Ülke |
Şehir |
Ekleme |
Düzenleme |
Gezi Tarihleri |
Okunma |
Yorum |
Yazan |
Yunanistan
|
Midilli |
16 Temmuz 2011 |
|
15 Haziran 2011 21 Haziran 2011 |
9564 |
13 |
NEŞE |
|
|
Orea Mitilini - 4: (Elveda Lesvos) (Genel)
|
Bugün son günümüzde adanın doğu ve kuzeyini keşfedeceğiz, bakalım neler göreceğiz? Şimdiye kadarki izlenimlere göre, Midilli nin Türkiye ye bakan kuzey ve doğu kıyıları yerleşime daha uygun ve zeytin, çam ağaçları ile kaplı, güneyde zeytin, çınar, kestane, ıhlamur çok fazla, fakat batı tepeleri ve kıyıları çorak, kel tepelerden oluşuyor..
Sabah çok erken olmayan bir saatta Mitilini den kuzeye doğru çıkmaya başlıyoruz. Feribotla adaya yaklaşırken uzaklardan görülen kırmızı-beyaz bacalı çirkin yapının enerji santralı olduğunu öğreniyoruz. Hangi akıllı düşündü acaba Epano Skala gibi antik ve güzel limanın hemen yanı başına böyle bir heyulayı dikmeyi? Dünyanın her yerinde mevcut demek ki böyleleri...Sağda ve solda terkedilmiş sabun ve zeytinyağı imalathaneleri arasından geçiyoruz, eski tuzlu balık fabrikaları da varmış buralarda...Şimdilerde biraz sanayi sitelerini andıran küçük imalat yerleri var gibi. Biz bunları izlerken zaten hemencecik Moria ya geldik bile! Moria da hedef "Roma su kemerleri".
Sola doğru ayrılan tali bir yolla Moria köyüne giriş yaptık da, rehber kitapların dediğine göre su kemerleri biraz gizlenmiş gibi, bulmak zor diyor. Taş duvarlarla aynı renkte çok ufak bir-iki tabelayı hemen yakalıyorum ve dar sokaklardan mahalle içine dalıyoruz, evlerin bahçe duvarlarına paralel gidip, bir minik meydanda kahvede oturanları neredeyse teğet geçip, eşimin "soktun bizi gene bu daracık yollara" sitemi ile köyün arkasında bir vadinin içine giriyoruz ve sürpriz...Karşımızda anıtsal Roma su kemerleri....
MS.II. yüzyıla ait bu kemerler aslında 26 km. uzunluğundalar ve geçmiş bölümlerde anlattığım dağ kasabası Agiassos dan Mitilini ye su getiriyorlar. Ne yazık ki günümüze bu anıtsal kemerlerden ancak 17 kemer=170 mt. kalabilmiş. Zeytin ormanları arasında uzanan vadiyi boydan boya geçen kemerler son derece anıtsal gözüküyor minik köy evlerinin yanında. Daracık köy yolları ile ana yola kavuşuyoruz yeniden. Adada yaşayanlara göre bu mesafeler uzun geliyor ama bizim gibi bir ucundan diğer ucuna 100 km. olan dev gibi bir şehirden gelenlere bu kilometreler nedir ki ?
Göz açıp kapayana kadar kendimizi Thermi de buluyoruz (Harita No: 6). Adından da anlaşılacağı gibi burada binlerce yıllık kaplıcalar var. Adanın tüm yerleşim birimlerinde olduğu gibi köyler korsan gözlerinin erişemeyeceği tepelerde ama hepsinin iskeleleri var deniz kıyısında (skala=iskele) İşte biz de şimdi Thermi sahillerinde sabah kahvemizi içelim diyoruz.
