim. Sizlere teşekkür ederken yaşadığım sevimsiz üzücü olayı sizler ve tüm gezi düşkünü dostlar ile paylaşmak istiyorum. Paylaşmak istiyorum çünkü sizin yazılarınıza da yorumlar yapan, Fener Restaurantta bizleri karşılayan , Cunda lines çalışanları ile şakalaşan ve daha sonra Selanikte karşımıza çıkan şeref ve haysiyetten yoksun Mustafa isimli insan kılığında dolaşan kişinin ağına başka dostlar düşmesin. Özetle Selanikte Mustafa’ya 250-EURO muzu kaptırdığımız ve kirli eşyalarını bize bırakıp gittiği üzücü hikayemiz şöyle. Üzücü demek biraz afif kalıyor aslında . Çünkü bir Türk tarafından Yunanistanda dolandırılmak üzücü olmaktan öte utanç verici. Midilliye gezimizde (03.09. 2011 )akşam yemeği için gittiğimiz, Fener restaurantta sizlerin yaşadığı gibi bizi de Fener Restaurant’ın Türk garsonu Mustafa karşıladı. Burada yediğimiz akşam yemeğine 45-EURO ödedik ve yediklerimizden tat almadık. Sadece içtiğimiz uzo gecenin tesellisi oldu. Hasan beyin değerlendirmelerinin hepsine katılıyorum.Ertesi gün kaldırım restaurantta yediğimiz öğle yemeği bu olumsuzluğu bir nebze olsun hafifletti. Selaniğe geldiğimizde (06.09.2011) bu Mustafa denen üç kağıtçı ile Selaniğin en ünlü meydanında (Aristoteles meydanı) karşılaştık. Ertesi gün yine karşımıza çıktı. Oğlumun uygun fiyata cep telefonu sahibi alma arzusu bizim hata yapmamıza neden oldu. Mustafa eşyalarının olduğu çantasını bize bırakarak güven oluşturup benim tanıdık gemici arkadaşlarım var Midilliden buraya cep telefonu almaya geldim oğlunuz içinde bir tane getirebilirim diyerek bizi kandırıp ortadan kayboldu. Mustafa oğlum bende bıraktığın kirlilerin için adresini gönder. Hiç olmazsa hayatın boyunca bir kez olsun kendi pisliğini temizleme şansın olsun. ……
|
Erkan Birac (15 Eylül 2011)
|
|
temmuz ayinin 20nde Midilliye geldik ve anlatiklari gibi Fener restorantta yemek gittik Ailem ile birlikte oncelikle sunu belirtmek isterimki Mutfaklari cok kotu gorunuyor yemekleri ise hicte anlatinlar gibi degil bizler begenmedik servis kesinlikle yok ilk ve son kez gitmis olduk o restorantta.Midilli icin ayni seyleri soylemek yanlis olur harika dogasi olan bir yer ozellikle Molivos ve Petra gercekten gorulmeye deger.birdaha gidicez Mayis ayinda.bu arada emeginize saglik diyorum.
|
mustafa aydogan (03 Eylül 2011)
|
|
oncelikle hasan yavuz bey yaziniz cok uzucu o alisverisi restoranta degil gemi personeline aliyorduk onlara yaedimci olmak amaciyla markete gitmistik cunda lines gemisine 1 kg kalamar ve karides aldik o saatte sadece marketler acikti servis konusunda takdir edersinizki cok yogunluk vardi aksakliklar oldu bunun icinde misafirlerden ozur dilerim saygilar
|
hakangeziyor (31 Ağustos 2011)
|
|
Öncelikle herkesin bayramını kutlarım. Hasan Bey, biz de Fener Restorandan memnun kalmıştık. Ama sizin gibi düşünenler de oldu: Örneğin, bizim Emre'de hiç memnun kalmadığını söyledi. Demek ki standart konusunda problemleri var. Zaten buradaki amacımız da farklı alternatifleri, fikirleri ortaya koyarak herkese en güzel ve mantıklı tavsiyeler de bulunmak değil midir? Katkınız için sonsuz teşekkürler.
|
NEŞE (30 Ağustos 2011)
|
|
Hasan bey,çoook memnun oldum,keyfiniz bol olsun,afiyet şeker olsun..Skala Eressos un denizi gerçekten çok güzel,biz de orada güzel bir mola vermiştik ama yemek yememiştik..Adonis Taverna ya bir daha gidersek kesinlikle uğrayacağım,çook teşekkürler..
