Gezi Alemi

e-Posta:    Şifre:     Kaydol | Şifremi Unuttum
 
Gezi Alemi ::::: Yunanistan ::::: Midilli ::::: Aynı Denizin, Aynı Anasonun Farklı Kültürleri: MİDİLLİ         
Ülke Şehir Ekleme Düzenleme Gezi Tarihleri Okunma Yorum Yazan 
Yunanistan Midilli 09 Şubat 2015 04 Ekim 2014
07 Ekim 2014
5451 6 TAMER 

 Aynı Denizin, Aynı Anasonun Farklı Kültürleri: MİDİLLİ
 (Gezi)

Abimlerle annemde toplandığımız klasik Cumartesi akşamı yemeğimiz oldukça keyifli geçiyordu. Yemeğimize eşlik eden şaraplarımız sayesinde bol kahkaha ve eğlenceli bir yemek yine sonunda bir tatil programına bağlandı... Yazın ortasındaydık, sıcak bir Temmuz akşamıydı ancak planlarımızı Ekim ayının başındaki Kurban bayramı için yapıyorduk. Sonuçta 2 gece 3 gün veya 3 gece 4 günlük bir Midilli programında karar kılındı.



Haftanın ilk günü hemen araştırmalara başladım. Tabi ki tüm konaklama, ulaşım ve araba kiralama gibi organizasyon işlerini ben üstlenmiştim, hem de keyifle. Önce Gezialemi' ndeki tüm Midilli yazılarını okudum. Ada'ya ulaşımın yapıldığı Ayvalık'tan feribot seferlerini inceledim. Planımız önce arabayla İstanbul' dan Ayvalık' a gelmek  ve aracımızı Ayvalık'ta bırakarak Midilli'ye geçmekti. Ancak feribot seferleri hakkında internetten kısa bir araştırma yapınca Ayvalık'tan Midilli'ye sadece sabah 09:00'de ve akşam 18:00'de feribot kalktığını gördüm. Bu saatler karşısında ya arabayla gece yolculuğu yaparak sabah 09:00 feribotuna yetişecektik -ki bu hiç istediğimiz bir seçenek değildi ya da bir günümüzü feda edip 18:00 feribotu ile adaya geçecektik. Bu seçeneği de zamanımız zaten kısıtlı olduğu için hemen eledik. Gün kaybetmemek için ekibe İstanbul'dan Ayvalık'a otobüsle gece yolculuğu yapmayı öneriyorum, kabul görünce de hemen Ayvalık'a giden otobüs şirketlerinin internet sitelerinde küçük bir araştırma yapıyorum. Eğer elimizi çabuk tutmazsak bu seçeneğimizi de rafa kaldırmamız gerekeceğini çünkü çoğu şirketin bizim istediğimiz tarihlerdeki tüm biletlerinin satılmış olduğunu görüyorum. Neyse ki güzel bir şirketin bussines konforunda gidiş - geliş yerlerimizi alıp bu işlemi kafamdan siliyorum.



Sıra geliyor Ayvalık - Midilli feribot ulaşımına...



Adaya ulaşımı sağlayan iki firma var. Biri Turyol, diğeri Jale tur. Turyol'un araçları boğazda Üsküdar-Kabataş veya Üsküdar-Beşiktaş arası çalışan motorların aynısı, Jale turunkiler ise biraz daha ufak. Her iki şirketin de motorları aynı saatte kalkıyor (09:00 ve 18:00), aynı sürede (1s-45dk) gidiyor ve aynı fiyata (gidiş-dönüş 30€) götürüyor. Ancak yine Jale tura ait olduğunu düşündüğüm Jalem Katamaran ise çok daha hızlı bir şekilde (35-40dk) ancak biraz daha fiyatı yüksek olarak sizi Midilli' ye ulaştırıyor. Ben tercihimi Turyol' dan yana kullanıyorum ve internet üzerinden biletlerimizi alıyorum. Her ne kadar biletlerimizi bastırsanız da yine de gemiye binmeden önce feribot iskelesinin yani gümrüğün tam karşısındaki Turyol ofisine uğrayıp adınıza düzenlenmiş biletlerinizi pasaport kontrolü öncesinde almanız gerekiyor. 


Ayvalık gümrüğünden motora biniş...



Sefer saatlerinin aynı olması ise kaptandan öğrendiğimiz kadarıyla hem Ayvalık'ta hem de Midilli'de yapılmış ufak çaplı bir halk oylaması ile belirlenmiş.