Güzel bir balıkçı limanına park ettik emaneti, kıyıdaki bir-iki kahveye doğru yürüyoruz ama önce karayolunun solundaki büyük, harabe halindeki yapıya dikkat kesiliyoruz. Bu, gençliğinde kesinlikle bir harika olan yapı, Yunanlıların "Sarlitza Palace" dedikleri kaplıca merkezi. İsmin kökenini çok araştırdım ve sonunda "Sarı Ilıca" dan geldiği çıktı ortaya. Sular kükürtlü olduğu için sarıya boyanıyor suyun geçtiği yerler ve bu ismi alıyor. Son derece şık bir kaplıca oteli olarak 1909 da Molla Mustafa Hasan Efendi tarafından yaptırılıyor, devrin bütün aristokrat zenginleri buraya tatile geliyorlar ve tüm çevrede meşhur oluyor. 1933 e kadar işler başarı ile devam ediyor fakat daha sonra düşüşe geçiyor ve terk ediliyor, bugünkü perili köşk haline geliyor. Bahçesindeki dev palmiyelerin arasında bir restorasyon levhası da dikkat çekiyor ama ben hiçbir yenileme çalışması göremedim doğrusu...
Ağlarını onaran balıkçılar bizlere Türkçe "merhaba" diyorlar, biz de "kalimera" diye cevap veriyoruz, mendireğin arkasındaki şirin kahveye oturuyoruz, gelsin orta şekerliler...Kahve molasının ardından yolumuz tatlı virajlarla tepelere çıkıyor, sahillere iniyor, köylerden geçiyor, ufukta Anadolu'nun bereketli kıyıları aşağıda güzel plajlar, iniyoruz, çıkıyoruz...Bir başka zaman bu küçük kıyı köylerindeki ucuz pansiyonlarda kalarak güzel bir deniz tatili geçirebiliriz diye düşünüyorum, fiyatlar Türkiye den ucuz ve yaşam çok keyifli burada, bizim sahillerin kalabalık ve üst üste halinden eser yok...
Pedi köyünden sonra kıyıdan uzaklaşarak biraz yükseliyoruz, ilerde Mantamados kasabası gözüktü (Harita No: 7). Kasabanın ana meydanına arabayı park ederek seramikleri ile meşhur kasabanın dar sokaklarına dalıyoruz. Bu kasaba aynı zamanda et ve süt ürünleri ile de meşhur, birçok güzel peynirci ve bu küçük yerde olmayacak kadar çok kasabın önünden geçerek küçük kiliseye geliyoruz, ziyaret etmeden olmaz...Kilisede boya-badana var, yaza hazırlık yapıyorlar, biz de ufak bir teftişten sonra kasaba turumuzu atıyoruz. Mantamados un hayvancılık yönünü simgeleyen, çıngırak, eğer, gem, kayış gibi malzemeleri üreten ve artık biz de pek görülmeyen bir saraç bize ilginç geliyor.
Asıl biz hanımları ilgilendiren bu kasabanın "seramikçi " özelliği. 1922 mübadelesinde Çanakkale den gelenlerle yayılıyor bu sanat. 1950 yılında 60 seramik atölyesi, 2000 yılında dokuza düşüyor ve yaptığımız sohbette ise bugün artık ne yazık ki dört atölye kaldığını söylediler. Arabayı park ettiğimiz girişteki meydanda yer alan atölyeye giriyoruz. Baba Stelyo çarkın başında üretiyor, kızı Marina üzerlerini süslüyor...Rengarenk bir dünyaya dalıyoruz, tabaklar, çanaklar, testiler, ibrikler, daha neler, neler...Fiyatlar da Agiassos dan çok daha ucuz. Marina birkaç kelime Türkçe konuşuyor, çok tatlı insanlar. Tabii biz de birkaç parça almadan çıkmıyoruz dükkandan.
Fazla geç kalmadan Taksiarhis manastırına gitmeliyiz. Levhaları takip ederek kasabanın hemen dışındaki manastırın park yerine geliyoruz. Çok meşhur olmalı burası, otobüslerle gelenler var, kilise baş melekler Michael ve Gabriel e adanmış ve en büyük özelliği de çamur ve kanla yapılmış bir Meryem ikonasını barındırması.