|
Hasan Yavuz (30 Ağustos 2011)
|
|
Nese hanim sizin ve bu sayfayi takip eden tum dostlarimizin bayramini kutluyorum. Bugun bayramin 1. Gunu ve Skala Eresostayiz. Midilliye gelenlerin mutlaka gelmesini onerecegim, muthis temiz, piril piril kumsal ve deniz, yakinda gormedigim kadar bol balik goruyorsunuz yuzerken. Adonis restaurant deniz kenarindaki sirin tavernalardan biri, ortam tam bir balikci koyu lokantasi, yanibasinizda ahtapotlar gunese serilmis. Gunduz ufak bir atistirma yaptik, kabak cicegi kizartmasi (lorpeynirli), kiymali yaprak sarma, mevsim ot salatasi, izgara sardalya, kuzu pirzola, izgara ladotri hepside birbirinden guzeldi, taze incir, karpuz ikramlari oldu, biralar, soguk icecekler dahil 43euro odedik.
|
NEŞE (30 Ağustos 2011)
|
|
Sevgili Dostlar hepinizin önce Zafer Bayramını ,sonra da Şeker bayramını kutluyor ,sağlıklı,mutlu,neşeli ve bol gezmeli günler diliyorum.Hasan Bey,hayal kırıklığınıza üzüldüm doğrusu,mevsim başında gittiğimiz için Fener tavernada çok özenli bir servis ve yakın ilgi gördük,yediklerimizden ve fiyattan da memnun kaldık..Daha sonra Hakan da aynı izlenimlerle döndü..Sizi yanılttığım için çok üzüldüm ama tabii ilerleyen ve kalabalıklaşan günlerde aynı servisi alamamış olabilirsiniz...Sizin tavsiye ettiğiniz yeni yerler var mı?Bir dahaki gidişimizde biz de sizin önerilerinize gidelim..Sevgiler..
|
Hasan Yavuz (29 Ağustos 2011)
|
|
Midilli gezimizin 2. Gununde buyuk beklentilerle Fener restorana gittik, uzulerek belirtmeliyim ki her seyiyle siradan bir tatil yeri lokanta ortami bulduk. Servis tam anlamiyla felaket, mezeleri secmek icin mutfagin onundeki dolabin yanina gittigimizde dolapta mezelerin goruntusu, mutfagin goruntusu bizi uygun bir ortamda olmadigimiz konusunda suphelendirsede giden arkadaslarin okudugumuz guzel yorumlerindan sonra denemeye karar verdik. Salatasi standart idare eder, sardalya izgara fena degil, ahtapot izgara tam lastik kivaminda, kalamar izgarayi yemenin imkani yok oda lastik gibi, kabak cicegi dolmayi bence denemeyin bile, bu arada herkesin iceceklerinin karistigini, zamaninda gelmedigini, diger masalardaki musterilerinde benzer sikayetlerle ve karisikliklar nedeniyle sorun cikardiklarina sahit olduk, birer porsiyon aldigimiz bu yiyecekler, bir bira, bir meyve suyu ve kolaya 50 euro verdigimizi de belrteyim. Bizim Mustafa orada bir Turk tuzagi kurmus. Bu arada bir supermarkette lokanta cikisi alisveris yaparken ne gorelim, bizim Mustafa dondurulmus deniz urunu satin aliyor. Arkadaslar mumkunse Midillide kiyidaki standart lokantalarda turist tuzagina dusmeyelim, arayisa devam...
|
NEŞE (10 Ağustos 2011)
|
|
Sevgili Hakan,hoşgeldiniz..Fener taverna dan Mustafa nın yorumunu burada okuyunca,tabii orada olduğunuzu hemen anladım...İnşallah herşey yolunda gitmiş ve memnun -mesut dönmüşsünüzdür...Havadisleri bekliyorum,çooook sevgiler.
|
hakangeziyor (10 Ağustos 2011)
|
|
Hocam, Midilli gezimizi tamamladık. Fener restorana gidildi, Mustafa ve Dimitrisle tanışıldı. Yazınızdan bahsettik, hatta okuttuk :) Güzel akşam yemekleri yenildi ve sohbetler gerçekleştirildi. En kısa zamanda gezimizi kaleme almaya çalışacağım. Ama şimdiden söyleyeyim Hocam, çok çok teşekkürler...
