Berberiler Kuzey Afrika'da yaşayan bir halk. Kendilerine Amazig ya da çoğul olarak Imazighen diyorlar. Bu kelimenin anlamı ise "özgür insan" anlamına geliyor.
Berberiler, Araplar öncesinde de bölgede yaşamış olan ve halen yaşayan bir halk olarak kendilerini tanımlıyor. Kuzey Afrika'nın en eski halklarından biri olan Berberilerin kökeni M.Ö. 3000 yıllarına dayanıyor. Aslında 325 milyonluk Arap dünyası içerisinde sayılan bu topluluk, Arap halkından oldukça farklılaşmış ve 7 yüzyıldaki Pan-Arabizm ile Arap olarak tanımlanma serüvenleri başlamış.
Ancak Berberilerin özgün karaktere ve geçmişe sahip bir Kuzey Afrika halkı olduğunu söylemek daha doğru olur. Berberi adı, Araplar'dan köken, gelenek, dil, edebiyat, sanat ve tarih açısından oldukça farklı bir grubu temsil eden bir isim olarak ön plana çıkıyor. Hatta sarı saçlı ve mavi gözlü olanlarına da rastlanabiliyor. Muhtemel Vandal istilaları sırasında bir takım İskandinav genleriyle karışmış olmaları düşünülebilir.
Vandalların istilâsından Roma ve Bizans'ın sömürü dönemlerine, daha sonra da Arap halklarının arasında yaşam sürmelerine rağmen kendi örf ve adetlerini bozmadan günümüze kadar gelmişler. Berberiler, Bizans'ın hâkimiyetine şiddetle mukavemet göstermişler. Çiftçilerden alınan ağır vergiler sebebiyle topraklarını terk etmek zorunda kalanlar çok. Afrika'nın engebeli bölgelerinde yaşadıklarından olsa gerek, bu çetin zorluklara sabırla ve inatla göğüs germişler. Çoğunluğu Fas, Cezayir ve Tunus'ta yaşayan bu göçebe halkın toplam nüfusu köken olarak 25 milyona ulaşıyor.
Kendilerine özgü bayrakları da mevcut. Sahra Çölü'nün bu kadim halkı, örf ve adetlerinden ve giyim-kuşamlarından hiç vazgeçmemiş. Bu halkı elbette Arap olarak nitelendiremeyiz, ancak içlerinde yaşadıkça onlardan çok etkilendikleri de açık.
Berberi köyüne yaklaşırken sağlı sollu hediyelik eşya satıcıları görünmeye başlıyor. Ama sadece yolun kenarlarına tezgahlar kurulmuş sanmayın, iki üç katlı evler komple bahçesinden içine kadar ürünlerle dolu. Bir tanesine yanaşıyoruz hemen yerel kıyafetli biri kapımıza yanaşıp hoş geldiniz diyerek bizi karşılıyor. İçeri girip dolaşmaya başlıyoruz, bu sırada nane çaylarımız hazırlanıyor. 4 erkek ve 2 kadın olmak üzere toplam 6 kişiyiz ve satıcılar sürüye en zayıf olanlardan saldırıyorlar. Alışveriş zaafı olan kadınlardan. Ama hepimiz Fas satıcılarına karşı tecrübeliyiz. Ne fiyat söylerlerse önce beşte birini teklif ediyoruz biz de. 50 istiyorlarsa 10 veriyoruz. Onlar 40'a iniyor biz en fazla 12 diyoruz. Sonuçta 15 liranın altında almayı başarabilirseniz bir nebze başarılı bir pazarlık süreci geçirmiş oluyorsunuz. Bu şekilde bir pazarlık sürecinin sonunda aramızdaki iki hanımefendi de kendilerince uygun fiyata bir kaç hediyelik eşya alıyorlar. Ama hala kazıklanıp kazıklanmadıkları konusunda kafalarında soru işareti devam ediyor.
Berberi köyünde yemek yiyeceğimiz yer dere kenarında güzel, hoş bir mekan. Bilenler için söylüyorum, Maşukiye benzeri bir ortam var. Dere kenarına masalar konmuş, hatta bazı masaları derenin kıyı kısımlarına kadar taşımışlar insanlar ayakları suyun içinde yemeklerini yiyorlar. Biz onu tercih etmedik ama keyifli olabilirdi. Fas'ın geleneksel yemeği olan Tajin'i akşam Chez Ali'de yiyeceğiz o yüzden burada garsonların da önerilerini göz önüne alarak bir çoğumuz gerçekten çok lezzetli olduğunu söyleyebileceğim köfte tercih ediyoruz. Aramızdan bir kişi balık yemek istiyor. Ama çok memnun kaldığını söyleyemiyorum. Alabalık benzeri bir tatlı su balığı geliyor ancak lezzeti konusunda çok da memnun olmuyor yiyen arkadaş.
Dere kenarında yemek molası...
İsteyenler yemeklerini beklerken ya da yemekten sonra deve turu yapabiliyorlar. Kapitalizmin kölesi olmuş develer gezdirecekleri insanları beklerken dört ayaklarının üzerine çömelmiş, geviş getirerek etrafı seyretmekle meşguller.