Gezi Alemi

e-Posta:    Şifre:     Kaydol | Şifremi Unuttum
 
Gezi Alemi ::::: Türkiye ::::: Kars ::::: Doğu Ekspresi ile Kars, Ani Harabeleri ve Çıldır Gölü (3. Bölüm)        
Ülke Şehir Ekleme Düzenleme Gezi Tarihleri Okunma Yorum Yazan 
Türkiye Kars 07 Ağustos 2017 08 Şubat 2017
12 Şubat 2017
10712 2 TAMER 

 Doğu Ekspresi ile Kars, Ani Harabeleri ve Çıldır Gölü (3. Bölüm)
 (Gezi)

Artık Çıldır Gölü için yoldayız. OPET' te tuvalet molası herkesi mutlu edince ekip daha da keyifleniyor. Yolda eski bir Malakan Köyünü ziyaret ediyoruz. Elbette köyde Malakanlar yaşamıyor ancak kendine has dümdüz uzun ve geniş ana caddesi ile bu yol boyunca sıralanmış tek katlı evleriyle tipik Malakan köyü özelliğini korumuş bir mahalleyi görüyoruz.



  Eski Malakan Köyü...



Malakanlar yıllarca Rusya'da yaşamış bir Hıristiyan tarikatı olan Malakanizm'i benimsemiş. Malakanizm Greko-Rus kilisesine bağlıdır ancak içsel inançları nedeniyle "Tanrı'nın tahta, taş veya diğer objelerle temsil edilerek ona ibadet edilmesini asla kabul etmemişler ancak tek bir otoritenin fikir ve imajına iman etmişlerdir." Onlar insanın ruhunda yaşayan güçlü ve kadir-i mutlak bir tanrı inancına ibaret ederler. İkon ve haç gibi el yapımı şeylerin "Tanrı olmadığına onların ancak insanoğlunun abartısı olduğuna inanırlar. Bu  nedenle de, haç, ikon gibi  ibadet  materyallerinin varlığını ortaya çıkışını anlamsız  bulurlar. Batı protestanlığından etkilenmiş ancak ruhban sınıfı nedeniyle bu kiliseyi de reddetmişlerdir. Doktrinleri 17. yüzyılda köylüler arasında, orta sınıfın alt kesimleri ve tüccarlar arasında çabucak yaygınlık kazandı. Ortodoks kilisesinin oruç zamanlarında et yemeye ve süt içmeye devam ettikleri için bu topluluğa "Molok, malak=Süt, an=içen" anlamına gelen Malakan ismi verildi. İnançları gereği hiç bir şekilde yalan söylemiyor, insan öldürmüyor, doğayı, toprağı ve barışı seviyorlardı. Doğuştan ateşli silahlara karşı oldukları için askerliği de reddediyorlardı. Ruslar bu yüzden 93 harbi sonrasında (1877-1878) Malakanları Kars' a sürdü. Burada iyi komşuluk ilişkileri göstererek yöre halkıyla kaynaşan Malakanlar 1917' deki Büyük Ekim Devrimi sonrasında Sovyet Hükümeti Kars'da dahil olmak üzere işgal ettikleri tüm topraklardan çekilse dahi Sosyalizme yakın olan Malakanlar bu verimli toprakları terk etmediler. Ancak 1921 yılında Rus Sefiri Ankara'ya veda ziyaretine gelirken trenle Erzurum'a oradan da otomobil ile Ankara'ya geçmiş. Erzurum ziyareti sırasında Kazım Karabekir Paşa'ya gelen bilgi, "Sefir'in Malakan köylerine de bir ziyaret yaptığı ve kendi halinde çalışkan, barışçı, ziraat ve tarımda ileri gitmiş olan Malakanlar ile gizli gizli Bolşevik yapılandırması için anlaştığı" şeklinde olunca Kazım Karabekir Paşa "İstiklal Harbimiz" adlı kitabında da değindiği gibi durumu Ankara Hükümetine bildiriyor ve yeni düzen için tehlikeli bulduğu Bolşevik nüfus unsurlarından olan Malakan'ların sınır dışına çıkarılmasına karar verilmesi gerektiğini bildiriyor. Sihirli formülü de kendisi buluyor. "Ruslar zamanında dahi askerliği reddeden Malakanlara zorunlu askerlik getirirsek zaten göçerler" diyor  Karabekir. Böylelikle T.B.M.M'de çıkarılan bir yasa ile diğer azınlıkların muaf olduğu askerlik Malakanlar için zorunlu hale getiriliyor. 20 Ocak 1921'e dek süre verilen düş sürgünlerine yeniden yollara düşmekten başka da bir seçenek kalmıyor. Çoğu istemeye istemeye eski toprakları Sovyetler'e, bir kısmı Amerika'ya, bir kısmı da Avustralya ve Yeni Zelanda'ya göç ediyor. 