Otelimizi de booking.com'dan ayarlıyorum. Midilli'ye indiğimizde hemen iskelenin karşısında küçük ama temiz bir otel. Sahibi hanımefendi çok misafirperver, 4 kişi 2 gece için 90'ar Euro'dan 2 oda ayarlıyorum. Kahvaltı dahil. Ancak odalar ve yatak ufak geliyor gözümüze... Bir daha kalmak veya tavsiye etmek için pek uygun değil, ancak temiz bir otel ve kahvaltısı ön bahçede teras gibi bir alanda gayet keyifli. İki gece kalacağımızdan fazla şikayet etmiyoruz, zaten etsek de yapacak bir şey yok çünkü adadaki tüm oteller Kurban Bayramı dolayısıyla turizm sever halkım tarafından işgal edilmiş durumda...



Midilli halkı için ise neredeyse turizm ile geçiniyor diyebiliriz. Genelde de Türk turistleri ağırlıyorlar, Kurban Bayramı dolayısıyla ada da boş yatak kalmamış olmasına rağmen ne otellerde, ne de restoranlarda fiyatları üçe katlayalım da şu Türkleri bir güzel yolalım gibi bir düşünceleri yok. Çünkü biliyorlar ki fiyatlar artarsa ada belki de cazibiyetini kaybedecek ve bu kriz ortamında çok zor durumda kalacaklar. Çünkü Yunan ekonomisi gerçekten çok zor bir dönem geçiriyor... Neyse, kazıklama bilincinin Yunan adalarına hiç uğramaması dileğiyle yazımıza kaldığımız yerden devam edelim.



Araba kiralama işini de yine İnternet üzerinden Discovercarrental firmasından hallediyorum. Sahibi George Sitaras ve eşine de gösterdikleri ilgiden dolayı buradan tekrar teşekkür ediyorum. Online rezervasyonumun hemen ardından Bay Sitaras' dan  gelen onay e-maili iniş saatimizde adımızın yazılı olduğu kartı tutan görevlinin bizi limanda karşılayacağını belirtiyor. Ada yollarının çok dar ve yokuş olduğu tüm yazılarda özellikle belirtiliyor. Ben dört kişi olacağımız için nispeten küçük ama güçlü bir motora sahip 1,6 TSI Golf' de karar kılıyorum. Bu iş de tamamlanıyor. Artık her şeyimiz tamam ve yola çıkmak için arife gününü bekliyoruz...



***



Arife akşamı abimlerin Alibeyköy' den 22:00'de bineceği otobüse biz de 23:00'de Dudullu'dan bineceğiz. Çok uzun zamandır otobüs yolculuğu yapmıyorduk. Bakalım nasıl bir gece olacak diye endişe duymuyor da değilim. Genelde hiç uyuyamam çünkü otobüslerde. Otobüsü görünce endişem biraz daha azalıyor, sol taraf tek koltuklu sağ taraflar iki koltuklu ve koltuk araları da bayağı geniş, koltuklarda epey rahat. Her koltuğun önünde çok kanallı bir TV var. Kah uyuyup kah TV seyrederek yol alıyoruz ki zaten göz açıp kapayıncaya kadar Ayvalık'e geliyoruz. Ya da neredeyse hiç uyumadığım için bana öyle geliyor. Saat daha altı olmamış ve her yer kapalı. Gümrüğün karşısında bahçeli bir kır kahvesi var, adam henüz açmış. Ama sıcak poğaçası var. Sıcak poğaçalar, krem peynir ve taze çayla sabah kahvaltımızı yapıyoruz ama zaman nasıl geçecek? Daha üç saat var feribotun kalkmasına. Uzun yıllardır yapmadığımız bir şeyi daha yapıyoruz, 51 oynuyoruz!... Sabah saat 06:00 J Neyse keyifli bir oyun sonrasında saat sekize doğru yerimizden kalkıp dışarı çıkıyoruz ki o anda kendimize çok kızıyoruz. İnanılır gibi değil ama gümrüğün kapısında neredeyse 1 km kuyruk olmuş... Bizimkileri sıraya sokup ben Turyol ofisine biletlerimizi almaya gidiyorum. Bir de ada haritası alıyorum, mutlaka edinin ada da çok faydasını görüyorsunuz.    



Öyle böyle derken saat dokuz oluyor ama önümüzde hala çok fazla insan var ve biz daha pasaport kontrolünü geçebilmiş değiliz. Bu arada arkamızda da kuyruk gitgide uzuyor. Sanki Ayvalık ve Midilli arasında ikinci bir mübadele yaşanıyor. Neyse ki görevliler "merak etmeyin herkesi almadan motorlar hareket etmezler" diyorlar. Yüreğimize biraz su serpiliyor. Pasaport kontrolünden geçiyoruz. Yurtdışı çıkış harçlarımızı ben önceden bankaya yatırmıştım ama sorun değil burada da halledebiliyorsunuz. Sonunda motorumuza biniyoruz ve arkamızdaki kalabalığın da işlemleri hallolunca 1 saatlik bir gecikme ile her iki şirketin de gemisi aynı saatte hareket ediyor. Yolda Sitaras'ı arıyorum gecikme olduğunu haber vermek için, o zaten alışık olmalı ki bu tür yoğun günlerdeki gecikmelere "sorun yok, adamım sizi limanda bekleyecek" diyor. 

