Ülke |
Şehir |
Ekleme |
Düzenleme |
Gezi Tarihleri |
Okunma |
Yorum |
Yazan |
Türkiye
|
Ankara |
22 Ağustos 2011 |
|
01 Ocak 1932 22 Ağustos 2011 |
8261 |
20 |
feyhaozsoy |
|
|
70 Yıllık Ankara'm... (Genel)
|
Ankara'yla ilk tanışıklığım, 70 küsur yıl öncesine, 1936'lara dek uzanır. 4 yaşındaydım, babam İzmir'de Demiryollarında çalışıyordu; o yıl ticaret müfettişi olarak Ankara'ya tayini çıkmıştı. Cebeci'de Uğurlu sokakta bir eve yerleştik. Atamızın bize armağan ettiği bu güzel kent, o yıllarda henüz daha yeni yeni filizlenmekteydi.
O kış, yaşamımda ilk kez karla tanıştım. Bir sabah uyandığımızda her yer bembeyazdı; ablamla hayretler içinde pencerelere koşuştuğumuzu anımsıyorum. Uzaklarda çıplak Hacettepe'yi, yükseklerde Çankaya Köşkü'nü seçebiliyorduk. O yıllarda kar yerden aylarca kalkmazdı. Çocuktuk; sevinç içinde, bata çıka o muhteşem beyazlıkta oynar, buzlu yokuşlarda tahta kızaklarla kayardık.
İlkbahar ve yaz aylarında, Atatürk Orman Çiftliği'nde Karadeniz ve Marmara denizlerine benzetilerek yapılmış havuzlara çay ve gazoz içmeye giderdik. Trenle Kayaş'a, Mamak'a, Çubuk Barajı'na, çevre kazalara, Ayaş, Kızılcahamam ve Haymana kaplıcalarına götürürdü babam bizi.
Cumhuriyet ve Çocuk Bayramlarında, 19 Mayıs'larda elimizde bayraklar, renk renk balonlar, dudaklarımızda 10.Yıl Marşı, çocukça bir coşkuyla Kızılay'da ablamla durmamacasına koşuşurduk. Babam ve annemle bayram gösterilerini izlerdik; bir keresinde at koşusuna bile gitmiştik! O güzel atları bir okşayabilsem keşke, diye aklımdan geçirdiğimi anımsıyorum.
Yine bir geçit resmi sonunda, hipodromda babam beni kollarında kaldırdı; "İşte bak, o geçen büyük Atatürk!.." dedi. Üstü açık siyah bir otomobilde, elinde şapkası, halkını selamlayan o sarışın baş gözümün önündedir hep!.. Ona elimdeki bayrakla el sallamıştım. Bana öyle gelmişti ki, o da kendisini çok seven bir Türk çocuğuna şapkasıyla selam veriyordu... Ne kadar mutlu olmuştum!..
Tarihi Kızılay binasının bahçesine ev sahipliği yapan parkta, kimi tatil günleri madensuyu içer, dinlenirdik. Emniyet Abidesi'ndeki fıskiyeli havuzların kenarındaki mermer koltuklara oturur, o muhteşem heykel ve kabartmaları hayranlıkla anlamlandırmaya çalışırdık. Hele Ulus'taki Atatürk anıtı ve çevresindeki figürler inanılmaz derecede etkilerdi bizi...
1938'in 10 Kasım'ı geldiğinde 6 yaşındaydım. Atamız Dolmabahçe Sarayı'nda hayata gözlerini yummuştu. Bayrağa sarılı nâşının, hafif yağmur altında Ankara caddelerinde önümüzden geçişini, milletinin onu gözyaşları içinde uğurlayışını anımsıyorum... Çocuk yüreğimin ilk acısıydı o...
1939'da sevgili okuluma başlamıştım. Ablamla birlikte Hamamönü'ndeki İnönü İlkokulu'na giderdik. Bir süre sonra, yine Cebeci'de Bahadırlar sokağına taşındık. Kızılay'dan Dikimevi'ne doğru uzanan caddeye yakın bir yerde, Kurtuluş Ortaokulu'nun hemen yanına, Dumlupınar İlkokulu'nun üç derslik bir şubesinin açıldığını duymuştuk. O okula kaydoldum.
"Yavru Türk" ve "Çocuk" mecmualarını özlemle beklerdik hafta sonları. Ablam Selma'nın Hacettepe'deki 3.Ortaokul'a başladığı yıl müzik dersinde öğrendiği, Schubert'ten Ihlamur Ağacı, Beethoven'in 9. senfonisindeki Kardeşliğe Çağrı, Brahms'dan Ninni, Schubert'ten Serenat gibi unutulmaz melodileri Türkçe sözlerle ben de mırıldanmaya başlamıştım. Bu sayede klasik müzik, çocuk ruhumda unutamadığım hoş izler bırakmıştı.