Malakanlar kent hayatını asla benimseyememişlerdir. Köye tutunmak onlar için her zaman hayatın ta kendisi olmuştur. Kars halkı değirmende un öğütmeyi, piyanoyu, gravyer peynirini, semaverde çay demlemeyi, düş kırıklıklarında dahi umudu yitirmemeyi, halkların kardeşliğini, dayanışmanın yüceliğini, kardeş sofrasında paylaşmanın lezzetini Malakanlar'dan öğrenmiştir. Malakanların hikayesini daha iyi özümseyebilmeniz için Tarık Akan'ın "Deli Deli Olma" filmini izlemenizi öneririm.   



ÇILDIR GÖLÜ:


Artık Çıldır Gölündeyiz. Göl yılın bu zamanlarında tamamen donuyor. Buz kalınlığı ortalama 30-35 cm olsa da bazı yerlerde 70 cm' e kadar çıktığı oluyormuş. Çıldır gölü çok verimli bir göl, yöre halkının "Sarı Balık" dedikleri Sazan Balığı bir hayli fazla. Ancak yakalamak elbette bir hayli meşakkatli. Göl donmadan önce düzenekler hazırlanıyor ağlar atılıyor, işaretler konuyor. Göl donduktan sonra da kazma ve kürek yardımı ile buz kırılıp ağlar toplanıyor.


Karnımız artık iyice acıktı. Artık bu gölün meşhur balıklarının tadına bakmanın zamanı geldi. Çıldır gölünün yanındaki tek tesis "Atalay'ın Yeri" İçeri girmeden önce tamamen donmuş göl üzerinde dolaşan, atlı kızağa binen ya da binmek için sıra bekleyen, bu sırada şarkılar, türküler söyleyerek eğlenen bir grup var onları seyrediyoruz. Yemek öncesi bu ritüel ilgimizi çekiyor. Gölde iki tane atlı kızak bir tane de kar motoru var. Atlı kızak kişi başı 15 TL alıyor. Ya da gönlünüzden ne koparsa. Kar motoru da 10 dakikası 40 TL. İki kişi binebiliyorsunuz.



Çıldır'ın ortasında bir İgloo...





Hiçliğin ortasında... 


Atalay'ın Yerine girip bizim için hazırlanmış grup masamıza oturuyoruz. İçerisi kalabalık, her grup için masaları birleştirip ayrı yer hazırlamışlar.  Servis hiç aksamıyor, mezeler, salatalar zaten sofrada hazır. Balıklarımız da seri bir şekilde geliyor. Biz de aynı serilikte mideye indiriyoruz. Sarı balık iri iri takoz şeklinde kesilmiş ve tavada kızartılmış olarak geliyor. Tadı fena değil. Göl balığı gibi kokmuyor. Bunun nedenini Çıldır Gölünün dibinin çok temiz olmasına bağlıyorlar.







Atalay'ın Yeri...


