Gezi Alemi

e-Posta:    Şifre:     Kaydol | Şifremi Unuttum
 
Gezi Alemi ::::: Fransa ::::: Paris ::::: Paris: Aşıklar Şehrinde Büyülü Günler        
Ülke Şehir Ekleme Düzenleme Gezi Tarihleri Okunma Yorum Yazan 
Fransa Paris 15 Mart 2018 07 Temmuz 2015
09 Temmuz 2015
3200 0 dogabekaroglu 

 Paris: Aşıklar Şehrinde Büyülü Günler
 (Gezi)

Uzun yıllardır Paris'i görme hayali ile yaşıyordum. Fransa'ya daha önce gitmiş ancak güney Fransa şehirlerini görme fırsatı bulmuş, Paris'i görememiştim. Birçok ülkeyi kapsayan bir tur eşliğinde Benelüks ülkelerine ve Paris'e gitme şansını elde ettiğimde çok sevinmiştim. Tur kapsamında Paris'den önce Brüksel, Brugge, Lüksemburg şehirlerini görmüştük. Paris şehrinde konaklama bittikten sonra da Amsterdam şehrinde turu tamamlayacaktık. Ancak uzun zamandır beklediğim Paris'e ayak bastığımda kalbim bir farklı atmaya başlamıştı.




Şehrin tur programında ilk olarak Seine nehri gezisi bulunmaktaydı. Şehrin doğusundan tekneye bindikten sonra tur teknesi nehir üzerinde şehrin batısına doğru yol alacaktı. Tekne oldukça kalabalık olmasına rağmen teknenin kenar taraflarında yer bulduktan sonra kalabalık pek gözünüze çarpmaz duruma gelmişti.



Nehirde bulunan köprülerin altından geçerken, nehir kenarında bulunan görkemli yapıları gördükçe heyecanlanmaya başlamıştım. haritadan teknenin konumunu kestirdikten sonra önümüze çıkacak olan en önemli yapılardan birinin Notre Damme Katedrali olduğunu gördüm. Akşam güneşi batıdan ağır ağır süzülürken yüzünü gün batımına dönmüş olan katedrali görünce adeta soluksuz kaldım. Güzel havanın ve bulutsuz bir gökyüzünün birleşiminde altın sarısı görünümüne bürünen katedral tüm ilginin odağı olmuştu.



Tekne yavaş yavaş ilerlerken güneşin de batışının yaklaşmasıyla Notre Damme Katedrali ve güneşin bir oldukları görüntü muazzam bir güzellikteydi. Katedralin arkasına saklanmış şekliyle uzaktan göz kırparken sadece uzaktan bu görkemi görmenin yetmeyeceğinin bilincindeydim.





 



Güneşin batmasına yakın tekne turunu tamamladık. Tekne turu tamamlandıktan sonra otelimize yerleşerek yorgunluğumuzu attık ve bir sonraki gün için hazırlandık.



Bir sonraki gün serbest zaman kapsamında olduğundan dolayı otelimizden çıkıp metro ile Trocadero istasyonuna geldik. Konum olarak Eiffel kulesinin hemen yanıbaşında olan bu durak, ayrıca Trocadero bahçelerinin önünde olduğundan dolayı karçırılmayacak bir başlangıç olarak görülebilir. Bahçelerin bulunduğu meydana geldiğinizde önünüzde Eiffel kulesi, arkanızda Trocadero bahçelerinin bütünleşmesi muhteşem bir manzara ortaya koymaktadır.



Yıllar boyunca Paris ve Paris'in büyüleyici sembolü olan Eiffel kulesini görmek için sabırsızlandığım için, uzakta duran bu güzelliğin daha da yakınına gelmek için adımlarımı hızlandırmaya başladım. Kısa bir süre içinde kendimizi aynı kare içinde hem Eiffel kulesini hemde Trocadero bahçelerini alabilecek konumda bulmuştuk. Uzun zamandır bu anın hayalini kurmak için beklemiştim. Avrupa'da en çok görmek istediğim yere gelmiştim ve bunun tadını doya doya çıkarmak istiyordum.