Ayvalık'a son bakış...




Bir buçuk saatlik keyifli bir yolculuk sonrası Midilli'ye ulaşıyoruz... 


Adanın uzaktan görünüşü zaten okuduğum yazılardan ve gördüğüm fotoğraflardan hafızama kazınmış. Adanın limanı adanın güneydoğusunda tam Dikili'nin karşısında kalıyor. Motordan inip hızlıca pasaport kontrolüne doğru gidiyoruz. Sorunsuz ve hızlı bir şekilde pasaport kontrolümüz tamamlanıyor hemen limanın çıkışında adımızın yazılı olduğu bir kartonu tutan kişi bizi karşılıyor. Bu arada tabi ki kartonun üzerinde benimkiyle beraber belki 50 isim daha var. Neyse ki hepsinin gelmesini beklemiyoruz aracımız hemen yakında, kiralama ofisi de hemen limanın karşısında. Bay Sitaras ofiste hemen işlemlerimizi hallediyor, bizde aracımızı alıp 200m ötedeki otelimize yerleşiyoruz. Bavullarımızı odalarımıza bırakıp yanımıza fotoğraf makinelerimizi ve gerekli bir iki parça eşyayı alıp hemen adayı keşfe çıkıyoruz.



Adada 2 gece ve 3 tam gün kalacağımız için gezi planımızda da adayı üçe bölüyoruz, birinci gün yani bugün planımız adanın batısını yani Kalloni körfezinin kuzey kıyısındaki Skala Kallonis'i ve adanın batısındaki Eressos'u görmek ve akşam yine Mytilene'ye dönüp akşam yemeği yemek. İkinci gün adanın kuzeyindeki Mantamados, Molivos (Mithimna) ve Petra' yı görmek, akşam yine Mytilene' de akşam yemeği yemek ve son günümüzde de adanın güneyinde bulunan Ayasos ve Plomari' yi gezmek.      



SKALA KALLONİS - SKALA ERESSOU:



Skala Kallonis adanın ortasındaki körfezin kuzeyinde yer alıyor. Midilli' de bir çok skala bulunuyor. Bu skala bizim dilimizdeki iskele anlamına geliyor. Neredeyse her kasabanın bir skalası bir de iç şehir merkezi var. Takvimler artık Ekim başını gösterdiği için mevsim sona ermiş, plajlar boşalmış ama adada çok Türk turist olduğu için cafelerde ve restoranlarda epey Türk' e rastlayabiliyorsunuz. Mytiline' den Kallonis' e arabayla ulaşmamız neredeyse bir buçuk saatimizi alıyor. Ada yolları dar ama asfalt fena değil.  Arabayı deniz kenarında meydana park ediyoruz. Midilli' nin en güzel özelliklerinden biri de bu; arabanızı istediğiniz yere bırakabiliyorsunuz. Sahilde balıkçı teknelerini seyrederek kısa bir yürüyüş sonrası karnımızın da acıktığını hissederek deniz kenarında bir restorana (Diyonisos) oturuyoruz. Yunan biraları eşliğinde mideye indirdiğimiz barbun ve kalamarlar açlığımızı bastırıyor. Bir porsiyon' da meşhur ada sardalyası söylüyoruz ama methedildiği kadar hoşumuza gitmiyor. Yemek sonrası biraz da Kallonis' in ara sokaklarını keşfetmek için yürüyoruz, ancak kasaba neredeyse terk edilmiş gibi sessiz. Biraz dolaştıktan sonra arabamıza geri dönüyoruz, hedefimiz adanın en batısında bulunan Eressos ve iskelesi Skala Eressou. Aşağı yukarı yine bir saatin üzerinde bir sürede Parakila üzerinden Eressos'a ulaşıyoruz.



Skala Kallonis



Skala Eressou'da aynı Skala Kallonis gibi artık mevsimi kapatmış, hareketliliğini yitirmiş, bitip giden bir yaz mevsiminin ardından Kurban Bayramı dolayısıyla piyangodan çıkmış gibi gelen son Türk turistlerini de ağırlayıp kepenkleri kapatma moduna girmiş. Bu arada gerek Midilli' de olsun, gerek bu sene gezdiğim diğer Yunan adaları Rodos, Santorini ve Mykonos'ta olsun tüm adalarda ada halkının Türklere çok saygı gösterdiğini gördüm. Mutlaka ve mutlaka güler yüzle ve çoğunlukla da bildikleri kadarıyla kullandıkları Türkçe kelimelerle hep dostça davranışlarla karşılandık. Politikacılar olmasa halk bir arada çok rahat anlaşabiliyor bence. Zaten yıllarca onlar bizim topraklarımızda, bizimkiler de Yunan topraklarında kardeş gibi yaşamışız. Ne zaman ki siyasi çıkarlar vs işin içine girmiş, düşmanlık başlamış ya da başlatılmış. Neyse biz yazımıza dönelim... 