Karnımız doyup çaylarımızı da içince sıra geliyor göl üzerinde atlı kızak ile gezmeye. İki tane atlı kızak bekleyenleri sırayla gölün derinliklerine doğru götürüp getiriyor, aşağı yukarı 10-15 dakika sürüyor. Atlı kızaklardan biri iki, diğeri dört kişilik. Hızlı gittiği için soğukta bacaklarınız üşümesin diye battaniye veriyorlar. Biz iki kişilik olana biniyoruz. Sürücümüz açık fikirli çok medeni bir kişi, adı Tuncay. Sohbeti güzel, yüreği kocaman iyi bir doğu adamı. 15 senedir bu işi yaptığını söylüyor. Yazın ise tarım işi ile uğraşıyormuş. Atalay'ın yerinde garson olarak çalışan bir de oğlu varmış. On beş gün sonra askere gidecekmiş, ben bu yazıyı yazdığım zaman muhtemelen gitmiştir bile. Kendisine hayırlı tezkereler diliyorum. Bir süre atlı  kızak ile gittikten sonra Tuncay fotoğraflarımızı çekmek için duruyor. Çok güzel fotoğraflar alıyoruz.






Kraliyet Ailesi halkı selamlarken...










Çıldır Gölünde Atlı Kızak...



Atlı kızak keyfimiz bitince birer çay daha içmek için tekrar Atalay'ın Yerine dönüyoruz. Tabi bu sırada turu başarıyla tamamladığımız için grup üyelerimiz bana kristal (!) başarı ödülümü takdim ediyorlar.



Kristal (!) başarı ödülüm ile birlikte...


Artık otelimize dönüyoruz. Hava bu mevsimde erken kararıyor. Akşam yemeğinde başka bir tur organizasyonu ile bugün ama uçakla Kars' a gelmiş olan abim ve yengemle buluşuyoruz. Karşılıklı günümüzün nasıl geçtiği sohbetine eşlik eden kadehlerimiz ile keyifli bir yemek yiyoruz. Sonra Kars merkeze gidip bir kahve içelim fikri oluşunca odalarımıza çıkıp sıkı bir şekilde giyiniyor ve 10-15 dakikalık yürüme mesafesinde olan Kars merkezine yürüyoruz. Gece ışıklandırma altında bembeyaz karla kaplı dümdüz ve temiz Kars sokakları bana sanki bir Doğu Avrupa ülkesindeymişiz izlenimi veriyor. Güzel fotoğraflar alıyorum. Kahve Diyarı isimli şık bir kahvecide birer kahve içiyoruz. Arkada geniş de bir ısıtmalı bahçesi var. Garsonlar kızlı erkekli ve güler yüzlü. Sonra günün yorgunluğunu atmak üzere otelimize dönüyoruz.



Baltık ekolü kesme taş binada Kahve keyfi...





Kars'tan gece manzaraları...


 



Kars'tan gece manzaraları...



Ertesi sabah kahvaltımızı ettikten sonra yola çıkıyoruz. Bugün programımızda Katerina Köşkü, Sarıkamış Kayak Pisti ve Şehitlik ziyareti var. Öğlen yemeğimiz ise bir Kars köyünde Kaz ziyafeti...


Katerina Köşkü, 93 harbi diye bilinen (1877-1878) Osmanlı - Rus savaşı sonrasında Kars şehrinde 40 yıl süren Rus işgali sırasında Av Köşkü olarak Ruslar tarafından yaptırılmış mimarisi güzel bir köşk. 1914 yılında Rus Çarı I. Nikola ve eşi Sarıkamış'a geldiklerinde bu köşkte kalmışlar. Kesin bir kayıt olmamakla birlikte 1896 yılında yaptırıldığı düşünülmektedir. Yekpare ağaçtan çivi kullanılmadan yapılmış bu köşk Ana Köşk ve Av Köşkü olarak iki ayrı yapıdan oluşmaktadır. Dışarıdan her ne kadar gayet güzel olarak gözükse de içine girdiğinizde tarihi eserlere olan saygısızlığımızı gözler önüne serecek şekilde vandalizmin izlerini taşımakta ve yürekleri sızlatmaktadır. Sarıkamış Kayak pistine yakınlığı sebebiyle bir ara otel yapılması gündeme gelmiş olan köşk hakkında şu ana kadar yapılmış bir işlem gözükmemekte olup, köşk sanki çürümeye bırakılmış gibi kaderine terk edilmiş bir şekilde durmaktadır.



 Katerina Köşkü...



Katerina Köşkü girişi...


        



 


Köşkün arka bahçe manzarası...