Meşhur ikonayı apsise yakın bir kürsüye yerleştirmişler. 4-5 hanım, monoton bir ses ve bildik bir makamla ilahiler okuyorlar, herhalde bir dilekleri yerine geldi ve adaklarını getirdiler ve ilahileri şerefe okuyorlar. Kilisenin giriş dışındaki tüm duvarlarında bel hizasına gelen camlı dolaplar var ve içleri ağzına kadar altın takılarla dolu, hepsi modern mücevherler ve adak olarak kiliseye bağışlanmışlar, sadece bizde yok demek ki böyle işler...Avlu sakin ve asırlık çınarların gölgesi bizi çekiyor ama öğlen yemeğinde çok şirin bir yerle randevumuz var:15 km. ilerdeki Skala Sykamineas a iniyoruz döne döne, yemyeşil bir tepeden masmavi deniz kıyısındaki minik balıkçı köyü şimdiye kadar gördüklerimin en güzeli (Harita No: 8)
Bir bakkal, birkaç ev, terkedilmiş bir zeytinyağı fabrikası, iki-üç hediyelik eşya dükkanı, üç lokanta ve en güzeli, sahilde denizin içinden yükselen bir kaya üzerindeki bembeyaz, küçücük şapel: Panaghia Gorgona=deniz kızı Meryem... Denizcilerin koruyucu Meryemi. Kıyıdaki minicik balıkçı barınağına renkli tekneler bağlamış, bizleri selamlıyorlar. Benim pek tanımadığım Yunanlı yazar Mirivilis buradaki Dut ağacının altında ünlü romanını yazmış, işte şimdi o, 130 yıllık dut ağacının altında ve tam kıyıdaki tavernadayız.
Kalabalık bastırmadan tam kıyıdaki güzel bir masaya kuruluyoruz. Önden masa düzenini sağlayan öncü personel geliyor, gidiyor, sonra işletmenin sahibi sempatik Vangelis kocaman bir gülümseme ve sıcak, Türkçe bir "Merhaba" ile bizi karşılıyor. Bilmediğimiz bazı değişik mezeleri bize tattırmak için ikram kabilinden atıştırmalık lezzetler getiriyor, "müesseseden" olduğunu üzerine basarak ekliyor. Sohbet koyulaşıyor, Türkiye den dün döndüğünü, arkadaşının Assos daki evinde ve Bursa da kaldığını, kebapları mideye indirdiğini anlatıyor, masamızı donatıyor. Bütün bunları yaparken arka masada Schnitzel yiyen Almanları göstererek "Bu yiyecekleri bunlar sevmez, sizlerle damak zevkimiz aynıdır!" diyor...Doğru söze ne denir? Biraz sonra, sofraya daha önce görmediğimiz küçük, beyaz etiketli bir şişe geliyor, Vangelis "çok özel" diyor, bu da ne? 47 derece alkollü özel bir Barbayanni uzo...Sonradan satın almak için marketlerde çok aradık ama bulamadık. Hayatımızda ilk defa bu derece alkollü bir içki içiyoruz. Nasıl yapmışlarsa kadife gibi yumuşak. Tadımlık birkaç yudumla mezelerimizi, ahtapotları, kalamarları silip süpürüyoruz. Sonuç: kişi başı 15 €...Cunda da yeseydik kaç verirdik acaba ?
Gönülsüzce bu güzel balıkçı köyünden ayrılıyoruz, sırada daha görülecek yerler var...Hiç bitmeyen virajlı dar yollarla, Midillinin en turistik kasabası Molyvos a geliyoruz (Harita No: 9).Bu kasabanın diğer adı da Mithimna. Molyvos adı, Türkçe "Molla" dan geliyormuş. Yunanistan'ın cunta ile idare edildiği 70 li yıllarda bu isim yasak ediliyor ve Mithimna adı benimseniyor, daha sonraları halk hiç de beğenmediği bu ismi bir kenara atarak eski adı ile anmaya devam ediyor. Tepede bir taç gibi kasabanın tepesini süsleyen Bizans kalesi belki de dünyanın en güzel düğün hediyesi...Bizans imparatoru Johannes Paleologos un kızı Genovalı asil Gattelusi ailesine gelin gidince bu bölge, özellikle de kale, düğün hediyesi olarak veriliyor ve Genova hakimiyetine geçiyor, tabii Türkler alıncaya kadar. Türk devrinde de kasaba güzel eserlerle imar ediliyor.