Hasretin iki yakası...



Skala Eressou' da yine muhteşem bir kıyı şeridi var ve cafeler, restoranlar kot farkı dolayısıyla biraz daha yüksekte oldukları için genelde oturma yerleri tahta desteklerle desteklenmiş teraslar biçiminde. Deniz mevsiminde denize girdikten sonra isterseniz bu terasların altında yine kumda ama gölgede oturabileceğiniz gibi isterseniz yukarı çıkıp bir şey yiyip içip dinlenip istediğiniz anda tekrar denize inebilirsiniz.



Ayrıca Antik Yunan lirik şairi, Afrodit kültü rahibesi meşhur Sappho' nun MÖ 630-612 yılları arasında bu Eressos şehrinde doğduğu bilindiği için kıyıda bir heykelini görebilirsiniz.












Sappho



Eressos'un ara sokaklarını da şöyle bir dolaştıktan sonra artık güneşin batma vakti geliyor.







Uzunca bir yolculuktan sonra adayı batıdan doğuya katediyoruz ve otelimizin de bulunduğu Mytilene merkeze geliyoruz. Artık güneş batmış ve herkes akşam yemeği için hazırlıklarını yapmaya başlamış. Önce otelimize gidip üstümüzü değiştiriyoruz ve biz de Yunan geleneklerine uygun bir şekilde geç akşam yemeğimiz için tekrar dışarı çıkıyoruz. Akşam yemeği planımız Skala Kallonis' te tesadüfen rastlaştığımız abimin yelken arkadaşlarından Cengiz Abinin tavsiyesi üzerine eski liman tarafındaki yerel halkın tercih ettiği turistik olmayan lokantalar. Ermou caddesinde bir yürüyüş yaparak eski limana ulaşmayı hedefliyoruz ama Ermou caddesi neredeyse ölüm sessizliğinde... Tüm dükkanlar tabi ki kapalı ama yürüyen bir kişi bile yok neredeyse. Oysa ki tüm yazılarda bu caddenin yaz mevsiminde çok kalabalık olduğunu okumuştum, tabi ki mevsim sonu o kalabalık beklenmez ama bu kadar da ıssız olacağını hiç tahmin etmemiştim.



Midilli' de gece ve mevsim sonu ıssız Ermou Caddesi...



Eski limanda keyifli bir akşam yemeği yiyoruz. Menüde yine tabi ki balık, ahtapot, kalamar ve karides var. Meşhur Barbayanni (Varvayani diye okunuyor, Yunan alfabesinde B' ler Y diye okunuyor zaten adanın Yunanca ismi de Lesbos diye yazılıyor ama Lesvos diye söyleniyor.) uzosu da su gibi gidiyor tüm günün yorgunluğu üstüne. Ayrıca fava, cacıki, kabak çiçeği dolması ve lezzetine doyamadığımız peynir kızartması ile peynir fırında... Bu peynir Midilli'ye has Ladotiri peyniri. Benim damak tadıma göre çok lezzetli, parmesan ile bizim eski kaşar arasında bir lezzet. Tabi en önemli özelliği kızartılıp veya fırınlanıp yenmesi ki her ikisi de inanılmaz lezzetli oluyor. Midilli'ye gidenlere şiddetle tavsiye ederim. Hatta dönerken satın alabilirsiniz de. Silindirik bir yapısı var. 


Meşhur kızartmalık Ladotiri peyniri...



Bu sıkı yemek üzerine yine Ermou caddesinden yürüyerek otelimize dönüyoruz. İyice yorulmuşuz, özellikle ben bir önceki gece otobüste de uyumadığım için otele vardığımızda neredeyse sızıyorum.



MANTAMADOS - MOLIVOS - PETRA:



Sabah kahvaltımızı otelimizin girişindeki terasta alıyoruz. Hava bugün de güneşli ancak serin. Kahvaltı sonrasında sırt çantalarımıza yine ufak tefek eşyalarımızı koyup fotoğraf makinelerimizi de aldıktan sonra arabamıza atlayıp yola çıkıyoruz. Abim bugün kararlı, mutlaka denize girecek. Benimde şortum vs yanımda ama ben o kadar niyetli değilim açıkçası. Mytilene - Mantamados arası 35-40 km. ada yollarıyla aşağı yukarı 45 dakika - 1 saate yakın yolumuz var. Mantamados - Molivos arası da yine aynı ancak yol biraz daha dar ve virajlı gözüküyor haritada. Petra ise Molivos'a çok yakın herhalde 10-15 sürer. Yola çıkıyoruz, hemen Mytilene çıkışında Panagiouda diye çok hoş bir sahil kasabası var. Geçen sene abimler yılbaşında buradaydılar. Hakikaten güzel bir yer, arabayı parkedip 15 dk kadar dolaşıyoruz. Küçük de bir kilisesi var, bahçesine girdiğimizde kilise papazını görüyoruz, "hoş geldiniz" diyor kırık Türkçe'siyle, "papaaanne-papa benim Ayvalık" diyor sadece anlıyoruz ki talihsiz göçten etkilenen ailelerden birinin torunu. Kilisenin kendisi küçük ancak içi gayet etkileyici...



