Dört gecelik Midilli gezimizin üçüncü gününde portakal ağaçlarının altında kahvaltı faslımız tamamlandığında saat 09.45'i gösteriyordu. Bu sefer kahvaltımızı çeşitlendirmek için hemen 30 metre ilerideki fırından çörek tarzı bir şeyler aldım. (Tanesi 1 €) Kirlis'ten arabaları alarak limandan ve kalenin arkasından devam ettik. Bugünkü seferimiz adanın doğu ve kuzeyine doğru olacak.İlk durağımız Thermi. Kaplıcalarıyla ünlü köyün aslı kara tarafında ama küçük bir limanı bulunuyor. Aslında korsanların saldırısı nedeniyle adadaki pek çok yerleşim açısından durum böyle diyebiliriz. Yolun sol tarafında yeşillikler içinde kalan harabe binanın eski bir kaplıca merkezi olduğunu öğreniyoruz. Balıkçılarla selamlaştıktan sonra limanda minik bir gezinti yapıyoruz ve sonra parkın içindeki köy kahvesinde günün ilk kahvesinin keyfini çıkarıyoruz. (Neskafe 2 €, Türk Kahvesi 1,5 €)
Solda Thermi'nin küçük limanı ve sağda ise eski kaplıca merkezi...
Seramikleri ile ünlü Mantamados kasabasını şimdilik teğet geçip ünlü Taksiarhis Manastırına ulaşıyoruz. Birden fazla binadan oluşan manastır tamamen yeşillikler içinde. Adanın bir tür hac yeri olan manastırda otobüs ve arabayla gelen pek çok ziyaretçi mevcut. Manastır Bizans döneminden kalmaymış, bugünkü halini ise 1879 yılında almış. Baş melekler Michael ve Gabriel'e adanan manastırın en önemli eseri kabartmalı Meryem ikonası. İkona orta bölümde duruyor. İnsanlar sırayla ikonayı ziyaret ediyor, kimisi de camekânı öpüyor. Tüm duvarlardaki yaklaşık bir metre yüksekliğinde camlı ve kilitli dolaplarda ağzına kadar altın ve mücevherat dolu. Bunlar adak olarak manastıra bağışlanmış şeylermiş. Oldukça fazla ve değerli olduğunu söyleyebilirim. Tavandan yerlere kadar sarkan avizeler de zengin bir görünüm sağlıyor doğrusu.
Manastır yeşillikler içinde...
Herkes ikonaya dokunmak için adeta birbiriyle yarışıyor...
Manastırın bahçesi de çok güzel. Giriş bölümünde ne anlama geldiğini bilemediğim bir uçak maketi var. Ziyaretçilerin dinlenmesi için banklar ve bir kafeterya mevcut. Orta bölümde muhtemelen içerisine para atılan bir kuyu var ancak o an için bomboş. Ulu çınarların gölgesinde kısa bir mola verdikten sonra daha önce içinden geçtiğimiz Mantamados kasabasına geri dönüyoruz.Mantamados özellikle seramikleri ve süt ürünleri ile meşhur bir kasaba. Özellikle sütlaç ve yoğurdu çok lezzetliymiş. Genelde iki katlı taş evlerden oluşan kasabanın dar sokaklarında dolaşmak oldukça keyifli. Seramik işinin mübadele döneminde Çanakkale'den gelenler tarafından yayıldığı söyleniyor. Neşe Hocamın yazısında belirttiği Stelyo babanın atölyesini ziyaret ediyoruz. Her yer rengârenk tabaklar, çanaklar, testilerle dolu. Kızı Marina Mitilini'ye gitmiş. Stelyo baba ile fotoğraf çektirip birkaç küçük hediyelik alarak oradan ayrıldık.
Stelyo baba her zamanki gibi tezgâhın başında...
Skala Sikamias çok keyifli bir yer... Tıpkı Vandelis'in restoranının olduğu gibi...
Yaklaşık 20 dakikalık bir yolculuktan sonra Sikamias'a ulaştık. Buradan aşağıya inen 3 km.lik, oldukça virajlı yolu takip ettikten sonra çok şirin bir limana geldik. Burası tıpkı bizim tarafta yer alan Assos havasında. Daracık sokaklar, birkaç minik ev, şirin hediyelik eşya dükkânları ve harika bir liman. Kısa bir gezintiden sonra küçük tahta masa ve sandalyelerle bezenmiş, 100 yıllık dut ağacının altındaki Scamnia Restorana yollanıyoruz. İşletme sahibi Vangelis tüm güler yüzlülüğü ile karşılıyor bizi. Arkadaşlarımızın daha önce buraya geldiğinden bahsediyoruz, hatırlıyor. Bizi en güzel masalardan birisine oturtuyor ve "ikram" atıştırmalıklar gönderiyor. Daha sonra da genel olarak isteklerimizi söyledikten sonra "siz bana bırakın, merak etmeyin" diyor. Midemizi Vangelis'in kollarına bırakıyoruz.