1940'lı yıllarda Ankara'nın alışveriş merkezi Ulus, Taşhan, Karaoğlan ve Atatürk anıtı çevresindeydi. Cumartesi günleri işten çıkan babam Hal'e uğrar, balık, pastırma ve et alırdı. Ulus'taki tatlıcılardan da çok lezzetli tatlılar getirmeyi unutmazdı hiç!
Sokağımızdan dondurmacı, kozhelvacı, elmaşekerci eksik olmazdı. Hele o pembe beyaz pamuk helvalar... Kış geceleri "Booozaaa..." diye uzaktan yankılanan ses, elinde bakır güğümlerle yaklaşmakta olan bozacıyı müjdelerdi bize.
Yine kış günlerinde, sırtındaki sırığın iki ucuna asılmış kocaman tablalarda kalın, sapsarı kaymaklı nefis Silivri yoğurtlarını taşıyan yoğurtçular sokaklarda dolaşırlardı öğle saatlerinde. Annemin, üzerlerine pudra şekeri serptiği bu tatlı yoğurtları yemeye doyamazdım. Kış geceleri radyo dinler, içini ceviz ve fındıkla doldurduğumuz o güzelim kuru incirlerden yerdik.
Ve sonunda 2.Dünya Savaşı kapımıza dayanmış, korkulu yıllar başlamıştı... Evimizin önündeki boş arsaya sığınaklar kazıldı. Hava akınlarına karşı halkı hazırlamak için gece karartmaları başlatıldı. Siyaha boyadığımız perdelerle geceleri pencerelerimizi sımsıkı örterdik. Işık sızarsa, bekçi gelir uyarırdı. Babam sık sık Demiryollarında teftişte olduğu için, evde yalnız, korku dolu geceler geçirirdik. Annem ve komşu teyzeler endişe içinde harpten bahsederlerdi. Komşu ülkelerdeki savaş haberlerini radyo başında dinlemekte olan büyüklerin yüzlerinde oluşan endişeli ifadeler bile biz çocukları ürkütmeye yeterdi.
2.Dünya Savaşı'nın ilerleyen yıllarında, 1942 Ocak'ında ekmeği karneyle almaya başlamıştık. O yıl babamın tayini Adana'ya çıktı. Oradaki okullarıma da alışmış sevmiştim; ama Ankara'yı hep özlemiş, çocukluğumun geçtiği, çok sevdiğim bu kente belki bir gün yine döneriz, diye hep hayaller kurmuştum.
Aradan beş yıl geçmiş ve hayallerim sonunda gerçekleşmişti. 1947'de geri döndüğümüzde, Ankara'da tanık olduğumuz değişim karşısında gözlerimize inanamamıştık!..
İlk kez Opera'ya Ankara'da gittim. Eskiden sergi binası olarak kullanılan yapının operaya dönüştürülen sahnesinde Hamlet ve Rigoletto'yu seyrettiğimde kendimi rüya aleminde gibi hissetmiştim. Bu sahne gösterilerinden eve geri döndüğümüz geceler heyecandan uyuyamazdım; Opera binasının muhteşem girişi, sahnedeki o güzel dekorlar, sanatçılar bir türlü gözümün önünden gitmezdi.
Dil Tarih Coğrafya Fakültesi'ndeki klasik batı müziği konserleri cumartesi günleri dolup taşardı... Suna Kan, Kartal Tibet, Tekin Akmansoy, Ulvi Uraz gibi sanatçılar, gazeteci Müşerref Hekimoğlu Cebeci çevresinde yetişmiş gençlerdi.
1940'lı yılların sonlarında, Ankara bir kültür merkezine dönüşmüştü âdeta. Başkentimiz, her şeyiyle Atatürk'ümüzün milleti için düşlediği bir kent olma yolunda hızla ilerliyordu...
|
Yazılan Yorumlar... |
ayşen göksel (24 Eylül 2011)
|
|
Feyha hanım ne kadar tanışmıyor olsak da Ankara ile ilgili yaşatmış olduğunuz özlem dolu duygularla yüreğinize sağlık diyorum bir sonraki serginizde tanışmak dileğiyle sevgiler
|
inci gürbüzatik (23 Eylül 2011)
|
|
Sayın Feyha hanım Ankara ile ilgili yazdıklarınızı zevkle,duygu yüklü olarak okudum.Resimleriniz gerçek birer belge.Çok güzeller.Ben de bir Ankara sevdalısıyım.Kitabınızı çıktığında zevkle okuyacağım,merakla.Benim de Ankara ile ilgili anılarımı yaşadığım mahalle ve sokakları anlatan bir kitabım var. Adı Misket.Yitip giden Ankarayı anlatmalıyız,birbirimizi yazdıklarımızla tamamlamalıyız.Bu bizim cumhuriyetimize borcumuz. Sonsuz sevgilerimle.tanışmak dileğiyle inci gürbüzatik
|
Ali Rıza Sanul (20 Eylül 2011)
|
|
Feyha teyzecim, Bir İzmirli olarak maalesef Ankarayı pek tanıma fırsatım olmadı. Harika tablolarınızla süslenmiş yazınız, tanımanın da ötesinde doğumumdan epey önceki o dönemleri yaşıyormuşçasına hissetmemi sağladı. Elinize, kaleminize sağlık. Sağlıklı günler dilerim.