Panagiouda...





  Panagiouda Kilisesi...



Yolumuza devam ediyoruz. Mantamados'da Taxiarchis (Taksiyarhis) kilisesinin bulunduğu Manastırını ziyaret edeceğiz. Kapısında gerçek dev bir jet uçağının bulunduğu Bizans Manastırı Osmanlı 1462 yılında adayı ele geçirince neredeyse terk edilmiş gibi ıssızlaşıyor. Kilise 1879 yılında yeni baştan inşa ediliyor. Kilisedeki eski ikonlar ve değerli dini eşyalar arasında kabartmalı Taksiyarhis Mihail ikonu da bulunuyor. Gerçekten etkileyici bir görünümü olan bu ikonun kilisenin barbar işgali sırasında ölen din adamlarının kanıyla derisiyle ve toprakla yapıldığı rivayet ediliyor. Manastır adanın en önemli kutsal yerlerinden biri sayılıyor. Çok sayıda da ziyaretçisi var. 


Taksiyarhis Mihail ikonu...



Mantamados Manastırı...



Biz de arabamızı park edip içeri giriyoruz. Turistlerin haricinde çok şık giyimli yerli halkında bir tören telaşı içerisinde içeri girdiğini görüyoruz. İçeri girince süslemelerden bir düğün töreni gibi bir merasim olabileceğini düşünüyoruz ki süslemeleri daha da yakından görünce bunu bir vaftiz töreni olduğunu anlıyoruz. Şimdiye kadar hayatımda gördüğüm en yeşil kilise burası. Her tarafta çiçekler, saksılar, ağaçlar var. Muhteşem... 





Kilisedeki Vaftiz töreni...




Biz gezimizi bitirirken vaftiz töreni de bitiyor, manastırın girişinde ağaçlar altında bulunan kafeterya' da mutlaka lokma tatlısı yemenizi öneririm. Birer kahve eşliğinde büyükçe 2 porsiyon lokma tatlısını dört kişi mideye indiriyoruz. Bu kısa dinlence sonrasında tekrar yola çıkıyoruz, istikamet Molivos ancak yolumuzun üzerinde bir küçük skala daha var; Skala Skaminias... Arabamızı denizin kenarına park edip balıkçı barınağına doğru yürüyoruz. 



Skala Skaminias...

Küçücük bir koy, çok küçük, balıkçı tekneleri, ufacık bir kilise ve koyun etrafına dizilmiş hoş balık lokantaları... Mükemmel bir yer, çok hoşumuza gidiyor. Öğlen yemeğimizi burada yemeye karar veriyoruz.  Bira eşliğinde tekir - kalamar - grek salad. Çok keyif alıyoruz. Biz yemeğimizi yerken bir de bakıyoruz ki az önce vaftiz töreni yapılan küçük bebiş de ailesiyle buraya gelmiş... Tesadüfen girdiğimiz bu küçük kasaba çok hoşumuza gidiyor ancak Molivos'a doğru yola çıkmak üzere harekete geçiyoruz. 






Skala Skaminias...


Balıklarımızı beklerken...


Vaftiz bebeğe burada da rastlıyoruz...



Molivos ihtişamlı kalesi ile biraz sonra karşımıza çıkıyor. Kalenin girişinde Eski Türkçe yazı dikkatimizi çekiyor. 


Arabayı park edip kaleyi geziyoruz ancak kaleden limana inen dar sokaklar ve evler çok güzel. Hep beraber insek araba yukarı da kalacak, arabayla limana inersek de bu güzellikleri kaçıracağız. Neyse ki abim bir fedakarlık yapıp arabayla aşağı iniyor ve bizi orada bekliyor. Çünkü onlar yılbaşında geldiklerinde bu rotayı yapmışlar. Biz de elimizi fotoğraf makinelerimizin deklanşörlerinden ayıramadan dar sokaklardan keyifle aşağıya iniyoruz. Molivos hem kalesiyle hem de bu tarihi dokusu, güzel veleri ve dar sokaklarıyla gönlümüzü fethediyor. Bende Molivos' un bu güzelliğini kelimelerle ifade etmek yerine fotoğraflarla anlatmayı deniyorum...











Molivos'un dar sokakları...




Molivos'un tarihi dokusu... 


Molivos liman...