Arabayı tepelik kasabanın dar sokaklarına sokmayarak, sahildeki dar caddenin uygun bir yerine park ediyoruz. Deniz kıyısında dar bir plaj ve hemen arkasında da bizlerin alışık olduğu plaj-lokanta ve kahveler var sıra sıra. Bizim hedefimiz dar sokaklarla, çıkabildiğimiz kadar kasabanın içine dalmak.
Arnavut kaldırımı döşeli yokuşlar, çok güzel binalar, bugonvillerle sarılmış küçük avlu ve bahçeler, setler üzerine veya ayaklar üzerine yapılmış ve yamaçtan nefis bir manzaraya bakan lokanta ve kahvelerle çevrili. Yavaş yavaş Agora=çarşıya doğru ilerliyoruz. Yolda, Osmanlı devrinden kalan güzel çeşmeler, kültür merkezi olan bir camii ve minare kalıntısı ve restore edilen çarşı hamamının önünden geçiyoruz.
Birkaç manavın tezgahında, bu sıcakta boynunu bükmüş az sayıda sebze-meyve var. Bu yollarla yamaçtan yiyecek maddesi de taşımak zor olsa gerek. Yolun üstü sarmaşık ve asma dalları ile örtüldüğü için yeşil bir tünelin altında yürür gibiyiz. Tam karşıdan Türkçe konuşan kalabalık bir grup iniyor, önde rehber, elinde renkli bir şirket flaması, arkada onu izleyen bir otobüs dolusu vatandaş, "ayyy ne var şimdi bu köyde, biz buraya neden geldik?" sesleri...Onları bilmem ama bizim neden geldiğimiz belli. Tepeden, aşağıdaki sonsuz mavilik ve sol kıyıdaki plajlar çok güzel görünüyor. Eski zeytinyağı fabrikası günümüzde pahalı bir otel olmuş, sağ kıyıda ise Molyvos un eski limanı yer alıyor, küçük mendireği ile.
Güzel bir Osmanlı çeşmesinin olduğu kavşakta pilimiz bitiyor, sıcak bir yandan, yokuş diğer yandan, günün sonuna doğru, "bu yaşta bu kadar" diyoruz ve aynı tip sokaklardan, harika evler, güzel bahçe ve sanat eseri kapılar arasından inişe geçiyoruz. Molyvos son yıllarda öyle meşhur olmuş ki, zenginler eski evleri satın alıp, restore ettiriyorlar ve burada yaz tatili geçiriyorlarmış. Bu evlerin dekorasyon dergilerinde yer aldığı söyleniyor.
İklim de çok güzel, kışlar orta karar ama yazların da güney Ege adaları gibi çok sıcak olmadığı görülüyor. Bir gözlem daha: Molyvos diğer kasabalardan farklı olarak çok turistik, daha bu mevsimde bile sokaklar turist dolu, belki bu bir küçük dezavantaj oluşturabilir bizim için, şimdilik iyi-güzel ama yaz ortası çok kalabalık olabilir.
Sahilden devam ederek, 5 km. sonra Petra ya geliyoruz. (Harita No: 10) Burası günümüzün son noktası olacak. Öğlen uykusunun ardından millet kendini yeniden plajlara atmış, yaz başı olmasına rağmen ortalık cıvıl cıvıl. İngilizce, Almanca, Dutch ve Lehçe tabelalar çokca görülüyor,anlaşılan bu bölge oldukça turistik. Lokantaların kaldırım kenarına koydukları menülerin fiyatlarında da belli zaten, her şeye 1 € civarında zam geldi. Petra = kaya anlamında, kasabanın ortasındaki dev bir kayanın üzerinde minik bir şapel görülüyor, nefesi yetenlerle oraya çıkacağız. Grubun yarısı aşağıda kahve içmeye, ben dahil diğer yarısı da kayanın tepesine çıkmaya karar veriyoruz. Hediyelik eşya dükkanları arasından geçerek kasabanın arkasına, dar sokaklara giriyoruz ve işte dev kaya karşımızda.
