Gezi Alemi

e-Posta:    Şifre:     Kaydol | Şifremi Unuttum
 
Gezi Alemi ::::: Yunanistan ::::: Symi ::::: Güzel Symi, Var mı Senin Gibisi...        
Ülke Şehir Ekleme Düzenleme Gezi Tarihleri Okunma Yorum Yazan 
Yunanistan Symi 21 Şubat 2011 28 Eylül 2009
30 Eylül 2009
8871 5 NEŞE 

 Güzel Symi, Var mı Senin Gibisi...
 (Genel)

Bence yok! Bu güzel adada iki gece kalınca nasıl değişik olduğunu, diğer Yunan adalarına benzemeyen yönlerinin nasıl ağır bastığını öğrendik. KOS'tan ayrılışımız yine güzel bir sabahta, hafif kuzey rüzgarı ile başladı. Eski limanın dışına çıkınca yelkenleri açtık ve doğuya doğru KOS sahillerini tarayarak Knidos fenerini pruvamızda gördük. KOS'un doğu ucu ile Anadolu kıyıları arasındaki geçit bir koridor gibi rüzgarları çekiyor ve teknemiz de keyifli bir şekilde ,yelkenleri ile sanki havalandı, uçuyor...Çevredeki minik adalar, ağaçsız, çıplak, Anadolu'nun bazı tepelerinde de sınırlı yeşillikler görüyoruz.

SYMİ limanına girmeden öğle yemeği ve yüzme molası için minik bir koya giriyoruz. Sofra kuruldu ama daha önce atıyoruz kendimizi turkuvaz sulara. Taşlık sahilde bir balıkçı kulübesi ve iskelesine bağlı küçük bir tekne var.
Hafif bir yemekten sonra hareketle SYMİ limanına girmeye hazırız. Kısa telefon görüşmeleri ile nereye kıçtankara olacağımız belli oldu, KOS'ta da olduğu gibi bizi bekleyen ve yer gösteren bir görevli var...Cıvıl cıvıl bir rıhtıma kıçtankara olurken, meraklı tipler sahilde teknemizi ve bizim kaptanların (!) manevra yeteneğini konuşuyorlar. Bilmiyorlar ki teknedeki tüm erkekler gerçek denizci...Giriş işlemlerinden sonra hemen akşamüstü piyasasına katılıyoruz tabii.

Osmanlı dönemindeki adı SÖMBEKİ olan ada ismini, "sömbeki" adı verilen, kayıktan biraz büyükçe ve bu adada yapılan teknelerden alıyor. Kaynaklara göre yılda 500-750 adet yapılırmış ve tabii böylece adadaki yeşil bitki örtüsünün de sonu gelmiş. Şimdi ancak tepelerde birkaç çam ağacı görebildik. Çok kayalık ve dik yamaçları olan bu adada ulaşım doğal olarak büyük sorun. Sahilde tavernalar, kafeler ve hediyelik eşya dükkanları dizilmiş, ara sokaklar daracık ve gölgeli ama bütün bunlar alıştığımız özellikler. İlginç olan ve diğer Yunan adalarına benzemeyen özellik, kayaların teraslarına bir amfi tiyatro gibi dizilmiş, çift meyilli çatıları olan, hepsi sıcak pastel renklere boyanmış, dekor güzelliğindeki evler. (Beyaz değil !) Tümünün çatı alınlığında yuvarlak havalandırma pencereleri var. Kayalık yamacın liman bölgesi=Yialos (yalı), tepedeki mahalle=Chorio olarak adlandırılmış
Biz bugünlük Yialos'dayız. Kaybolmaya imkan yok, avuç içi gibi yerde, dön dolaş aynı yere, deniz kıyısına çıkıyoruz. Arka sokaklardaki mücevherci SOPHİ'da anneannesi İzmir'li Nikitas ile sohbet edip, karşı dükkandaki pahalı, seramik incir ve narları inceliyoruz. Bir kafede soluklanıp bir tur daha atacağız. Akşam yemeği için meşhur MANOS'a mı gitmeli? Hayır...Tripadvisor sitesinde "Balıkları Türkiye'den getirtip, zengin Türklere satar ve sahte partiler düzenleyip çok para ister" diyor, gidenler. "Ne gerek var kazıklanmaya" diyerek, şirin bir yerde karar kılıyoruz. "Meraklis=Meraklı Taverna"... İyi ki biraz erken davrandık, biraz sonra, tümü turist, ağzına kadar doldu ortalık... Servis yavaş, yemekler pek de iyi değil ama fiyatlar KOS'daki gibi, altı kişi 85 €... Acaba MANOS'a mı gitseydik? Eylül sonunun nefis serin akşamı teknede sohbetle son buluyor.