Kaleden limana ilen yolun sonuna geliyoruz...





Bizim için kendini feda eden abimle aşağıda liman girişinde buluşuyoruz. Güneş artık yavaş yavaş  batıyor. Kısa bir soluklanma ve birer bira - kahve içimi sonrasında bugün kü son durağımız olan Petra'ya doğru yola çıkıyoruz. Petra Molivos' a çok yakın, 15 dakika sonra Petra'dayız. Sadece bir sahil şeridi çok bir özelliği yok bence. Ama güneş güzel batıyor. Arabayı park edip kumsala iniyoruz. Abim kararlı, sahildeki kabinlerde şortunu giyiyor ve kafasına koyduğu gibi denize giriyor. Denizin çok soğuk olduğu 2 dakika içinde gerisin geriye çıkıp havlusuna sarılmasından belli oluyor. Ama dediğini yapmış oluyor koca bir aferini de hak ediyor. Bizde bu arada güneşi batırıyoruz. 


Petra'da gün batarken...



Sonra biraz ara sokaklarda dolaşıyoruz ve 170 basamaklı kaleye tırmanıyoruz. Manzara güzel... 






Petra Kalesinden manzara...


Petra'da ara sokaklar...

Bugünkü turumuzu da tamamlayıp tekrar Mytilene' ye dönüyoruz. Burada bir şeyi belirtmek isterim. Bizim gibi 3 günlük veya 4 günlük Midilli gezisi yapacaklar için önerim bir gece konaklamalarını Molivos' ta yapmaları çok daha uygun olur. Çünkü hem Molivos çok keyifli bir yer hem de geri dönme telaşı olmadan rahat rahat bir akşam yemeğini de Molivos'ta yemek çok daha güzel olur. Yorgunluk olmaz. Biz tekrar Mytilene' ye dönüyoruz. Otel, duş ve akşam yemeği için tekrar dışarı çıkıyoruz. Saat 21:00 olmuş bile. Bu akşam yemeği için planımız meşhur Kalderimi (Kaldırım) restoran. Ancak öyle bir kalabalık var ki yer bulmak mümkün değil. Dışarıda en güzel yerde rezerve boş bir masa var. Restoran sahibi hanımefendi uzunca bir telefon görüşmesinden sonra o masayı bize veriyor.  Keyfimiz yerinde. Siparişlerimizi veriyoruz, Grek salad, kabak çiçeği dolması, fava, cacıki, kalamar, tekir ve tabiî ki Barbayanni Uzo... Sohbet güzel, yemekler güzel, hava da güzel. Abim masamıza kadar gelen ve tatlı mırmırlarıyla tabaklarımızdaki kılçıkları isteyen kediyi seviyor. Tam bu arada garson kız servis yapmak için zaten çok dar olan masa aralarından geçmeye çalışırken kedinin kuyruğuna basınca kedi ciyaklayarak neredeyse masa boyu kadar sıçrıyor ve hem abimin kolunu tırmıklıyor hem de aynı anda garson kızın bacağını ısırıyor. Neyse ki ikisinde de hasar fazla değil. Fakat kedi travmayı atlatamamış olacak ki sakin sakin otururken o sırada yoldan geçen bir adamın daha bacağına atlıyor. Sanki "ne geçiyorsun buradan?" der gibi... Çok gülüyoruz.  



Meşhur Kalderimi Restoran...



Yorgunluk Uzo ile birleşince gece yarısına doğru yine sızıyoruz.



PLOMARİ:



Bugün adada son günümüz. Planımız adanın güney doğusunda Ayasos ve Plomari' yi gezmek. Akşam her zamankinden önce Mytilene' ye dönmek istiyoruz çünkü dönüş motorumuz saat 18:00' de. Arabayı en geç 17:00'de teslim edeceğiz falan filan, her hangi bir aksilik olabileceği düşüncesi ile 16:30' da tekrar Mytilene' de olmak üzere güzel bir kahvaltı sonrasında vakit kaybetmeden otelimizden ayrılıp hemen yola çıkıyoruz. Plomari' ye gitmek için Ghera veya Giera körfesinin kuzeyinden geçiyoruz. Yol ikiye ayrılıyor, sağ taraf Ayasos'a sol taraf da Plomari'ye gösteriyor. Ancak haritadan baktığımız kadarıyla Plomari yolu daha kalın çizgi yani bu daha iyi bir yol anlamına geliyor. Ayasos'a kadar da yol aynı gözüküyor ancak Ayasos ile Plomari arasındaki yol çizgisi daha da ince. Bu  da demektir ki bu yol daha dar ve belki de stabilize bir yol. Seçeneğimizi önce direk Plomari' ye gitmek sonra da dönüşte vaktimiz kalırsa Ayasos' a gitmek şeklinde değiştiriyoruz. Körfezin kuzeyinden Plomari yoluna sapınca deniz kenarından ama yüksekten güzel manzaralı bir yolda buluyoruz kendimizi. Bitki örtüsü ve zeytinlikler bizim Kazdağları yollarını anımsatıyor. 