|
Ahmet Semih Deniz (19 Eylül 2011)
|
|
Anılarınızı benimlede paylaşarak, yaşanmış çok güzel günlerin heyecanını yakından görmeme fırsat verdiğiniz için teşekkür ederim. Ellerinize sağlık.
|
hatice aykanat (15 Eylül 2011)
|
|
Eski fotoğraflarından ve o günleri sizin gibi yaşamış olan az sayıda insanın anlattıkları ile gözümde canlandırabildiğim, Cumhuriyetimizin ışığı güzel kentinin ilk yıllarını su gibi anlatmışsınız. Yüreğinize, kaleminize, fırçanıza sağlık sevgili Feyha hanım. 70li yılların başında, babamın memuuriyetten emekli olduktan sonra öğrenimimiz için gelip yerleştiğimiz bu güzel kente şimdi içim sızla bakıyorum. Atatürkün yoktan var ettiği Cumhuriyetimizin güzel başkentinde, cumhuriyete ait ne varsa kent dokusundan silinip atılmasını ne yazık ki sadece seyrediyoruz. Bir o kadar yaşanmışlıklar ve yaşadıklarımızla birlikte yok edilmeye çalışılan kimliksiz kişiliksiz koca bir kasabaya dönüşmüş Ankara... Resimlerinizdeki size özgü renkler,birde anılarınızla birleşince bizi herşeyin en yalın temiz yaşandığı o döneme götürdü.Bir belgesel niteliğindeki anlatımınız için ne kadar teşekkür etsek azdır. İyiki varsınız... Sevgi ve saygılarımla... Hatice Aykanat
|
Bünyamin Balamir (15 Eylül 2011)
|
|
Duyarlı bir yürek duygu derinliklerine çağırıyor bizi... Yaşanmış bir zaman diliminin, renklerle bütünleşmiş içtenlikli anlatımı beni de yıllar ötesine götürdü. Ama yaşım gereği sevgili büyüğümüz Feyha Özsoy kadar gidemedim yılların gerisine... Gözümde canlandı zaman ötesinde kalan tarih. Ne büyük bir ayrıcalık Atatürkü görebilmek... İnsan kıymetini insan biliyor ancak... Ben sizin kıymetinizi biliyorum sevgili Feyha ablacığım... O güler yüzünüzün yüreğinize uzanan temizliği bize de değerler katıyor. Uzun yıllar yanımızda olmanızı diliyorum, saygı ve sevgilerin en güzeliyle...
|
şükran şahin (14 Eylül 2011)
|
|
Feyha hanımın, eserlerini, ürettiklerini öncelikle kutlarım. Gezi alemine ne hoş bir yazı yazmış.Beni de eskilere götürdü. "Sokağımızdan dondurmacı, kozhelvacı, elmaşekerci eksik olmazdı. Hele o pembe beyaz pamuk helvalar... Kış geceleri “Booozaaa...” diye uzaktan yankılanan ses, elinde bakır güğümlerle yaklaşmakta olan bozacıyı müjdelerdi bize" ve diğer yazdıklarınız...Sanki benim çocukluğum, bizim çocukluğumuz. Ankarada değil, Batı Karedenizin yeşil, küçük bir kasabası Bartında... "Cumhuriyet ve Çocuk Bayramlarında, 19 Mayıs’larda elimizde bayraklar, renk renk balonlar, dudaklarımızda 10.Yıl Marşı, çocukça bir coşkuyla "...diye devam eden yazıdaki gibi bizde beş kardeş, anne babamızla tören alanlarında yerimizi alırdık büyük bir heyecan ve sevinçle!!! Elinize, yüreğinize, sanatınıza sağlık Feyha hanım, sevgiler.
|
Neriman Aktaş (14 Eylül 2011)
|
|
Tam bir cumhuriyet kadını,böyle bir anneye sahip olmak mutlulukların en güzeli,o parlak dimağ,üretkenlik,yaşama doğru bakış,uzun bir ömür sağlıkla,sevdikleriyle birlikte...