|
idris (09 Ağustos 2011)
|
|
Neşe Hanım; Gerçekten çok güzel bir anlatımınız var. Bana yazınız rehberlik etti.. Kaleminize sağlık.. SELAMLAR
|
NEŞE (08 Ağustos 2011)
|
|
Şu dünya ne küçük..İşte Mustafa bizim Midilli yazısını buluyor ve bir güzel yorum yazıyor..Ben beğendiklerimi dostlarımla paylaşmayı severim,Fanari=Fener tavernayı da çok sevdik,sizleri de çok sevdik ve dostlarla paylaştık.Bizden sonra size gelen dostlarımızın da aynı duygularla Türkiyeye döneceğini umuyor ve Orea Mytilini ye ve sizlere sonsuz sevgiler gönderiyorum sevgili Mustafa...
|
mustafa aydogan (08 Ağustos 2011)
|
|
fener restorandan selamlar
|
mustafa aydogan (08 Ağustos 2011)
|
|
nese hanim yaziniz icin cok tesekkur ederim midilli hakindaki bilgilendirmeleriniz tam yerinde olmus sizi tekrar adada gormek isteriz
|
NEŞE (29 Haziran 2011)
|
|
Sevgili gezi dostlarım,ne mutlu bana,sizleri biraz aydınlatabildiysem...Bu yaz epeyi Türk bekliyorlar,lokantalar türkçe menü bile bastırmış...Çok turistik olmayan ve hiç kazıklanmadan bu adada güzel tatil geçireceğinizi umuyorum,giyecek tipi alış-veriş pahalı ama yeme-içme yazdığım gibi ucuz,bize de çok iyi davranıyorlar,ehhh daha ne olsun !Hepinize teşekkürler..
|
Erdin İVGİN (29 Haziran 2011)
|
|
Neşe Hanım, Yazınız Midilliye gitmeyi düşünenlere çok önemli katkı sağlayacak. Yunan adalarına vize kalktığından bu yaz Türkiye’den oldukça fazla Türk turist buralara gidecektir. Emeğiniz için teşekkürler.
|
Emre AKDAĞ (29 Haziran 2011)
|
|
Eşimle yapmayı planladığımız Midilli turu öncesi kapsamlı bir bilgilenme sağladı güzel yazınız. İkinci kısmını da hevesle bekliyorum.
|
Ferudun Babacan (28 Haziran 2011)
|
|
Neşe Hanım, Bu çok değerli tarihi eserler, ne yapılırsa yapılsın ama kaderine terk edilmesin.Bu habere çok sevindim. Ayvalık ve çevresi kiliseler açısından o kadar zengin ki İnanç Turizmi açısından çok değerli.Bir Ayasofya kadar dikkat çekebilir.
|
NEŞE (28 Haziran 2011)
|
|
Sevgili dostlar,güzel duygularınıza,yorumlarınıza çok teşekkürler..Restorasyon işinde sadece biz değil,Yunanlılarında sınıfta kaldığı görüldü...Başka dinden ve düşman bellenen bir milletten kalanlar ne yazık ki işte böyle harabe haline geliyor,veya,Mitilini de olduğu gibi çiçekçi veya bizde olduğu gibi yıkılmaya terkediliyor..Son haberlere göre Cunda daki Taksiyarhis kilisesini Koç 48 yıllığına almış,3-5 yıl içinde restore edip,Denizcilik müzesi açacakmış...Sevgiler
|
gülden (27 Haziran 2011)
|
|
Neşe hanım,kaleminize sağlık....Ferudun bey e katılmadan edemeyeceğim..Ne yazıktır ki bende anlayamıyorum,bu tarihi görselleri neden kendi kaderlerine mahkum bırakıyorlar,el atmıyorlar,restore etmiyorlar....Duyrulurr.......Tekrardan EMEĞİNİZE VE KALEMİNİZE sağlık NEŞE hanım...teşekkürler...
|
hakangeziyor (27 Haziran 2011)
|
|
Hocam, tam da bu yaz Midilliye gitmeyi düşünürken bu harika yazınız hızır gibi yetişti. Çıktısını aldım bile...Kaleminize sağlık...
|
Ferudun Babacan (27 Haziran 2011)
|
|
Neşe Hanım, Sizden çok iyi gezi yazarı olur. İlk fırsatta ben de gitmek istiyorum. Cunda’daki Taksiyarhiz kilisesinin de kaderi aynı değil mi ? Bu kiliseyi gördüm ve çok üzüldüm.Hala bu çağda nasıl restore edilmez anlamış değilim? Emeğine sağlık
|
Yorum yazmak isterseniz...
Yorum Yazabilmek İçin Üye Girişi Yapmalısınız.
|
|