 



Havanın güzel olmasıyla da birlikte kule önünde bulunan çimlerde güzel vakit geçirmek mümkündür. Bir yandan tüm günü bu güzelliklerin etrafında geçirmek istesek de, rotamızda ve görülecek yerler listesinde bir çok nokta mevcut olduğundan ötürü hazırlanıp bir sonraki durağımız olan Les Invalides; diğer bilinen adıyla Napolyon'un mezarının olduğu binaya doğru yola koyulduk.



Aldığım bilgiye göre, Napolyon ölmeden önce mezarının özellikleri konusunda birkaç önemli koşulu olmuş. Napolyon'un isteği, mezarını ziyarete gelen kişilerin kendisine saygı duyması ve şapkalarını mezarının başında çıkartmasıdır. Mezarı tasarlayan mimar bu isteği yerine getirmek için ilginç bir yöntem izlemiş. Kendisini ziyarete gelen kişiler balkon gibi bir yapı önünde durup aşağı bakacakları şekilde mezarı daha alçağa yerleştirmiş. Bu şekilde mezarına bakmak için başını aşağı indiren kişilerin şapkalarının düşmemesi için şapkalarını çıkarmaları neredeyse zorunlu hale gelmiştir.



 





 Les Invalides



Les Invalides önünden Seine nehri üzerinden Doğu'ya doğru hareket edildiği zaman ana yol üzerinde D'Orsay Müzesini görmek mümkündür.



D'Orsay müzesi Fransa'nın Paris kentinde, Seine'nin sol kıyısındadır. 1898-1900 yılları arasında inşa edilen bir Beaux-Arts tren istasyonu olan eski Gare d'Orsay'de yer almaktadır. Müze, 1848'den 1914'e kadar resimler, heykeller, mobilyalar ve fotoğrafçılık dahil olmak üzere Fransız sanat eserlerinden oluşmaktadır. Monet, Manet, Degas, Renoir, Cézanne, Seurat, Sisley, Gauguin ve Van Gogh gibi ressamlar tarafından dünyadaki en büyük izlenimci ve post-Empresyonist başyapıt koleksiyonuna ev sahipliği yapıyor. Bu eserlerin çoğu, müzenin 1986'da açılmasından önce Galerie nationale du Jeu de Paume'de gerçekleştirildi. Avrupa'daki en büyük sanat müzelerinden biridir.



Bu müze, bize göre olmazsa olmazlar arasında olduğu için hemen içeri girmek üzere sıraya girdik. Ancak gün ortası ve havanın güzel olmasından dolayı oluşan sıra oldukça kalabalıktı. Daha önceden bir bilet almadığımızdan dolayı yaklaşık 40-45 dakika beklediğimizi hatırlıyorum. İçerideki insan sayısı belli bir rakamın üzerine çıktığında kalabalık kontrolü için ziyaretçiler belli aralıklarla alınmaktadır. Bilet parası yetişkinler için 12 ile 15 euro arası değişmektedir.



Müze kapsamında gördüğüm ve en çok hoşuma giden resimler;      James McNeill Whistler, Whistler's Mother, (1871), Self-portrait (1889) by , Pierre-Auguste Renoir, Dance in the Country (Aline Charigot and Paul Lhote), 1883, Paul Cézanne, Portrait of Achille Emperaire, 1868, Edgar Degas, L'Absinthe, 1876, Claude Monet, Le déjeuner sur l'herbe, (right section), with Gustave Courbet, (1865-1866), Gustave Caillebotte, Les raboteurs de parquet (The Floor Scrapers), 1875





 



Bunların dışında birçok ünlü heykeltraşın heykelleri de bulunmaktadır. Heykellerin çoğu giriş katında sergilenmekte ve ziyaretçilere adeta bir şölen sergilemektedir. Zemin kata gözüme çarpan bir diğer güzel durum da; bir çok sanat öğrencisinin heykeller önünde çizim yapması ve bu güzellikleri daha da ölümsüzleştirmesiydi. D'Orsay müzesinde vaktimizi geçirdikten sonra bir sonraki durağımız olan Louvre müzesini görmek için müzeden ayrıldık. Louvre müzesine gitmek için D'Orsay müzesinden çıktıktan sonra Seine nehri üzerinden karşıya geçmek gerekmektedir.