Garson yavaş yavaş masamızı süslemeye başlıyor: Karidesli makarna, karides tava, kalamar tava, ahtapot, sardalye, patlıcan saganaki, kızartmalar, kabak çiçeği, greek salad... Araba kullanacağım için uzo istemedik ama biramızı da ihmal etmedik. Yemek sırasında akan sudan içmeye çalışan kedi tüm masanın maskotu oldu, fotolar çekildi. Yemeğin sonunda şirin kaplar içinde dondurma ikram etti Vangelis. Tüm yemeğin maliyeti bahşiş dahil 75 €. Kim ne derse desin Midilli gerçekten her yönüyle Türkiye'den ucuz.
Masamızın maskotu şirin kedi... Toplu halde Vangelis'le hatıra fotoğrafı...
Yemekten sonra Vangelis'le hatıra fotoğrafı çektirip hediyelik eşya dükkânlarını gezdik. Birkaç küçük hediyelikten sonra günün son durağı Molyvos'a (ya da Mithimna) doğru yola çıktık. Yol asfalt ama zaman zaman insanı rahatsız edecek kadar virajlı. Sağa yat, sola yat derken sonunda belki de adanın en güzel kasabası olan Molyvos'a ulaştık. Arabamızı kasabanın girişinde okulun yanındaki otoparka bıraktıktan sonra, "denizsiz Ağustos tatili olmaz" mantığından hareketle, ilk istikamet Molyvos Beach. Giriş ve kullanım için herhangi bir ücret ödemiyorsunuz. Deniz temiz ancak sahil iri çakıllı. Yerleşme işini hallettikten sonra bizimkileri kaleye çıkma konusunda yokladım ama kimsenin niyeti yoktu. "Hadi oğlum Hakan" diyerek arabayla tepedeki kaleyi ziyarete gittim.
Yer yer çam ağaçlarıyla süslenmiş olan kale adeta bir gerdanlık gibi kasabanın tepesinde yükselmiş. 13. yüzyılda yapıldığı tahmin edilen kale Bizans İmparatorunun kızı Genovalı asil Gattelusi ailesinin yakışıklı delikanlısı ile evlenince kale ve bölge Genovalılara düğün hediyesi olarak verilmiş. Sağlam surlarla desteklenmiş olan kalenin kapısı ahşap ancak metallerle güçlendirilmiş. Kale 15.00'da kapanmış olduğundan 2 € ödeyerek ziyaret etme şansım olmadı. Bazı dönemlerde kale ve civarında konserler ve etkinlikler düzenleniyormuş. Yukarıdan kasabanın, limanın ve sahillerin manzarası harika.
Molyvos... Yukarıdan manzara güzel...
Kaleyi gezdikten sonra bizimkilerin yanında döndüm. Deniz kenarındaki keyfimizi tamamladıktan sonra saat 18.00 civarında kasabayı keşfe çıktık. Arnavut kaldırımlı dar sokakların yarattığı manzara sürekli sizi yukarıya çıkmaya zorluyor. Evlerin ve dükkânların aralarından sarkan sarmaşıklar ve çiçeklerle oluşan tünel benzeri sokaklarla çıktığınız yokuşları dahi anlamıyorsunuz sanki. Her merdiven başka bir tarihe açılacakmış gibi geliyor. Yamaçlarda bulunan kafe ve restoranlar enfes liman ve deniz manzarası eşliğinde kahve ya da frappelerini yudumlayan insanlarla dolu. Sanki tüm orijinalliğini muhafaza etmek için özel çaba gösterilmiş suni bir mekânda geziyor gibiyiz. Oldum olası böyle yerleri sevmişimdir zaten. Hani pek çoğumuzun emeklilik dönemi için " emekli olsam da küçük bir sahil kasabasına yerleşsem, balık tutup sebze yetiştirsem" diyerek hayalini kurduğu yerler vardır ya. İşte burası tam da onlardan birisi gibi.