Sabah zinde kalkıyoruz, istikamet Chorio...Hava ısınmadan tepeye çıkmalıyız. Sahilden bir sokak içerde, "Kali Strada=Güzel yol" ile tırmanmaya başlıyoruz. Çok yüksek olmayan geniş basamaklarla yavaş yavaş yükseliyoruz. Güzelim evleri inceliyoruz, kapısı açık avlulardan içeriye göz atıyoruz. Yanımızdan yüklü eşekler geçiyor, tepedeki Chorio'ya mal götürüyorlar. Evlerin çoğu yenilenmiş, aralarda harabeler de var. Yenileme ağır kurallara bağlı, renkleri bile Anıtlar Kurulu saptıyormuş.
Harabeler arasından çıkan mis gibi kekiklerden de topluyoruz. 375 basamağın sonunda, geç ve de güç olarak Chorio'ya ulaştık. Yukarı mahalleye midibüs te işliyor, ama burası yaşlılar için çok zahmetli olmalı. Önce Arkeoloji müzesini geziyoruz: Avusturya- Macaristan konsolosunun konağıymış (1875) Çok zengin değil ama ikonalar ve rölik kutuları (kutsal kemik muhafazaları) ilginç. Ayrıca avlu ve bahçe tipik 19. yüzyıl mimarisine uygun.

Chorio'nun tepesinde, 2. Dünya savaşında yıkılanın yerine yapılan "Megali Panaghia=Büyük Meryem" kilisesini inceleyerek kendimizi bir başka tepedeki Evangelismos kilisesine atıyoruz. Bu kilise tepeden bir başka koya, "Harani" ye bakıyor, aşağıda güzel bir plaj tesisi var. Daracık sokaklar, harabe evler, terk edilenler, yenilenenler, boyananlar arasından yokuş aşağı iniyor ve midibüs durağına konuyoruz.
Saat 13.00'da kalkacak midibüste gidiş-dönüş 6 €'ya yerimizi alıyoruz. Hedefimiz PANORMİTİS Manastırı ileri! 20-25 km.lik çok virajlı dar ve tehlikeli bir yolla, tepeden, harika bir koya doğru alçalıyoruz. Şoför usta ama biz bu yola alışık değiliz, her virajda aşağıdaki uçurumun manzarası değişiyor. PANORMİTİS adanın tam arka tarafında yer alıyor. Eski bir Apollon tapınağı yerine başmelek Mikael adına yapılmış. Mikael, denizcilerin koruyucu meleği ve burası da denizciler için önemli bir ziyaret yeri. Midibüsümüz yolcularını, nefis bir koyda, ağzı dalgakıran gibi kapalı, sakin bir limanın kıyısında indiriyor. Renkli çan kulesi tüm manzaraya hakim, 1905'de İzmir'deki Aya Fotini kilisesinin kulesi örnek alınarak yapılmış, 1922 İzmir yangınından sonra da çanın parçaları buraya getirilmiş.

Avlu, çakıl mozaik kaplı ve buraya, aynı medreselerde olduğu gibi eğitim yapılan odalar açılıyor. Begonviller, siyah-beyaz avlu mozaiklerine çok yakışmış. Girişte yer alan satış bölümünde, çeşitli dini obje ve ikonalar satılıyor. Avluda dört kadın, çok büyük bir cam şişeden küçük şişelere zeytinyağı dolduruyorlar, ayinlerde kutsanan yerlere sürülmek üzere satışa hazırlıyorlar. İstanbul'dan geldiğimizi öğrenince de özel ilgi gösteriyorlar. Günün anısına bir ikona da ben alıyorum ve üzerindeki yazıyı zeytinyağcı hanımlara okutuyorum: Maria Glikofilusa=Tatlı gülüşlü Meryem. Manastır kilisesinde baş melek Mikael gümüş çerçeve ve kaplamalar içinde bizim denizcileri de selamlıyor. Dönüşümüz aynı virajlı yollardan ama bu kez hazırlıklıyız.
Yialos'a dönüş keyifli oluyor, millet giyinmiş, süslenmiş akşamüstü piyasasına çıkmış. Biz de limanın sol tarafında, teknemizden biraz ilerdeki saat kulesine doğru yürüyoruz. Limana eski bir su tankeri yanaşmış, Rodos veya Kos'tan aldığı suyu boşaltıyor. Symi de su kaynağı yok ve tabii su altın değerinde.