Yol kenarında zeytinlikler... 

Plomari' nin bizim için iki önemli özelliği var. Birincisi Kaptan-ı Deryamız Barbaros Hayrettin Paşamızın burada doğmuş olması ikincisi de Yunanların en önemli ve bence de en güzel Uzo' su Barbayanni' nin üretildiği fabrikanın burada bulunması. Plomari'de Barbaros Hayrettin Paşa izini taşıyan herhangi bir kanıt göremiyoruz. Ayrıca Plomari için de çok kayda değer şeyler söyleyemeyeceğim. Bana çok çekici gelmedi. Bir limanı ve limanın yakınında bir şehir meydanı var ve şehir bu meydandan yukarı doğru kat kat yükseliyor. 




Plomari meydanı, Çınar ağacı ve tabi ki sevgili eşim...

Meydanda kafeler ve hediyelik eşya dükkanları bulunuyor. Ayrıca meydanda üzerinde nazar boncuğu bulunan çok güzel bir de Çınar ağacı bulunmakta. Bizim kasabalarımızdan çok bir farkı yok ancak Midilli' nin diğer ilgi çekici yerleri yanında Plomari çok hoşumuza gitmiyor açıkçası. Belki de mevsimin sona ermiş olması dolayısıyla bize böyle geliyor ama Plomari' ye gelmek için, eğer zamanınızda kısıtlıysa zahmete girmeye değmez derim. Zaten adanın en zorlu yolu da Plomari yoluydu bence.



Plomari'nin ikinci önemli özelliği Barbayanni Uzo fabrikası demiştik. Bu fabrika şehre girmeden yaklaşık 1 km önce sol tarafta yer alıyor. Fabrika halkın ziyaretine açık. Gruplar halinde önce size fabrikayı gezdiriyorlar, Uzo' nun nasıl imal edildiğini, damıtma işlemini, anasonun nasıl katıldığını, bekletme işlemlerini ve şişeleme işlemlerinin nasıl yapıldığını fabrika ortamı içerisinde canlı üretim üzerinde anlatıyorlar. Daha sonra küçük bir satış yeri var burada tadım yapabiliyor ve istediğiniz çeşit Uzo' yu alabiliyorsunuz. Alkol derecesi %40' dan %48'e kadar değişen çeşitli Uzo'ları tadıyoruz ve hediyelik olarak 20cc' lik birkaç çeşit ve kendimize de iki tane 100cc'lik Barbayanni' yi zulalarımıza yerleştiriyoruz. Fabrikanın bir Uzo müzesi var. Bu fabrikanın bu adaya ve özellikle Plomari'ye kurulmasının sebebi bize anlatıldığı kadarıyla Kazdağlarından gelen suların lezzetinin bu Uzo' ları bu kadar lezzetli kılmasıymış. Fabrika 1860 yılında kuruluyor. Kuran kişi de Odessa' dan buraya göç eden Efstathios I. Barbagiannis.






Uzo Müzesi...


Uzo Çeşmesi mi acaba?...

Plomari gezimizi tamamlayınca saatinde epey ilerlemiş olmasından dolayı dönüşte uğramayı düşündüğümüz Ayasos' dan vazgeçiyoruz, çünkü en kötü yol Plomari ile Ayasos arasındaki bu köy yolu imiş. Tekrar Mytilene' ye dönüyoruz. Öğlen yemeğimizi Mytilene' de değil de ikinci gün Molivos'a giderken uğradığımız ve çok beğendiğimiz Panagiouda'da yemek istioruz. Ekim ayında olmamıza rağmen oldukça ısıtan güneşten kaçarak ama deniz kıyısından da fazla uzaklaşmadan bir masa buluyoruz kendimize. Bu kez tekir, kalamar, fava ve grek salatadan oluşan menümüze ev yapımı şarap eşlik ediyor. Eşimle ben kırmızı, abimle eşi de beyaz tercih ediyorlar. 



Panagiouda'da son yemek...




Güzel ve keyifli bir yemek sonrasında arabamızı teslim ediyoruz George Sitaras' a. O kadar yoğun turist sayısına ve ada da hiç kiralık araç kalmamış olmamasına rağmen 10€ iskonto yapıyor bize. Motorun kalkış saatine kadar da bavullarımızı bırakabileceğimizi söylüyor. Hoşumuza gidiyor. Ne de olsa komşu işte. Halden anlıyor. Biraz daha Ermou caddesinde dolaşıyoruz ufak tefek hediyelik eşya alışverişleri falan derken dönüş saati geliyor. Pasaport işlemimizi halledip motorumuzda yerimizi alıyoruz ve memleketimize doğru yola çıkıyoruz. Midilli hoş anılar bırakıyor zihnimizde ama iyice yorulmuşuz. Motorda satılan Mhytos biralar biraz yorgunluğumuzu alıyor. Belki bir daha tekrar gelebilmek umuduyla balıkçı teknelerinin arasından geçerek bu şirin ve güzel adayı geride bırakıyoruz. Bu arada güneşi de çok güzel bir şekilde batırıyoruz.