Köşk yolunda...




İçerideki Vandalizm...





Köşkün ön cepheden manzarası...


Programımızda Sarıkamış Kayak Merkezini ziyaret var. Ekipte kayak yapacak kimse yok o yüzden bu ziyareti kısa tutacağız. Sarıkamış'ta kar çok enteresan bir şekilde yağıyor. Düşen kar tanelerine yakından baktığınız zaman direk kar kristallerinin şekillerini görebiliyorsunuz. Bu taneler birleştiğinde de sanki pırlanta bir kar kütlesi oluşturuyor. En kötü yanı ise bu kardan kartopu yapamıyorsunuz. Toz halinde ve bir türlü birleşmiyor.



Eldivenimin üstündeki kar kristali...



Pırlanta güzelliğinde parlayan kar kütlesi...




Sarıkamış Kayak Pisti...


Yolumuzun üzerinde seyahatimizin en acı ve üzücü anını yaşadığımız Sarıkamış Şehitleri Anıtı var. 1914 yılının 15-22 Aralık tarihleri arasında Sarıkamış yakınlarındaki Allahuekber dağlarında, Kars'ı Ruslardan geri almak için, Enver Paşa tarafından tam bir askeri bilgisizlik ve ego tatmini için giysileri,ayakkabıları ve teçhizatları (-30) dereceye varan soğuğa dayanıksız bir şekilde yürütülen 60.000 askerimizin donarak ölmesi ne yazık ki bugün bile yüreğimizi yakıyor.


Allahuekber dağları, 37 bin şehit verilerek aşıldı ve Sarıkamış kuşatıldı. Sarıkamış kuşatma harekatı aşırı soğuk ve açlık yüzünden, hedef ele geçirilemeden, 5 Ocak 1915'de sona erdi.

Osmanlı Ordusu bu dağlarda, 60 bini donma sonucu tam 78 bin şehit verdi. Mekanları cennet olsun... 





                                                                          



Mekanları cennet olsun...


Şehitlik ziyaretimizin ardından sıra geliyor öğlen yemeğinde Kaz eti ziyafeti için gideceğimiz köy evine. Kısa bir süre sonra ulaşıyoruz. Bahçede havlayan bekçi köpeği, serbest geniş kümeslerinde dolaşan kazlar ve ev sahibeleri bizi karşılıyor. Evin salon olarak kullanılan sobalı odasına büyük bir masa hazırlamışlar. Soba çıtır çıtır yanıyor. Duvarlardaki halıların yanında CHE halısı dikkat çekiyor. 



Bekçi köpeği önce sevmedi bizi ama sonra anlaştık...





Emekçi kadınlar tandırları hazırlıyor...




Duvardaki CHE...



Artık kaz etimizi bekliyoruz...




Kazın pişmeden önceki hali...


Sağ olsunlar hiçbir şey aksamadan kaz eti, pilav, ayran ve tatlıdan oluşan menümüz herkese tam zamanında ve eksiksiz geliyor. Hepimiz keyifli bir sohbet eşliğinde yemeğimizi yiyoruz. Ev sahibesinin üniversiteye giden zıpkın gibi iki tane kızı var. İkisi de sağ olsun bizlerle çok ilgileniyorlar.  Çaylarımız da gelince keyfimiz tamamlanıyor.


Şehre dönünce Kars kaşarı ve gravyer alışverişimizi yapmak üzere bir kaç dükkana girip tadım yapıyoruz. Fiyatlar da, lezzetler de aşağı yukarı birbirinin aynı. Ben hem Zavotlar'dan hem de Ariş'den aldım. İkisinden de çok memnun kaldım. 



Kars Kaşarları...


Şehirde Rus işgali sırasında yapılan binalardan günümüze kalan ve restore edilmiş olanların bir kaçını ziyaret ediyoruz. Ruslar şehrin inşası sırasında birbirini kesen düz yollar ve bu yolların arasında kalan adacıklara binaları inşa etmek üzere planlanmış ızgara sistemini kullanmışlar. 16 büyük adacık ve birbirini kesen dümdüz geniş caddeler ile bunları tamamlayan ara yollar şeklinde gayet kullanışlı bir şehir planı var.

