Ülke |
Şehir |
Ekleme |
Düzenleme |
Gezi Tarihleri |
Okunma |
Yorum |
Yazan |
Türkiye
|
Türkiye Genel |
01 Aralık 2010 |
01 Aralık 2010 |
11 Temmuz 2010 18 Temmuz 2010 |
12383 |
4 |
Kerem |
|
|
Doğu Karadeniz Turu (Genel)
|
Geçtiğimiz yaz, değişiklik yaparak senelik tatilimi memleketin güneyi yerine doğu karadenizde geçirmeye karar verdim. Zaman kısıtlı olduğu için en iyi seçeneğin bir tura katılmak olduğuna karar vermiştim, pişman da olmadım.
İlk tur tecrübemde Bamtur firmasını tercih etmemin nedeni rotanın Kars ve Erzurum şehirlerini de içermesiydi. Diğer tur operatörlerinin güzergahlarında bu iki şehri maalesef göremedim.
Benim gibi plansız tatillere alışkın olanlar için turlar ilk başta sıkıcı olabilir. Yola çıkışımın ikinci günü duruma alışmama sebep olan sunduğu rahatlıktı. "Nereye gideceğim?", "hangi yolu kullanmalıyım?", "ne yiyebilirim?", "nerede kalacağım?" gibi onlarca soru zaten başkaları tarafından cevaplanmıştı. Yapmam gereken kendimi tatilin akışına bırakmaktı.
Uyumlu ve sorunsuz katılımcıların toplandığı bir tur olduğu için çok şanslıydım.
Çok farklı karakterlere sahip insanlarla gezmek ve bu süreçte onları tanımak gerçekten ilginçdi. Bazılarıyla halen görüşüyoruz.
Klimalı ve yeni bir otobüsle seyahat ettiğim için fazla yorgunluk hissetmedim. Tur otellerindeki yemekler konusunda fazla bir beklentiniz olmasın. Kötü değil ama çok çeşitli de değiller. Bulunulan şehir ve bölgeye göre otellerin kalitesi doğal olarak değişiyor fakat hiçbirinde sıkıntılı bir durum yaşamadım. Hem dinlendim hem de gezdim diyebilirim. Karadeniz gibi geniş bir bölgeyi merak ediyorsanız, bence ilk başta tur operatörüyle bir keşif yapıp sonrasında kendi rotanızı oluşturmanız mantıklı bir seçenek.
Bahar aylarının başlaması ile birlikte, tur firmalarının doğu karadeniz bölgesi gezi rotalarına internetten ulaşabilirsiniz. Bu rotalar tüm tur firmalarında hemen hemen aynıdır. Bu nedenle, zaten ayrıntılı olarak bulabileceğiniz gezi rotasını burada tekrarlamak yerine, bence ilginç olan bölümleri aktarmak istiyorum.
Katıldığım tur Safranbolu veya Kastamonu şehirlerinin gezilmesi ile başladı. Buralardaki gecelemenin "tarihi konaklar"dan birinde yapılmasının iyi tarafı, ahşap ve yalıtımsız bir yapının tur arkadaşlarınızı yakından tanımanıza olanak sağlamış olmasıydı. Yan odadakiler alçak ses ile konuşsalar bile kulak misafiri olmak beton binalara alışkın olanlar için ilginç bir deneyim.
Kastamonu'dan sonra ismini su perisi Sinope'den alan Sinop'a vardık. Buradaki en ilginç nokta artık bir müze olan Sinop cezaevi idi. İnsanların böyle bir yapıda kapalı olarak yıllarca nasıl hayatta kaldığını düşünmek gerçekten zor. Üç yanı deniz ve tarihi kale duvarlarının içersinde kalan hapishane için orada hapis yatan şair Sebahattin Ali ''denizin sesini duyup, mavisini görememek insanoğlunun çekeceği en büyük işkencelerdendir'' demiş. Evliya Çelebi ise seyahatnamesinde bu zindandan şöyle bahsetmiş; "Büyük ve korkunç bir kaledir. 300 demir kapısı, dev gibi gardiyanları, kolları demir parmaklıklara bağlı ve her birinin bıyığından 10 adam asılır nice azılı mahkumları vardır. Burçlarında gardiyanlar ejderha gibi dolaşır. Tanrı korusun, oradan mahkûm kaçırtmak değil, kuş bile uçurtmazlar."