Saat kulesinin arkasında Polis Merkezi var, bol balkonlu ve teraslı yapının içi-dışı Afgan, Pakistan ve Bangladeşli kaçaklarla dolu. Çoluk-çocuk, tencere, tava, tas, bidon, terlik duvarlardan sarkıyor, el sallıyorlar, dün de aynı yerden karşılıklı bakışmıştık bu zavallı insanlarla...Işıklar hafif hafif yanmaya başladı, lokantalar da bir hazırlık görülüyor. Bu gece yüzen evimizde yemeğe kararlıyız, yemekten sonra bir yürüyüş iyi gelir. Güzel bir gece, baklava krizimizi giderecek tatlıcı da keşfettik...

Ertesi sabah kahvaltıyı çok erken hazırladık ve demir alma zamanı geldi, veda ediyoruz bu güzel adaya: Yassu Symi...Sancağımızda Pedi koyunun önünden geçiyoruz, yeşillik bir köy ve plajı da güzel... Öğle yemeği ve son bir yüzme için Agios Georgios koyuna demirledik. 300 mt. yüksekliğinde duvar gibi kayaların çevirdiği enfes bir yer, kıyıda ufak bir şapel ve keçilerden başka bir şey göremiyoruz. Karadan yolu olmayan bu koya ancak keçiler inebilir. İnce bir yarık gibi deniz içeri giriyor, dalga yok, renk şahane, zargana sürüleri zıplıyor, uçuyor, takla atıp tekrar suya dalıyor! Bu dünyada mıyız biz? Bu koy çok meşhur bir filme de ev sahipliği yapmış, Anthony Quinn'in "Navarro nun Topları" filmi burada çekilmiş.

Demir alıyoruz, karşı kıyıda evimiz Anadolu bizi bekliyor. Bu geceki limanımız Datça...Varışımız uygun bir saatte olursa "Eski Datça"yı gezeceğiz. Deniz bu, yine de belli olmaz. Yunan karasularını Yunuslarla yarışarak terk ediyoruz. Bir gün yeniden bu lacivert sularla buluşmak dileği ile denizcilerin koruyucu meleğine bir mum da ben adadım!!








 Yazılan Yorumlar...
Uzak
(12 Mart 2011)

Geziyi çok güzel betimlemişsiniz. Evlerin renklerine bile anıtlar kurulunun karışması, suyun tankerler ile tedarik edilmesi ve mülteciler benim için ilginç bilgilerdi. Teşekkürler.

NEŞE
(21 Şubat 2011)

Teşekkürler Ferudun bey,ben sizin gibi esprili bir üslubla yazamıyorum ama gezdiğm yerleri sizlerle paylaşmak doğrusu hoşuma gidiyor...Kısıtlı emekli öğretmen bütçemiz yettiği kadar,sağlığımız elverdiği sürece hep gezelim,görelim,öğrenelim,paylaşalım diyorum..

Ferudun Bbabacan
(21 Şubat 2011)

Elinize, dilinize, görgü ve bilginize sağlık,
Umarım bana da nasip olur gezmek

NEŞE
(21 Şubat 2011)

Sevgili Hakan şu Midilli işinde bilgi alış-verişi yapalım ,elimde güzel siteler var ,sana göndereceğim,birkaç tanede pansiyonla yazıştım,bu sonuçları da seninle paylaşacağım..Biz bu tatili ,3 gün Mitilini,3 gün çevre gezileri olarak 6 gece düşündük,ada büyük ancak yeter...Oraya varış zaten akşam saatlarında olacağı için 5 tam gün kalıyor bize..

hakangeziyor
(21 Şubat 2011)

Hocam, yine güzel bir Yunan adası gezisi...Siz bunları anlattıkça bu yaz planladığım Midilli gezisi daha da bir kesinleşiyor gibi geldi bana :)...
Kaleminize sağlık...

 Yorum yazmak isterseniz...
 
Yorum Yazabilmek İçin Üye Girişi Yapmalısınız.