Kars Kalesine yol buz tutmuş olduğu için araçla çıkamadık, yürüyerek çıkmayı da gözümüz yemedi açıkçası, belki daha az soğuk bir günde denenebilir. Uzaktan fotoğraflayabildik sadece.



Kars Kalesi...

Eski bir Rus binası da çok güzel restore edilip Hotel Cheltikov adıyla hizmete sokulmuş. Cheltikov Ailesi 1877'de Kars'a yerleşmiş ve 1894 yılında Baltık mimarisi ile bu konağı inşa etmişler. 1896 yılına kadar da burada yaşamışlar. Daha sonra Rus hükümetine devredilen bina uzun bir süre Konservatuar ve Opera Binası olarak kullanılmış. Ruslar kenti terk ettikten sonra da sübyan mektebi, askeri ecza deposu, opera, hastane, doğum evi ve son olarak da hekim evi olarak hizmet vermiş. 2011 yılında Hotel Cheltikov olarak restore edilen binanın eşsiz bir mimarisi ve taş ustalığı var. İçerisinde de Kars'lı fotoğraf sanatçısı Murat Kaya'nın muhteşem Kars fotoğrafları yer alıyor.





Hotel Cheltikov...

Halen bir kaç tanesi devlet binası olarak kullanılan bazı Baltık mimarisindeki eski Rus binalarını fotoğraflayıp otelimize dönüyoruz. 






Baltık mimarisinden örnekler...


Kars diyince "Aşık" kültüründen bahsetmeden geçilmez. Karşılıklı olarak saz eşliğinde atışma şeklinde geçen bu kültürü yaşatmak için ne yazık ki çok fazla çaba sarf edilmemekte. Yeni nesil de bu değerlere gereken önemi vermediği için ileride bu değerlerimizi kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya kalabiliriz diye düşünüyorum. 


Akşam yemeğimize rehberimizin sürprizi olarak gelen ve bizlere sazı ile keyifli bir akşam yaşatan Aşık Ayhan'dan öğrendiğimiz kadarıyla Kültür Bakanlığına kayıtlı 759 aşık varmış ve bunun 400' ü Karslı imiş. 


Kars'ın yetiştirmiş olduğu en meşhur Aşık Murat Çobanoğlu'nu da anmadan geçmeyelim.  1940 yılında Kars'ın Arpaçay ilçesinin Koçköyü beldesinde çiftçi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Murat Çobanoğlu 26 Mart 2005 tarihinde Ankara'da vefat etmiş ve memleketi Kars'ta toprağa verilmiş.


Kars Belediyesi bu büyük Aşığın anısına her yıl 6-7 Mayıs tarihleri arasında Aşıklar Bayramı düzenlemekteymiş...



Kars'lı Aşık Murat Çobanoğlu...


Doğu Ekspresi ile başlayan rüya gibi Kars tatilimiz hafızalarımızda güzel anılar bırakarak Kars'ın Harakani havaalanında bitiyor. Bu güzel anıları elimden geldiğince burada paylaşarak ülkemizin uzak güzelliklerinin de yaşanması gerektiğini vurgulamak istedim.


Elveda Kars, bir gün tekrar görüşürüz belki, kim bilir?


Seyahatle kalın... 


















 Yazılan Yorumlar...
TAMER
(20 Ağustos 2017)

Çok teşekkürler Hakan,
Benim de çok keyif aldığım bir gezi oldu. Herkese tavsiye ederim mutlaka...

hakangeziyor
(17 Ağustos 2017)

Sevgili Tamer, çeşitli vesilelerle bir kaç defa gittiğim nefis bir coğrafyayı senden okumak ve izlemek harika oldu. Atlı kızak deneyimi beni ilk başta biraz korkutmuştu, hatta insem mi acaba diye düşünmüştüm. Sarı balık oldukça lezzetli bir menü olmuş. Zaten başka ne yenebilir ki Çıldırda...
Kalemine sağlık...

 Yorum yazmak isterseniz...
 
Yorum Yazabilmek İçin Üye Girişi Yapmalısınız.