 





Seine nehri üzerinde yer yer köprünün kenarlarına asılmış olan kilitleri görmek mümkündür. Bu hikayenin orijini yaklaşık 100 sene öncesine dayanmaktadır. Aşklarını korumak isteyen kişiler, kilitlerin üzerine isimlerini yazarak köprünün kenarına takar ve anahtarını nehre atarlar. Bu vesile ile aşkları ve ilişkileri ömür boyu ayrılıklardan korunacaktır. Yer yer kilitlerin fazlalaşması ve ağırlaşması ile köprü duvarlarının yıkıldığı görülmüştür. Bir çok yerde bu uygulamalar tarihi örüntüyü bozduğu gerekçesiyle kaldırılmaya başlamıştır.



 





Köprülerin biraz ilerisinde Louvre Müzesi bulunmaktadır. Geniş bir Alana kurulmuş olan bu müze, girişinde bulunan camdan piramit ile de tanınmaktadır. Louvre Müzesi dünyanın en büyük sanat müzesi olarak bilinmektedir. Müze kentin 1. Bölgesinde ve Seine nehrinin hemen kıyısında yer almaktadır. 72.735 metre kare Alana kurulmuş olan bu müzede perhistorya'dan 21. Yüzyıl nesnelerine kadar yaklaşık 38.000 nesne sergilenmektedir. 2016 yılında dünyanın en çok ziyaret edilen sanat müzesi olmakla birlikte tam 7.3 milyon adet ziyaretçi almıştır. Müze biletleri 9 euro civarlarındadır. Belli bir saatten sonra müzeye girişlerde bu ücret 6 euroya kadar düşmektedir.



Müzeye girdiğimizde Leonardo Da Vinci'nin ünlü Mona Lisa tablosunu yoğun bir kalabalık ile birlikte gördükten sonra yönümüzü diğer röneans dönemi tablolarının olduğu bölümlere çevirdik.



 





Bu tablolar içinde şüphesiz en sevdiklerimden biri 1789 Fransız devriminin resmedildiği Eugène Delacroix tarafından 1830 yılında resmedilen La Liberté guidant le people isimli tablodur. Kral X. Charles'in devrilmesinin resmedildiği bu resimde, Özgürlük Tanrıçasını simgeleyen bir kadın, Fransız Devrimi bayrağını taşıyan bir barikat ve düşen bedenleri öne çıkarıyor; üç boyutlu bayrak, Fransa ulusal bayrağı olarak kalıyor; bir taraftan bir bayrak altına alınmış bir musket Diğerleri ile. Özgürlük figürü, Fransa'nın ve Fransız Cumhuriyeti'nin Marianne olarak da bilinen bir sembolü olarak görülüyor.



Louvre müzesinde bulunan koleksiyon ögelerine sadece 3 dakika bakılsa tüm ögelerin bitirilme süresi yaklaşık 3 yıl olarak ön görülmektedir. Bu sebepten dolayı müzeye gelen kişilerin tüm koleksiyonları ve bölümleri göremeyeceğini kabul etmesi gerekmektedir. Buna göre kendinize bir rota belirlemeli ve müzeyi en verimli şekilde gezmelisiniz.





 



Daha önceden yaptığım araştırmalarda en ünlü eserlerinden biri olan, torunu XIV. Louis bir portresi için arzusunu tatmin etmek isteyen kralın görevlendirmesinden sonra Fransız ressam Hyacinthe Rigaud tarafından 1701'de boyandı. Özellikle bu resmi görmek beni mutlu etmişti. Fransa'nın bilinen sembollerinden biri olan bu resmi kendi gözlerimle görmekten ayrı bir mutluluk duymuştum.