Sandalye olan fotoğraftaki alan infazların yapıldığı bölüm.
Sinop'tan ayrılmadan hemen önce Türkiye'de tek olan Hamsiloz fiyorduna uğradık. Wikipediaya göre fiyord, buzulların oluşturduğu vadilerin deniz suyu ile dolmasıyla oluşan dik yar ve kayalıkların arasındaki dar deniz koycuklarına verilen isim olarak geçiyor.
Sinop'tan sonraki güzergahı ise Samsun ve Ordu şeklinde noktaladık. Ertesi gün Ordu şehrinin Boztepesinden panoramik şehir manzarası görülmeye değerdi.
Ordu'dan sonraki rota olan Trabzon'daki en ilginç nokta ise "Atatürk Köşkü" idi. Bir Rum işadamına ait olan ve sonrasında Atatürk'e hediye edilen köşk gerçekten iyi korunmuş. Eski bir siyah-beyaz filmde geziyormuşsunuz gibi hissettiriyor.
Devamında Altındere milli parkına hareket ederek Karadağın eteklerinde kurulmuş olan Sümela manastırını gezdik. Sümela, deniz seviyesinden 1.150 m yükseklikte kurulmuş eski bir Yunan Ortodoks manastır ve kilise kompleksi olup, binlerce yıllık bir tarihe sahip. Tavandakiler hariç insanların erişebileceği yükseklikteki fresklerin üstüne yerli ve yabancı ziyaretçilerin isimlerini kazımış olmaları, freskleri yapanlar kadar ziyaret edenlerin de kalıcı olmak için sınır tanımadıklarını düşündürüyor.
Maçka'da gece konakladıktan sonra ertesi gün Erzurum'a yola çıktık. Erzurum şehrini de içeren bir turu tercih etmem kesinlikle doğru bir karardı. Erzurum tipik bir Anadolu kenti ve hepsinde olduğu gibi ayrıntılara bakarsanız çok özel şeyler bulabilirsiniz. Vejeteryan değilseniz mutlaka "cağ kebabı" nı denemelisiniz. Ankara ve İstanbul'da yediklerimden hem çok daha lezzetli hemde porsiyonları daha büyüktü. Bu yemeğin mucidi olduğunu iddia eden (zaten en popüler olanı) lokantayı tercih ettim. Kasada çalışan lokanta sahibi ile biraz sohbet edince şehrin geçmişi hakkında tarih kitaplarında bulamayacağım ayrıntılar öğrendim.
Erzurum Kongresinin yapıldığı okulda halen öğrenimin devam ediyor. Yaz ayında orada bulunduğum için okul tatilde ve kongre salonu müze olarak açıktı. Görevlilerin söylediğine göre okul açık iken kongrenin yapıldığı sınıfın önünde öğrenciler nöbet tutuyorlarmış.
Erzurum'dan sonra aynı gün Kars şehrini gezip (özellikle Ani harabeleri ve tarihi hakkında hazırlıklı gitmek lazım) Sarıkamış kayak tesislerinde konakladıktan sonra Hopa'ya vardık. Konaklayacağımız otele vardığımızda yemek salonunda şef garson tarafından "Bir saattir sizi bekliyoruz. Nerede kaldınız?" şeklindeki tatlı-sert azarlamaya gülerek tepki verdik çünkü bu yörenin insanının doğallığı ve tabiatı konusunda tur tehberimiz tarafından uyarılmıştık.
Takip eden günde Sarp sınır kapısının ziyaret edilmesi sonrası uğranılan Artvin'in Borçka ilçesindeki Karagöl açıkçası Abant ve Yedigöller'den bile daha güzeldi. Sanırım, ulaşımının biraz zor olması şu andaki bakir durumunu korumuş. Trabzondaki Uzungöl'ün etrafının tamamen yapılarla çevrili olduğunu düşününce Karagöle hayran kalmamak elde değil. Birçok kişi gölün etrafından dolaşmak istese de bazı geçişler zorlu olduğu için vazgeçiyor. Ayakkabılarınıza güveniyorsanız bence kaçırmayın. Daha önce görmediğiniz güzelliklerle karşılaşabilirsiniz.