Midillli'ye son bakış...










Burada güneş gerçekten güzel batıyor...

Sonuç;



Eğer Yunan kültürü, ada hayatı hoşunuza gidiyorsa Midilli'ye gidin. Keyif alacağınıza eminim. Ama arayışınız lüks ve pahalı mekanlar ise aradığınızı bulamazsınız. O zaman burası nasıl bir yer böyle diyebilirsiniz. 



Hoşçakal Komşunun güzel adası, Midilli...  















 Yazılan Yorumlar...
TAMER
(06 Nisan 2015)

Şükran Hanım, güzel yorumlarınız için çok teşekkürler...

Şükran Şahin
(14 Mart 2015)

Tamer bey, yazınızı keyifle okudum. Yazınızın başlığınıda çok sevdim. Fotoğraflarda çok güzel. Aklınıza ve gezgin ruhunuza sağlık. Midillinin doğallığı, grek sofraları, müzikleri, eğlencesi, insanların rahatlığı çok hoşuma gitmişti. Bu yaz yeniden gitmek istiyorum. Üstelik Türkiyeden daha ucuz, doğal ve sakin. Bu arada kulaklarım çınlamıştı, demek ki Setanay hanım çınlatmış.Ne güzel ilham vermek gezginlere.Bende Setenay hanımdan ve gezi aleminden gezi ilhamları alıyorum. Örneğin sitemizde okuduğum "Bernina hattı"ilgimi çekti. gezi planıma alacağım bir hat.

TAMER
(14 Şubat 2015)

Setenay Hanım güzel yorumlarınız için çok teşekkürler. Bu sene Yunan adalarının tadı damağımızda kaldı hakikaten... En kısa zamanda da Thasos, Sakız ve Koş adaların plana alacağız.

Setenay Süzer
(14 Şubat 2015)

Merhaba Tamer Bey,
Aynı tarihte Sakız adasındaydık , biz de çok mutlu döndük.Sırada Midilli ve Sisam var bu Yaz umarım kısa tatillerde görebiliriz.Bol ve harika fotoğraflarla süslediğiniz yazınız sayesinde adayı önceden çok güzel gezmiş olduk.Hazırladığınız ve uyguladığınız program gidecekler için süper rehber niteliğinde, daha iyisi can sağlığı dedirtiyor .Çok teşekkürler hepimiz için nice güzel geziler olsun
ps.Geçen hafta ,Şükran hanımın kulaklarını çınlatarak ,5 günlük Doğu expresi ile Kars-Çıldır-Selim(cirit gösterisi)-Ani gezisi yaptım.Müthişti,darısı başınza diyorum Selamlarımla.

TAMER
(12 Şubat 2015)

Sevgili Hakan değerli yorumların için çok teşekkürler, elimden geldiği kadarıyla bir şeyler karalamaya çalışıyorum... Geçen gün bir yerde okuduğum yazıda ada yetkilileri Midilliye gelen bir Türk turistin Avrupalı turiste oranla 10 kat daha fazla harcama yaptığını belirtiyorlardı. Bence de doğru olsa gerek.

hakangeziyor
(12 Şubat 2015)

Sevgili Tamer, her zaman ki gibi döktürmüşsün yine. İki yaz önce 4 gece geçirdiğimiz Midilliyi ben de çok sevmiştim. Yaz dönemi olduğu için plajları da kullanmıştık ve Erossosa vakit yetmemişti. Ben de senin gibi Molyvosu çok beğenmiştim ve "burada mutlaka bir gece kalınmalı" diye yazmıştım.
Kriz zaten adaları hiç vurmadı diye yazmıştı bir dostum, ben de aynı kanaate ulaşmıştım. O zamanki Yunan hükümetinin en doğru kararı yeşil pasaporta vizeyi kaldırmak olmuştu. Zaten birer emekli yuvası olan Ayvalık, Dikili ve civarındaki dğer merkezlerden inanılmaz bir turist akını olmuştu. Artık bir miktar yavaşlasa da sadece free shop tan bir şeyler almak için günübirlik adaya giden insanlar biliyorum.
Keyifli yazın ve harika görseller için teşekkürler. Senin de katkınla Gezialemi ciddi bir Midilli kaynağına ev sahipliği yapıyor. Kalemine sağlık...

 Yorum yazmak isterseniz...
 
Yorum Yazabilmek İçin Üye Girişi Yapmalısınız.