Gezi sırasında arada fiyatları da gözden geçiriyorum. Deniz manzaralı Betty's Restoranda çorbalar 6 €, greek salad 4,50 €, domates soslu spagetti 5 €, biftek 7 €, kalamar ve ahtapot 7 €, fava 4 €, 20 cl.lik uzo 4,50 €, bira 3 €, kolalı içecekler 2 €, Türk kahvesi 1,5 €. Biraz daha ilerideki deniz manzaralı O Gatos Restoranda da aşağı yukarı fiyatlar buna yakın. Bu mekânların nefis manzaralı yerler olduğunu düşündüğünüzde fiyatlar gerçekten komik. Hani insanın neredeyse tatillerini böyle yerlerdeki pansiyonlarda geçirip akşam yemeklerinde de eşsiz Ege manzarası eşliğinde keyif yapası geliyor.
Üstü yeşillerle kapalı dar sokaklarda dolaşmak oldukça keyifli...
Kasabayı tamamen gezdikten sonra biraz ilerideki küçük limana doğru yokuş aşağıya yürüyoruz. Minik ve rengârenk teknelerle süslenmiş limanın neredeyse tamamı restoran ve kafelerle dolu. Fiyatlar yukarıdan daha fazla değil. Denizde uzo eşliğinde kendi kendine uduyla şarkı söyleyerek keyif yapan adam hepimizin ilgisini çekiyor. Derinden gelen şarkı yunanca olsa da sanki bizde de söylenen bir şarkı gibi geliyor ama çözemiyoruz. Saatler 19.30'u gösterdiğinde Molyvos yavaş yavaş geceye hazırlanırken bizim de ayrılma vaktimiz gelmiş oluyor.
Bir sonraki gün ziyaret edeceğimiz Kalloni kasabası güzergâhını izleyerek Mitilini'ye varıyoruz. Akşam yemeği için güzergâh Yukarı İskele (Epano Skala). Kendi kara tarafında masaları ise deniz kenarında olan restoranın ismini alamadım ama kırmızı tabelasındaki güveç resmini koyuyorum. Bu gece hava rüzgarlı, bu yüzden daha önceden önlemi alınarak bazı noktalar brandalarla kapatılmış. Masalara kuruluyoruz. Garsonumuz Yannis oldukça sıcakkanlı, bizi memnun etmek için elinden geleni yaptı doğrusu. Yemek sırasında masamızı ziyaret eden iki Arnavut müzisyen, ellerindeki gitar ve akordiyonla güzel bir müzik ziyafeti sundular. Özellikle ortak dildeki bir parçada Levent abinin masaya vurarak yarattığı kendine özgü darbuka ritmleriyle katılımı sadece masadan değil çevreden de büyük ilgi gördü.
Molyvos gerçekten güzel bir yer...
Udumu alırım keyfime bakarım arkadaş :)
Yediklerimizi burada tekrarlamaya gerek yok. Kalamarı çok beğenmedik ama geri kalanlar taze ve lezzetliydi. Her ne kadar içilemeyecek kadar kötü olsa da Yannis, Türk olduğumuz için ince belli çay bardaklarında çay ikram ederek ayrı bir güzellik yaptı. Yetmemiş olacak ki, hesabı istediğimizde ev yapımı üzüm reçeli de ikram etti. Bu bölgedeki restoranların fiyatları sanki limandakilere göre biraz daha uygun. Her şey dahil 75 €'ya bundan daha keyifli bir gece geçirme olasılığımız son derece düşük. Gece tamamlandığında saatler 00.30'u gösteriyordu.
Dördüncü Gün Adadaki son günümüz... Sabah sabah canımızı sıkan bir olay oldu. Levent abinin kullandığı C4'e park halindeyken hafifçe vurmuşlar. Muhtemelen bir motosiklet vurdu ve kaçtı. Teslim ederken Krilis'in sorun çıkarmamasını umarak kahvaltımızı yaptık. Kahvaltıdan sonra Ermou Caddesindeki dükkânlardan birkaç parça hediyelik eşya alışverişi (Magnet 2 €, hediyelik kül tablası 5 €, Barbayanni Uzo lt. 12,50 €) yaptıktan sonra Thermi yolunda daha önceden gördüğümüz Lidl süpermarkete giderek özellikle çocuklar için birkaç şey aldık. Saat 11.30 gibi yola çıkarak deniz için Kalloni'ye gittik.
Arnavut müzisyenlerle ne ritm tuttun be Levent abi :)
Skala Kalloni, adanın nispeten ortasında sayılabilecek bir bölgede olduğu için ulaşımı kolay. Adanın en büyük körfezi olan Kalloni buradaki ilk yerleşim merkezlerinden birisiymiş. Osmanlı zamanında da bu bölge çok popülermiş. Sebebi ise sarayın sardalye ihtiyacının neredeyse tamamının Kalloni'den karşılanması. Bugün de sardalyenin pek çok çeşidini yemek mümkünmüş. Ama önce deniz keyfi...Upuzun sahil insanı adeta kendine çekiyor derken soluğu plajda aldık. Midilli'de birkaç istisna hariç neredeyse hiçbir plajda ücret ödemiyorsunuz. Varsa şezlong, sandalye ve şemsiye kullanımı da buna dahil. Mevcut kafe ya da restoranlarda bir şey yiyip içerseniz sadece onların ücretini ödüyorsunuz. Bizde her bir parça için en az 5-10 TL isteyen plajlara benden saygılar...