 


Zafer An�t�





Sabahın güzel havasının yerini, Louvre Müze'sinden çıktıktan sonra kapalı bulutlar, rüzgar ve yağmur aldı. Avrupa havasının belirsizliğini bir defa daha görmüş olmanın şaşkınlığı ile montlar ve kalın kıyafetlerimizi giydik. Champs-Élysées caddesi üzerinden yürümeye başladığımızda, caddenin en sonunda olsak bile Zafer Anıtı uzaklardan bize el sallamaya başlamıştı bile. Yürüdükçe bu görkemli yapı devleşmeye başlamıştı.



Zafer Anıtı, merkezinden çıkan 12 adet anayolun kesişiminde bulunan meydanın ortasında bulunmaktadır. Tüm yolların bu meydandan geçtiğini gördüğümde alt yapının ve şehirciliğin ne kadar da geliştiğini bir defa daha görmüş oldum. Ancak bu kadar yolun kesişiminde olan bu yapının yer üstünden bir erişimi bulunmamaktadır. Zafer Anıtı'na erişmek isteyen ziyaretçiler yolun karşısında bulunan alt geçit vasıtasıyla yolu geçebilmektedir. Bunu ilk başta bilmediğimden dolayı, Anıta vardığımda bir müddet hesap yapmakta zorlanmıştım. Herhangi bir yaya geçidi veya ortaya geçişinizi kolaylaştıracak bir trafik lambası bulunmadığından dolayı ortaya goğru geçmek için bulunduğunuz yollardan diğer kesişen yollara gitmeniz nafile bir çaba olacaktır. Dilenirse anıta gelindiğinde anıtın yukarısına çıkılarak Paris manzaralı güzel fotoğraflar almak mümkündür.



Tur kapsamında boş vakit olarak verilmiş zamanın sonuna gelindiğinde, buluşma yeri olarak Eiffel Kulesi belirtilmişti. Tur ekibi ile Eiffel Kulesinin tepesine çıkmak üzere sıraya girdik. Günün her anı kalabalık olan bu gözde mekanda bu gibi durumlarda beklerken en azından 25-30 dakikanın gözden çıkartılması gerekmektedir. Kulenin 2. Katı olarak  görülen 115 metre yüksekliğe geldik. Yukarıda rüzgar çok kuvvetli olduğundan dolayı etrafı dolaşırken kenarlara tutunmamak elde değil.

Eiffel kulesinin tepesine geldiğimizde muhteşem Paris manzarası bizi karşıladı. Kulenin tepesinde 360 derecelik kapsama alanıyla Paris'in dört köşesini birden görmek mümkün. Bir yanda Seine nehri, bir yanda göz alabildiğince uzanan güzellikler ile birlikte insanın kendinden geçmesi son derece muhtemel.



Yukarı çıkacak insanların dikkat etmesi gereken bir husus; gözetleme noktaları tamamen kapalı olmadığı için oldukça rüzgar almaktadır. Soğuk günlerde de eklenen yağmur ve soğuğun etkisiyle oldukça zor zamanlar geçirebilirsiniz, dikkat etmekte fayda var.





 




Hava ne kadar soğuk olsa da bir yandan manzaranın güzelliği ile birlikte insanın yukarıda zaman geçiresi gelmektedir. Ancak tur kapsamında daha görülecek yerler olduğundan dolayı Eiffel kulesinden inerek bir sonraki durağımız olan Notre-Damme Katedraline doğru yola koyulmak üzere otobüse bindik.




 






Notre-Dame Katedrali bir ortaçağ Katolik katedralidir. Katedral, Fransız Gotik mimarisinin en güzel örneklerinden biri olarak kabul edilmektedir. Fransa ve dünyanın Katolik Kilisesi'nin en büyük ve en bilinen kilise binaları arasında yer almaktadır.



Paris Archdiocese'ın katedrali olarak, Notre-Dame, şu anda Kardinal André Vingt-Trois adlı Paris Başpiskoposunun katederini içermektedir. Katedral hazinesi, Katolikliğin en önemli kalıntılarını barındıran bir güvenceye sahiptir. Bunlardan biri, kutsal Haçların bir parçası olan, Gerçek Haç'ın bir parçası ve Kutsal Çivilerden bir tanesidir.