Gelecek durak ise Ayder yaylasıydı. Televizyonda veya yazılı basında bize yayla olarak tanıtılan görüntülerin aslında yaylaya çıkış durakları olduğunu öğrendiğimde gerçekten şaşırmıştım. Örneğin ayder yaylası nette " Ayder, Çamlıhemşin ilçesinin 19 km. güneydoğusunda 1350 m. yükseklikte çam ormanları ile kaplı daha ziyade yayla niteliğinde bir yerdir." şeklinde tanımlanıyor. Gerçek yayla 1800 metreden sonra başlıyor ve o yükseklikten sonra pek ağaç yetişmiyor. Sabah güneş doğmadan minibüsle yola çıkarak Yukarı Kavruk yaylasına (ek ücret karşılığında) ulaştığım zaman karşılaştığım manzara Karadenize tekrar geleceğime dair kendime söz vermeme neden oldu. Yaylaya vardığımızda hava açıktı ve güneşin dağlar arasından doğuşunu zevkle izledik. Çay ocağında çaylarımızı içtikten sonra sadece 10 dakika içinde bir sis tabakası etrafımızı sardı. Dönerken görüş mesafesi sadece bir metreydi ve bulutun içinde gibiydik.
Yol bir saatten fazla sürüyor ve iç organlarınızın yer değiştirmesine neden olabilecek kadar zorlu, fakat yayla dönüşü minibüste memnun olmayan kimse göremedim.
Ayder yaylasında geceledikten sonra Rize'ye uğrayarak Uzungöle vardık. Uzungölü duymayan yoktur. Çevresindeki yapılaşma endişelendirse de hala güzel görüntüler veriyor.
Uzungöl sonrasında tekrar geriye Trabzon-Görele-Giresun hattından sonra Fatsa'da konakladıktan sonra son gün Amasya gezildi ve turumuz bitti.
Çay fabrikasındaki çay tadımından Samsun'daki bandırma vapuruna, şehirlerin panoramik manzarasından müzelere kadar burada bahsetmediğim bir çok ayrıntı turların gezi rotasına dahil. Benim gibi 7 gece 8 gün gezerseniz, gördüğünüz yerleri karıştırmaya bile başlayabilirsiniz.
Fotoğraf meraklıları için tur firması ile seyahat bazı sorunlar içerebiliyor. Görülmesi gereken bir yere gelindiğinde, herkes "ilk" olarak otobüsten inmek istiyor. Otobüsten "ilk" olarak indiğinizi düşünsek bile 10 saniye sonra arkanızdan gelenler manzaranın önüne geçip kendi " manzaralı portre" uygulamalarına başlıyorlar. Ayrıca sürekli bir yerden bir yere ulaşma çabasından dolayı otobüsten çekilen manzara fotoğraflarında araç camından kaynaklanan yansıma ve lekeler kaçınılmaz.
Özet olarak, aşağıdaki gibi görüntüleri (çay toplayanlar) sadece Karadenizde bulabilirsiniz.
İyi Seyahatler...
Kerem Bakal
|
Yazılan Yorumlar... |
kurtuluş (01 Mart 2011)
|
|
Fotoğraflar çok güzel, elinize sağlık. Bende de güzel Artvin Fotoğrafları var.Yazısız ama sadece fotoların altında yerlerin adını yazsam yayınlarmısınız acaba...
|
osman günal (05 Aralık 2010)
|
|
kerem kardeşim döktürmüşsün yine süper olmuş çalışman tebrik ederim
|
hakangeziyor (05 Aralık 2010)
|
|
Kerem bey, bu güzel paylaşım için teşekkürler...Kaleminize sağlık...
|
NEŞE (04 Aralık 2010)
|
|
Ben de bu yaz,en sıcak günlerde sizin rotanıza çok benzeyen bir gezi yaptım ve aynı sizin duygularınızla ilk defa bir tura katıldım.4000 km. civarında yol yaptık ve maddi-manevi çok memnun ayrıldık.Aynı duyguları paylaşmaktan çok mutlu oldum...Teşekkürler...
|
Yorum yazmak isterseniz...
Yorum Yazabilmek İçin Üye Girişi Yapmalısınız.
|
|