Çok da zor olmayan bir tırmanışla 144-145 basamak çıkılıyor ve minik ve şirin şapele geliniyor. Bu malzeme buraya nasıl çıkarılmış diye hiç düşünmüyorum çünkü diğer bazı Ortodoks yapılarının konumlarını bildiğimden, "bu hiçbir şey" diyorum, kendi kendime...Şapel, Panaghia Gylikofilusa=Güzel öpüşlü Meryeme adanmış. Symi adasında da yaptığım gibi, güzel öpüşlü Meryeme, bu güzel adaya bir daha gelmek istediğimi fısıldıyorum, bakarsınız bu isteğimi kabul eder...
Bugün dönüş günümüz...Feribotumuz 9.00 da demir alacak...Erkenden ayrılıyoruz Alkaios pansiyondan, istikamet liman. Köhne gümrük binası bu saatte bile havasız ve karanlık, hemen dışarıya açılan köşede ufak bir Free Shop, muhtemelen biz Türkler için açıldı bu erken saatte..Eh bizler de komşuyu mahcup etmedik tabii, feribota binecek tüm Türkler bir anda küçük mekana dolunca bu kadar kalabalığa alışık olmayan kasadaki kız çuvalladı, hemen yardıma bir-iki kız daha gelince ortalık rahatladı. Feribotta yerimizi aldık, koca bir kamyonetin kutu kutu sardalye yüklemesini bekliyoruz feribota.
Buz dolu kutularda, Kalloni körfezinin yağlı sardalyeleri bizim memlekete doğru bir yolculuğa çıkıyorlar, muhtemelen İzmir in pahalı lokantalarındaki sofraları süsleyecekler. Yükleme tamamlandı, feribotumuz demir aldı, deniz sakin, karşı kıyı Anadolu...Limandan, kuzey-doğu rotası ile ayrılıyoruz, sabah ışıkları ile Mitilini çok güzel görünüyor...
Elveda Lesvos, belki bir daha görüşürüz seninle....
|
Yazılan Yorumlar... |
TAMER (21 Eylül 2014)
|
|
Neşe Hanım, öncelikle sohbet edermiş gibi yazmış olduğunuz Midilli serinizin dördünü de dikkatlice okudum, notlarımı aldım. Elinize sağlık çok güzel anlatmışsınız. Yazınız kadar fotoğraflarınız da bir harika. Ekim de Kurban Bayramında Midilliye gitmek üzere planımızı yaptık. İki aile feribot biletlerimizi aldık, arabamızı kiraladık, otelimizi ayırttık Gezialemindeki notlardan dersimizi de çalıştık şimdi büyük bir istekle gidiş günümüzün gelmesini bekliyoruz. Dönüşte inşallah izlenimlerimizi de paylaşacağım.
|
Şükran Şahin (03 Eylül 2013)
|
|
Neşe hanım, bu yaz Midilliye gitmek planımızdaydı. Lespos-Midilli yazılarınızı okudum. Dersime çalışmıştım.Ellerinize sağlık. Arkadaşım Canan sizin bu yazı dizinize göre adayı gezmiş, çok beğenmiş, bana da tavsiye etmişti. Fakat rotayı değiştirmek zorunda kaldık. Seneye mutlaka gideceğim.
|
Yusuf (17 Eylül 2012)
|
|
Neşe hanım bu güzel ve detaylı anlatımınız için teşekkürler bütün bir yaz yoğunluğuyla misafirlerimizi midilliye gönderdikten sonra ilk defa dün yani hafta sonu ordaydım dün gezdiklerimi gördüklerimi şimdi bilinçli olarak algıladım, ayrıca artık turyol olarak iki yeni gemiyle midilliye tarifeli seferlerimiz bu yaz itibarıyla başladı bu güzel adayı görmek isteyenlere hizmet vermekten mutluluk duyarız, saygılarımla.
|
NEŞE (23 Temmuz 2011)
|
|
Sevgili Erdin,fiyatlar ve izlenimler gerçek..birazönce Meis adasını inceledim,bayram sonrası Kaş a gidip,bol bol yüzmek ve bu arada Meis e de geçmek istiyoruz.Çarşamba günlerine özel bir gece dönüş seferi koymuşlar,sabah 10.00 da Kaş dan kalkıyor,gece 23.10 da Meis den hareket ediyor,20€ fiyat...Çok küçük bir yer ve gidiş 20 dk. sürüyor..Bütün gün ye,iç ,gez,denize gir...Akşam yemeğini ye,kahveni iç,Kaş a dön...Nasıl Plan ?