Kalloni Plajı...
Akşam saat 18.00'a kadar Clo Cafe'nin önündeki plajda kaldık. Kalloni plajı, Agia İsodoros plajının aksine oldukça sığ, iyi yüzme bilen insanlar için denizde uzunca süre yürümek pek keyifli olmayabilir. Gün boyunca tostundan birasına, waffle'dan kahvesine aklımıza ne geldiyse yedik, içtik. Ödediğimiz toplam tutar yedi kişi için sadece 53 €. Muhtemelen bu kadar kişi bizim sahillerde bir yere gitsek Midilli'de ödediğimiz para şezlong ve şemsiye parasını bile kurtarmazdı.
Mitilini'ye varıp arabaları teslim ettik. Sabahki olaydan dolayı herhangi bir sorun olmadı, daha doğrusu Kirlis bakmadı bile. Biraz istirahat ettikten sonra akşam yemeği için ilk gece gittiğimiz ve keyif aldığımız Fanari'ye gitmeye karar verdik. Dört gündür içimiz dışımız deniz ürünleri olduğu için bu sefer masayı daha farklı donattık: Patlıcan, kabak çiçeği, patates kızartması, greek salad, kızartılmış peynir, fava, gözleme, sarımsaklı yoğurt, karpuz, kola, iki 20 lik Barbayanni Uzo. Masanın günahı 90 € (80+10). Yemekten sonra artık bir klasik haline gelen liman turu sonrasında bir başka klasik olan Panellinion Kafeye oturduk. Özel büyük bardaklarda gelen demleme çaylarımızla hem günün hem de bütün adanın kritiğini yaptık. Bu sefer gerçekten yatağımı özlemiştim...
Artık dönüyoruzDönüş günü... Feribotumuz saat 09.00'da kalkıyor. Sabah 07.30'da kalkıp da normalde 08'de açılacağı için hiç beklemediğimiz kahvaltıyı hazır bulunca oldukça sevindik. Kekler ve çaylar eşliğinde kahvaltımızı tamamladıktan sonra eşyalarımızla birlikte geldiğimiz şekilde limana doğru yürüdük. Geldiğimizde kapalı olan free shop bu sabah açılmıştı. Fiyatlar gerçekten son derece uygun: Efe Yaş Üzüm 1 lt. 12 €, Barbayanni yeşil 14 €, mavi 14,80 €, beyaz 15 €, marlboro box 20 €, Kısa Winston box 12 €. Tahmin edebileceğiniz gibi bizler ve diğer yolcular tarafından talan edildi...
Feribot tam vaktinde kalktığını yorgun ama keyifli bir gezinin daha sonuna gelmiştik. Midilli beklediğimden çok daha güzel, şirin ve oldukça ekonomikti. Tamamını gezmek nasip olmadı ama gördüklerimiz de şimdilik yeter diye düşünüyorum. Adanın pek çok yerine yayılmış olan zeytin ağaçları eşliğinde gezmek, size benzeyen ama sizden olmayan insanların sıcak ilişkilerine ve sohbetlerine tanık olmak, size çok uzak olmamasına rağmen damağınızda farklı tatlar bırakan yemekler yemek harika bir duygu. İnsan ailecek tatilini dahi adada geçirebilir diye düşünüyorum. Feribotla arabalı geçiş imkânı da olduğu için orada da rahat edilir. Aslında yok birbirimizden farkımız ama sanki onlar biraz daha doğaya ve tarihe sahip çıkmışlar. Bence yolu buralara düşen herkesin en az bir defa Midilli'ye uğraması gerekir.Programı en ince detayına kadar hazırladım. Birkaç ufak tefek sıkıntı dışında neredeyse kusursuz işledi. Bunda ekibin de uyumlu olması son derece önemli bir etken. Peki bu aşamada neyi farklı yapardın diye sorarsanız tek bir cevabım olur: Keşke en az bir gece Molyvos'da konaklasaydık. Herkesin en beğendiği yerlerden birisi olan bu şirin kasaba bunu çoktan hakediyordu. Gecesini yaşamak isterdim doğrusu. Gidecek olanların dikkatine...
Seyahatle kalın...
|