1790'larda, Notre-Dame, dini imgelerin büyük bir kısmının tahrip edildiği veya yıkıldığı Fransız Devrimi'nin radikal evresinde küçümseme gördü. Eugène Viollet-le-Duc tarafından denetlenen kapsamlı bir restorasyon 1845'te başladı. 1991'de daha fazla restorasyon ve bakım projesi başladı. Yine mevcut dönemlerde katedralin tahribatının engellenmesi ve halk gözünde itibarının arttırılması için Notre-Damme Kamburu isimli müzikal hazırlanmıştır.



Notre-Damme katedrali Eiffel kulesinden sonra en çok görmek istediğim yapılar arasında yer almaktaydı. Bu sebepten ötürü burada olabildiğince vakit geçirmeye ve vaktimi güzel fotoğraflar ile eğerlendirmeye çalıştım. Tur kapsamında gündüz görülecek yerler kapsamında sona doğru yaklaşırken bir sonraki durağımız aşıklar tepesi olarak bilinen Montemarte  ve Sacre Coeur katedraliydi.



 



 Montmartre Sacre Coeur





 



Tepenin eteklerine kurulmuş olan bu Katedral, gördüğüm öncekilerden hiç bir eksiğinin olmadığını hatta manzara faktörü eklendiğinde fazlası bile olduğunu gösterdi bizlere. Katedral de gezdikten sonra yakınlarda bir restoranda yemek ve şarap eşliğinde dinlenmeye başladık. Açıkça söylemem gerekir ki hayatımda ilk kez olmasına rağmen orada yediğim soğan çorbası sanırım hayatımda içtiğim birçok çorbadan daha güzeldi. Tadı hala damağımdadır, bir de bunun yanına güzel bir kırmızı şarap ile ekleme yapıldığında manzara eşliğinde çok güzel bir akşam üstü geçirmiş olduk.



Yemeğimizi yedikten ve etrafta hediyelik eşya dükkanlarında gezdikten sonra hava yavaş yavaş kararmaya başlamıştı. Bu kararma ile turun son adımı olan "Paris By Night" turu başlamıştı. Otobüs ile Paris'in sokaklarında akşamın da güzelliği ile gezmeye başlamıştık. Otobüste Paris ve Fransa temalı şarkılar eşliğinde güzel bir gezi planlaması yapılmıştı.


Eiffel By Night





Tur kapsamında "Paris By Night" gezisi oldukça renkli ve güzel görüntülere vesile oldu. Paris'in belli başlı noktalarının akşamın karanlığında kendi ışıklandırmaları ile oluşan görüntüler görmeye değerdi. Saat 23.00 de rehberin bize söylediği Eiffel kulesinde ışık gösterisinin olacağı yönündeydi. Otobüs ile turu tamamlayıp Eiffel kulesinin yakın bir yerinde ekipçe otobüsten inerek saatin gelmesini bekledik. Vakit geçtikçe içimizdeki heyecan ufak ufak artmaktaydı. Saatler tam 23.00 gösterdiğinde güneşin de yerini tamamen karanlığa bırakmasıyla (Avrupa'da daha geç hava kararmakta, saat 9-10 dolayları bile tamamen karanlık olmadığını gördüm) ışık gösterisi de başlamış oldu. Paris'de geçireceğimiz son günün şerefine bu şekilde uğurlanmak çok hoşumuza gitmişti.



Ertesi gün bir sonraki durağımız olan Amsterdam kentine doğru yola çıkmak üzere otobüslere bindik, gideceğimiz şehrin bize hazırladıklarını tahmin etmeye koyulurken bir yandan da güzeller güzeli aşıklar şehri Paris'i arkamızda bırakmanın verdiği burukluk ile yola koyulduk. 

















 Yazılan Yorumlar...
  Henüz Yorum Yazılmamıştır
 Yorum yazmak isterseniz...
 
Yorum Yazabilmek İçin Üye Girişi Yapmalısınız.