|
yenal yıldız (14 Eylül 2011)
|
|
Yüreğinize sağlık bir Ankaralı olarak büyük zevkle okudum çok teşekürler.Arkadaşım Murat bey ile keşke bi 20 sene evvel tanışsaydım diyorum saygılar
|
Mehmet Kocatepe (14 Eylül 2011)
|
|
Sayin Feyhan Hanim Tebrik ederim, gercekten cok guzel bir Ankara nostaljisi yasattiniz, elinize saglik, bundan sonraki calismalarinizda da basarilarilarinizin devamini dilerim, saygilarimla.
|
feriha (14 Eylül 2011)
|
|
Feyha Teyzecim, Muratın o güçlü anlatımlı yazılarındaki yeteneği kimden aldığı belli oluyor.. Resimleriniz gibi yazılarınız, anlatımınız da sade, sıcacık ama içerik olarak zengin, insanı alıp götürüyor.. Hem görsel, hem de tarihsel bir ziyafet yaşamış gibi oldum.. Eski Ankarayı her şeyiyle özledim.. Ellerinize sağlık. Yaşam sevinciniz daim olsun!
|
Nejdet Tanrısever (14 Eylül 2011)
|
|
Feyha hanım Yazınızı bir solukta okudum.Her nekadar Ankarada o günlerden sonra yaşamış olsamda,sanki kendimi o günlerde gibi hissetim.Elinize sağlık çok güzel bir yazı olmuş.
|
Sibel (14 Eylül 2011)
|
|
Ellerinize saglik, ne kadar guzel anlatmis, ne kadar guzel resmetmissiniz! Ataturk donemi Ankarasi kurulusundan itibaren sehir planlamaciligi yapilan dunyanin 5 baskentinden birisiymis, digerlerinden biri Washington...Bahcelievler, Bakanliklar vb yabanci sehir planlamacilari tarafinca planlanmis, ama sonra sehir plandan uzak bir sekilde karmasayla buyumeye, gecekondularin yerine apartmanlar dikilerek devam etmis...Eminim Ataturkun dusuncelerindeki baskent cok daha guzeldi, cok daha sosyaldi...
|
abdullah (13 Eylül 2011)
|
|
Çok güzel anılar.
|
Nurdan Kuşakoğlu İrem (13 Eylül 2011)
|
|
Sevgili Feyha Teyzeciğim,1970-1974 yılları sizinle ve ailenizle komşu olma fırsatını yakalamış olmaktan büyük bir onur duyuyorum.Yaptığınız resimleri,tuvalinizi ve boyalarınızı ve o sıcacık gülüşünüzü her zaman hasretle hatırlıyorum.Kitabınızıda büyük bir zevkle okuyup geçmişi birazcık yat etmek istiyorum.Pamuk ellerinizi hasretle öpüyorum.SAĞLICAKLA KALIN.
|
Ahmet (27 Ağustos 2011)
|
|
Rahmetli Atatürk yaşasa idi, O da Mevlana gibi; Ya olduğunuz gibi ya da göründüğünüz gibi olun derdi.
|
Necati Ekmekçioğlu (24 Ağustos 2011)
|
|
Feyha Hanım, bu sabah yayıncınızdan zevkle okunacağından emin olduğum kitabınızın baskı hazırlıklarının sürdüğünü haberini sevinerek almıştım. Şimdi ise bu kitabın bir bölümünü burada okuma şansına eriştim. Ellerinize sağlık.
İlk fırsatta görüşebilmek ümidiyle sevgi ve saygılarımı sunarım...
|
NEŞE (23 Ağustos 2011)
|
|
Büyük zevkle okudum,Ankara yı daha iyi tanısaydım keyfim daha da katlanacaktı...Küçüklüğümün güzel anılarını da ucundan yakaladım,ben de dondurmacı,helvacı ve bozacılara yetiştim çok şükür kiii.Güzel ellerinizden çıkan izlenimci tablolarınızı da büyük bir zevkle yazınıza katık ettik...Çok teşekkürler..
|
Erdin İVGİN (22 Ağustos 2011)
|
|
Feyha Hanım Kaleminize sağlık. Tarih içinde bizi geziye çıkardınız. Bu kent de 40 yılımı geçirdim. Ama bize bilmediğimiz bir Ankara yı anlattınız. Sayeniz de Ankara nın 1930–1940 lı yılları gözümüzde canlandı. Çok teşekkür ederim.
Yaptığınız tablolar ise harika. İnsanın yaşam sevincini arttırıyor.
|
hakangeziyor (22 Ağustos 2011)
|
|
Feyha teyzecim, ellerinize kollarınıza ve yüreğinize sağlık. Nefis tablolarınızla bize bilmediğimiz Ankaradan kesitler sundunuz. Çok yaşayın...
|
Yorum yazmak isterseniz...
Yorum Yazabilmek İçin Üye Girişi Yapmalısınız.
|
|