|
Erdin İVGİN (22 Temmuz 2011)
|
|
Neşe hanım bu güzel yazınızı okuyup da Midilliye gitmek istemeyecek kimse olmaz herhalde. Bu sene tatilimi Marmaris’te geçirmek üzere Nisan ayında planlamasaydım mutlaka ailece Midilliye giderdim. Yazınızda belirttiğiniz rakamlara bakınca Marmaris’e göre ucuz bile olurdu sanırım. Neyse seneye artık…
|
NEŞE (20 Temmuz 2011)
|
|
Sevgili Hakan,sende Midilli den dönünce bakalım neler anlatacaksın ?Her gezgin in ilgi alanları değişik tabii,bazıları lüks gezmeyi sever...Lüks bekleyenler, beş yıldız konforu arayanlar Midilli ye gitmesinler,beyaz kağıt masa örtüsüne razı olanları güzel ve ucuz lezzetler bekliyor.Sevgiler..
|
hakangeziyor (20 Temmuz 2011)
|
|
Hocam, sizin bu Midilli geziniz tam yaz döneminde daha pek çok insana faydalı olur. Anlatımla, fotolarla zaten süpersiniz. Emrede gitsin Onunda fikirlerini alalım bakalım neler anlatacak...
|
NEŞE (20 Temmuz 2011)
|
|
Çok çok özürler,Emre,yanlış bir hatırlama ile Engin yazdım...Tekrar özür dilerim..
|
NEŞE (20 Temmuz 2011)
|
|
Sevgili gezi severler,yorumlarınıza çok teşekkürler..Yunan turizm bakanlığından bir madalya bekliyorum(!),çok sevdiğimiz 3 kişilik bir aile bugün ada dan ayrıldı,diğer üç kişilik aile dostlarımız da bugün Midilli ye ayak bastılar...Hafta sonu Engin gidiyor,ay başında Hakan orada olacak,ehhh yani durum ortada,bir turizm-danışma şirketi mi kursak acaba ?? Şaka tabii,bu sitenin amacı budur işte,yaşadığımız güzellikleri paylaşmak değil midir hedefimiz ?Daha nice güzellikleri,daha nice yıllarda paylaşmak dileği ile....
|
NEŞE (19 Temmuz 2011)
|
|
Sevgili Emre,bir gün Mitilini yi gezin,çok sıcak olursa ,öğlende şehir içindeki,limandaki Hürriyet heykeli yanındaki Tzamakia plajında serinleyin.İkinci gün kiralık arabanızla benim son gün yaptığım turu yapın,kuzeye çıkın.Thermi sahilide sabah kahvesi,Mantamados da seramik keyfi yapın.Öğle yemeğini kesinlikle şirin balıkçı köyü Skala Skaminea da yemelisiniz.Öğleden sonra Molivos da gezme ve yine vakit kalırsa deniz keyfi olabilir.Akşam kahvesi Petra da ve Mitilini ye dönüş.... Haydi bakalım kolay gelsin,iyi yolculuklar,keyfini çıkartın ve beni de hatırlayın...
|
Emre AKDAĞ (19 Temmuz 2011)
|
|
Nese hanim, 2tam gün için gideceğiz bu haftasonu. 1gun araba kiralayacagim.nereyi önceliğine alayım?
|
gülden (16 Temmuz 2011)
|
|
Kesinlikle katılıyorum..Adeta gittik ve geldik yazınız sayesınde..Keyifle takip ediyorum.Emeğinize ve kaleminize sağlık..
|
hakangeziyor (16 Temmuz 2011)
|
|
Hocam, anlatımla ve fotolarla bizi oraya şimdiden götürdünüz. Yazla ilgili uyarılarınızı ayrıca not aldım. Molyvos dedikleri kadar şirinmiş gerçekten. Kaleminize sağlık...
|
Yorum yazmak isterseniz...
Yorum Yazabilmek İçin Üye Girişi Yapmalısınız.
|
|